3-I Don't Know How To Reach You: AGRA

533 36 9
                                    

"Now I don't know how to reach you

I don't know where to look

I turn away from my mistakes

Try not to look" [1]

Şimdi bir kadeh şarap ne de iyi olurdu. Tabii hamile olmasaydı.

Hamilelik, doğum ve bebekler her daim güzel hisler uyandıran şeylerdir. En azından hamile olmayanlar için. Bedeninin berbat bir değişim geçirmesi, hormon seviyesinin gelgitleri, yaşam kalitesinin düşmesi göz önüne alınınca anne adayları için pek de hoş olmayan süreçtir bu. Bebek yapmak için iki kişi gerektiğine göre, kadın bu zorlu dönemi ilk elden yaşarken erkeğin de desteğiyle bu 'yükü' hafifletmesi beklenir. Yani aile kurumu için en normal süreç bu şekilde işler.

Kendisinin neyi normaldi ki de hamileliği öyle olacaktı acaba?

Uzandığı yerde şakaklarını ovalarken bir kez daha lanet okudu. Elbette bütün bu sancılara katlanması gerektiğini ve bir fetüsü sorumlu tutmanın aptalca olduğunu biliyordu. Sahi, suçlu kimdi? Evliliklerinin başında onu karnında bebeğiyle yalnız bırakan kocası mı? Cümleyi böyle kurunca evet dememek elde değildi. Ancak kendisinin farkında olduğu gibi, işin iç yüzü farklıydı. John onu yalnız bıraktı denilemezdi fakat tam olarak yanında da sayılmazdı. Aralarına bir gecede yüzlerce kilometre girmişti sanki, kocası dünyanın öteki tarafında telefonun ucunda gibiydi. Aslında o kadar da yakın değildi. Pek birbirlerini gördükleri ya da konuştukları olmuyordu. John Sherlock'a bakmakla meşguldü, eve uğraması kontrolden ibaretti. Eğer hamile olmasaydı onu da yapmazdı. John Watson vicdanlı bir adamdı; bir eş ya da baba adayı olarak değil de, bir doktor olarak ilgileniyordu en azından. Bunun bile onu ne kadar zorladığını görüyordu, adamın kendi içinde savaş verdiğini anlamak için Sherlock olmaya gerek yoktu. John'un, gerçek kimliğine dair bilgileri okuduğundan emin değildi. Belki şu durumda okumak yerine doğumu bekleme kararı almıştı. Ya da okumuş ve doğuma kadar bilmezlikten gelmeyi uygun bulmuştu. Şimdilik güvende olduğunu hissettirmişti bir şekilde. Ve biliyordu ki, aralarındaki bazı şeyler sonsuza kadar kaybolmuştu.

Hayır, suçlu kendisiydi. Çok büyük bir hata yapmıştı. Danışman dedektifi vurmak değildi bu. Hamileliği de değildi. John'a yalan söylemek hatadan ziyade onun sonucuydu. Hatası aşık olmaktı.

Aşık olmasa Mary Morstan, Mary Watson olur muydu? Hayır. Hele ki Sherlock Holmes döndükten sonra. Kurduğu denklemde dedektifi ölü olarak ele almıştı, değişen dengelere karşı John'un sevgisine güvenmişti. Nasıl da yanılmıştı oysa. Evet, Sherlock Holmes o akşam restorana giriş yaptığında oyunun kuralları değişmişti ancak dengeyi bozan şey John'un zerre kadar azalmayan sevgisi olmuştu.

O tetiğe bastığında tam da sonradan Sherlock'un açıkladığı gibi kurşunu ince bir ayarla dedektifin göğsünün ortasına saplamıştı. Öldürmek mi? Çocuk oyuncağı. John'un bir şekilde şüphelerden arındığı düşünülse dahi Sherlock'u ikinci kez kaybetmesi fikrini kaldıramayacağını biliyordu. Sherlock Bayan Watson'ın kendini vuramayacağından emin bir adım atarken yanılmamıştı. Zira ateş eden AGRA, hedef alan ve ambulansı arayan Mary'ydi. Kafasının içinde Mary'ye Sherlock'u öldürmediği için oyunu kaybettiğini bağırıyordu AGRA. Hastane odasında dedektife John'a anlatmamasını söylerken de kaybettiğini bile bile çırpınıyordu bu nedenle. Sherlock'un bunu tıpkı Magnussen gibi şantaj amaçlı kullanacağını dahi düşünmüştü. Ama lanet olası adam zaaflarını kullanarak onu alt etmesini bilmişti.

Hormonlar. Her şeyi çorbaya çeviren şey buydu. Sadece hamileliğin getirdiği dengesizlikten bahsetmiyordu tabii. Aşkın kendisi de hormonal bir çalkantı değil miydi zaten?

Düşünyeri[BBC Sherlock]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin