Playlist: Three Days Grace ~Riot
Merhaba arkadaşlar öncelikle yeni bölümlerin geç gelmesinden hepiniz şikayetçisiniz farkındayım ve yeni bölüm gelene kadar önceki bölümü unutuyorsunuz.Hepinizden ayrı ayrı özür diliyorum, elimden geldiğince bundan sonra , yeni bölümleri erken yazmaya çalışacağım.Heyecan dolu yeni bir bölüm sizi bekliyor.
-Bir fotoğrafı bile yok mu?
Gözleri pencerenin dışında bir noktada sabitleniyor ve maviliğinden koyu bulutlar aralanıyor.Parmaklarını birbirine kenetlemiş, parmaklarıyla oynuyor bu kez.Gözleri benden başka odanın bütün eşyalarına dokunuyor.Benimle göz göze gelmekten korkuyor, belki de bana cevap vermek istemiyor.
-Hayır, Birce. Öldükten sonra hepsini attım.
Ondan nefret ediyor olmalıydı, bir insan kocasının fotoğrafını öldüğü için neden atsın ki? Bütün çocukluğum bir tane fotoğraf arayarak geçti. Hayatım boyunca o fotoğrafa tutunabilirdim, kimseye anlatamadığım acılarımı o kareye anlatabilirdim. Annem bana hamileyken almış, babamın ölüm haberini. 'Baba' hayatım boyunca kimse için kullanamadığım, dünyada belki de en çok özlem duyduğum kelime.
-Peki hiç kızını düşündün mü, büyüdüğü zaman babasının fotoğrafını isteyebileceği fikri hiç mi aklına gelmedi?
Sesim kızgınlıktan çok, suçlayıcı bir tonda çıkıyordu.
-Birce sınırları aşıyorsun.
Sınırlar mı, kimin umrunda?
-Sen sadece kendini düşünen bencil bir kadınsın. Keşke ailemi seçme şansım olsaydı.
Elini kaldırmasıyla yanağımda şiddetli bir acı hissettim. Hadi ama alt tarafı bir tokat, insanın canını ne kadar acıtabilir ki? O tokat kalbime fırlatılan ilk oktu, ACI suratımda değil kalbimde büyüyordu.
Beynimin derinlerine gömdüğüm, en unutulası anılar bir bir gözümde canlanıyordu. Göz kapaklarım ne kadar ağır olsa da kaldırmak için direniyordum. Gözlerimi açtığımda, oluşan sis perdesini araladım. Yatağın birkaç adım ilerisinde 'L' biçimindeki koltuğa oturmuş, elleri saçlarının arasında, gözleri kapalı vaziyette olan biri-Çağan- vardı.
Kaç saattir buradaydım bilmiyorum, kolumdaki seruma ve odanın içerisindeki eşyalara bakılırsa, hastane odası olma ihtimali çok yüksekti. Bedenimde yıllarca uyumuşum gibi bir ağırlık vardı. Boğazımı temizleme ihtiyacı hissederek öksürdüm. Benim sesimi duyan Çağan , ellerini saçlarının arasından çekip, direkt olarak gözlerimin içine baktı.Gördüğüm tablo, ateşler içinde yanan bir kuşun saniyeler içerisinde, buzdan kafese konulması kadar kanımı dondurmuştu.
Gözlerindeki beyazlık yerini, kan dolu bir akvaryum almıştı sanki, gözlerinin içindeki karanlıkla bütünleşmiş siyah irisler hariç, gözündeki bütün kılcal damarlar duvar oluşturmuş gibiydi.Gözlerindeki cehennemin kokusunu alabiliyordum, saçları dağılmış, katran karası gözler, alev topu haline gelmişti.
-Su verir misin?
Karşımda aşılması imkansız , çelikten bir duvar vardı sanki, robotumsu hareketlere özgü yürüyüşüyle birkaç adım ileride bulunan beyaz küçük bir masanın üzerindeki sürahiden, bardağa su doldurdu. Uzattığı suyu içebilmem için öncelikle doğrulmam gerekliydi. Doğrulmak için yaptığım ilk hamlede ağır bir şekilde başarısız olmuştum. Karın boşluğumda hissetiitiğim acıyla , ağzımdan istemsiz çıkan 'Ahhhh' sesi, odanın içindeki boşluğu doldurmuştu. Çağan'ın uzattığı bardağı dudaklarıma götürdüm, boğazımdan akan sıvı bir nebze de olsa boğazımdaki kuruluğu gidermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUÇ ORTAĞI
Teen Fiction'Yalvar hadi' diye bağırdı. Küçük kız ilk defa konuşuyordu: -Benim kaybedecek hiç kimsem yok , yalvarmayacağım.Elini çabuk tutsan iyi edersin. Çağan duydukları karşısında afallasa da kimseye belli etmedi. Tetiği çektiği anda ellerinin titremesi bir...