"HAVAALANI"

1.4K 264 174
                                    

Hikaye Şarkısı - Slipknot (Dead Memories)

~~~~~~~~~~

           Kalbimin üzerine yemin ederim,

                                         Seninle hiç karşılaşmamış olmayı dilerdim...

                                                                                                            ~~~~~~~~~~~

BÖLÜM - 1

Havaalanlarını sevdiğim pek söylenemezdi. Aslında bu sadece hava alanları için geçerli değil. Ben gürültülü ve kalabalık yerlerin hiçbirini sevmezdim. Bunu söylemem beni içine kapanık biri olarak tanımlamış olabilir ama sadece kafa dinlemeyi ve sessizliği seven biriyim. Sessizlik tanımına ise havaalanları hiç uygun değildi. Uçağa yetişmek için oradan oraya koşan insanlar, bavul tekerleklerinin zeminde çıkardığı sesler, neredeyse dakikada bir hoparlör 'den gelen anonslar, bazı huysuz bebeklerin bağıra bağıra ağlamaları...

Bende bu gürültüden sıkılmış bir şekilde saat  01:00'da kalkacak olan Antalya - İzmir uçağını bekliyordum. Saatime baktım. Daha bir saat vardı ve ben kulağımda kulaklıkla Slipknot - Dead Memories şarkısını dinleyerek vakit geçirmeye çalışıyordum.

Pekala aslında vakit geçirmek için müzik dinlemiyordum. Bir kaç sıra yanımda oturan, tuhaf  giyimli ve gecenin bir yarısı olmasına rağmen güneş gözlüğü takan yaşlı teyze melodik bir şekilde horluyordu ve bu hava alanının iç karartan havasını gittikçe daraltıyordu. Normalde başka yere geçerdim ama Gökçe benim burada oturduğumu sanıyordu ve şimdi karışıklık çıkarmaya gerek yoktu.

Annem ve babam tam olarak anlam veremediğim sebeplerden dolayı ayrılmışlardı ve annemin yeni eşine daha fazla dayanamadığım için babamın yanında kalmaya karar vermiştim. Babamı gerçekten çok seviyordum ve ona annemin bu ani evliliğinde destek olmam gerekiyordu. Bana öyle olmadığını söylese de o annemi sevmeyi hiç bırakmamıştı. Boşanmadan önceki son zamanlarında en ufak şeylerde bile kavgaya tutuşuyorlardı. Bir keresinde annemin babama "Senin artık yaptığın bu işlerden sıkıldım. Bizi tehlikeye atmaktan başka hiç bir şeye yaramıyor. Ya artık o adamla çalışmayı bırakırsın ya da Ahuyu da alırım ve giderim" diye bağırdığını duymuştum. Babam sözü geçen "o" adamla çalışmayı bırakmamış olacak ki bir kaç hafta sonra annem boşanma davası açmıştı. 

Cebimdeki telefonun titremesiyle telefonu çıkardım. Arayan annemdi.  

"Ahu havaalanına gittiniz mi ? Keşke seni Erdal bıraksaydı. Hiç rahat edemedim." 

Ah hadi ama. Cici babamı sevmediğimi illa yüzüne karşı söylemem mi gerekiyordu! Onu kırmamak için hiç söylememiştim. Hem zaten tek değildim ki. Yanımda Gökçe de vardı.

"Geldim anne. Erdal ağabeyin bırakmasına gerek kalmadı. Zaten birazdan bineriz. Gökçeyi bekliyorum."

"Tamam o zaman. Bu arada ona söyle telefonunu açsın. Serap hanım beni aradı. Aramış, kapalıymış telefonu. Merak etmesin kadın."

"Söylerim. Sonra görüşürüz."

"Aramayı ihmal etme tamam mı ?"

Telefonu kapattığımda, gittiğinde tuvaletten bir türlü çıkamayan Gökçeye baktım. Makyajını tazelemişti ve açık bıraktığı kızıl kahve saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Yanıma oturduğunda mahcup bir şekilde bana baktı ve "Kusura bakma ama huyumu biliyorsun işte" deyip omuz silkti. Her gittiğimiz yerde habire tuvalete gidip düzgün olan saçını ve makyajını tekrar tekrar düzeltirdi ve ona ne kadar öyle olduğunu söylesem de hala kötü olduğunu düşünürdü. Evet bu huyunu biliyordum ve hiç sevmezdim.

ÖLÜ HATIRALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin