GİRİŞ

8.5K 370 178
                                    

Bölüm 1



# Lucia - Silence

Günaydıın, ben B.

Bu güzel blogun sahibi benim. İtiraf edin muhteşem bir blogum var. Her sabah yataktan çıkmadan telefonunuzu elinize alıp ne paylaştığıma bakıyorsunuz. Bana kalırsa pek dikkat çekici bir blog değil. Sadece edebiyat, bilim ve felsefe alanında bilinçlendirici pasajlar ekleyip kendimce yorumladığım yazılarım akıl almaz bir şekilde büyük bir beğeni topladı ve artık koca bir aileyiz. Bugün için planladığım yazı insanlık hakkında.

Nietzsche'nin bir sözüyle başlayalım.

"Biz en çok, görünmeyen ellerce bükülür ve eziyet görürüz."

İnsanlar ikili ilişkilerinde biraz bencildir. Hep destek görmek hep pohpohlanmak ister. Sevdiğiniz insan sizi sürekli haklı bulurken her şey güzeldir, ancak bir kere hak vermediğinde suçlayıcı işaret parmaklarınız hemen onu hedef alır. Bir hata yaptığını fark etmek bazen sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü aynalar hataları göstermez, yalnızca görmek istediğinizi görürsünüz. Bazen en yakın arkadaşınız dertlerinizi dinlerken kendi kafasının içinde kendi derdini nasıl anlatacağını planladığından yeteri kadar iyi anlayamaz sizi. Bu yüzden size yalnızca aman boş ver, nasıl olsa bir gün unutacaksın, sen en doğrusunu yapmışsın ve türevleri cümleler kurar devamında konu direkt olarak kendi dertlerine geçer. Farkına varmazlar ama her görmezden geliniş insanlığa bir adım daha uzaklaştırır bazılarını. Sevgisini esirgemediği insanlardan ilginin zerresini alamamak pozitif olan her şeyi nötrleştirir.

"İnsana aklı dertlerinden kurtulması için verilmiştir" der Tolstoy. Peki bunca insan neden dertlerinin sırtında oluşturduğu kamburla yaşıyor? Bu dertler kurtulamayacağımız kadar zeki mi sizce, aslında değil. Yakın çevremizin farkında olmadan manipüle ettiği ruhumuz potansiyelini fark etmiyor. Ne yazık ki sahip olmadığımız şeylere iltifat etmek zor geliyor. Karşımızdaki insanın çok güçlü olması bile bizi rahatsız edebiliyor biz güçsüz isek. Hiç kullanmadığımız hırkalarımızı, hiç okumadığımız romanları, hiç çözmediğimiz test kitaplarını bile başkalarının sahip olmasını istemediğimiz için yıllarca saklıyoruz. Yer kaplamaktan, iş çıkarmaktan başka bir şeye yaramayan bu nesneler bana zihnimizde hiç kullanmadığımız ama sürekli gözümüzün takıldığı düşüncelerimizi anımsatıyor. Dertlerimizi kullanamıyoruz ama onları atamıyoruz da.

Size bu konuda verebileceğim tek tavsiye beklentilerinizi aza indirmeniz. Markalara olan ilginizi ve ihtiyacınızı azaltırsanız ikinci el bir montla bile mutlu olabilirsiniz. İnsanlardan dürüst olmalarını, sizi sevmelerini beklemezseniz aksiyle karşılaştığınızda buna hiçbir şey hissetmezsiniz. Bir araba istemezseniz, yakın bir arkadaşınız araba aldığında onu kıskanmak yerine onun adına mutlu olabilirsiniz. Maddeye değil de manaya yönelmelisiniz. Çünkü nesneler eskir, azalır, bozulur, tükenir ama hisleriniz siz ölene kadar sizinledir ve onları artırmak da azaltmak da sizin elinizdedir.

Her sabah uyanır uyanmaz yaptığım şeyi yapıp o an hissettiklerimle bir şeyler karalayıp bloga ekledim. Bugün de diğer günler gibi sıradan bir gündü. Hava benim sevdiğim gibi kapalı ve yağmurluydu. Yataktan kalkarken bugün yetişmem gereken final sınavımı düşünüyordum. Düzenli olarak tekrar ettiğim için hazırdım ancak geçen sefer ki gibi sınava geç kalmaktan ve yükselen adrenalin hormonumun tüm bildiklerimi unutturmasından endişeliydim. Banyoya girerken tişörtümden kurtulup kendimi üşütmeyecek derecede ılık suyun altına bıraktım. Saçlarım yeni yeni uzuyordu, tek şampuanla temizlenmesinden memnun bir şekilde bornozuma sarıldım. Üşüyordum, ben sürekli üşürdüm zaten. İleri derecede kansızlık teşhisi koymuşlardı ancak tedavi sonuç göstermiyordu. Bu nedenle yaz kış üşüme potansiyeline sahiptim. Duşa kabinin dışına yapıştırdığım hayalet deseni tekrar yeri boyladığında sinirlenmiştim.

KAYIPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin