3.Bölüm DELİLİK

1K 0 0
                                    

ADI YOK

3.Bölüm

DELİLİK

----------

Üstündeki, artık beyazdan çok bordo görünen, doktor önlüğünü yavaşça çıkardı. Kuruyan kanlar, pamuklu kumaşı sanki ketenden yapılmış gibi sert bir hale getirmişlerdi. Önlüğü odada ki tek sandalyenin üzerine bıraktı. Vücudu ağrıyordu, yorulmuştu. Uzun yıllar süren görevinin sorumluluğu, onu erken çökertmiş ve hayatını anlamlı kılan tek şeyi, artık bırakmak zorunda olduğuna karar vermişti.

Emekliliğin vaktinin gelmesini bekleyen ihtiyarlar gibi uygulamamıştı hünerini. Bir sanatçının heyecanı da doldurmamıştı damarlarını asla. Bu kabul edilemzdi, küfür dü zanaatine. Bu yüzden, ne hüzün ne de rahatlama vardı bedeninin her hangi bir zerresinde. Ne kaybedeceği şeylerin bir düşüncesi yankılanıyordu beyninde, ne de kazandıklarının. Bu sebeplerden dolayı bunca sene devam edebilmişti aynı istikrarla. Ondan evvel ki bazıları gibi değildi o. Disiplinli bir zanaatkardı. Her seferinde neyi ne kadar yapması gerektiğini bilirdi. İnsanoğlunun bir saatinde, bir haftasında, bir ayında veya yılında yapılacak olanları bilirdi. Hatta uzun yıllar evvel, artık yorgun beyninin muaf olduğu hatırlama yetisini kaybetmeden evvel, ömrünün bu anına kadar kaç aydınlanma yapacağını bile hesaplamıştı. Ve güdüleri, artık o sayıya ulaştığını haber vermişti. Artık bir insandan çok bir hayvan olduğunu biliyordu. Bu yüzden asla düşünmeden, hislerinin yapması gerektiğini kendine tebliğ ettikleri yönde ilerliyordu.

Geçmişi hatırlamaya çalıştı, son anlarını yaşarken, haddinden uzun ömrünün. Hiç duyguları olmuş muydu? İnsanca hisleri, endişeleri, sevinçleri. Bilmiyordu. Ona hep zaman kaybı gibi gelen, etin ete özlemi, cinsel birleşmeyi yaşamış mıydı? Evet diyordu hala bu düzleme ait olan beyninin bir bölümü, ama detaylar sıfıra yakındı. O yüzden görmezden geldi.

Elinde ki, üzerinde pembemsi izler bulunan, beyaz eldivenlerini çıkartırken odada önce gerilme sesi ardından da "plöp" diye bir ses yankılandı. Yatakta uzanan, ağır bir uykunun içinde olduğu ve rüya gördüğü belli olan adam hafifçe bir şeyler sayıkladı. Odanın dışında, gece göğü altında avlanmaya çıkan bir kuş, kendi dilinde bir şeyler söyledi.

Nasırlarla süslenmiş sağ eline, yandaki masada duran berrak su dolu tastan bir avuç doldurdu. Ardından elini yatakta ki adamın alnına yavaşça bastırdı. Adamın gözlerine kadar uzanan perçemlerini de arkaya doğru atarak, elini adamın kafasının üstüne kadar götürdü. İşkenceci (ona öyle demeyi uygun görüyordu çoğu insancık) gözlerini huşu içinde kapatırken, küçük bir parıltı dışarı çıkmak için göz kapaklarını zorlar gibi oldu. Bir an kirpikleri titreşti.

Buyruğun varisi, taşıyıcı ve aydınlanmış olan, yeni umudu insanlığın, denge sağlayıcıların bir sonraki ve güdüleri onu yanıltmıyorlarsa (asla yanıltmamışlardı) son kuşağı. Çok çaba göstermişti, ona ateşi veren promete olmak için. "Aslında daha doğru bir deyişle" diye düşündü "onu ateşe vermek için".

Bir zamanlar Yahya olarak bilinen kişi, genç adamın beynine nüfus edecek şifreyi aktarırken, genç adamın zihninde ki son kalede, (insanların medeniyet dediği o eski acılar krallığında bulunan en iğrenç yapı) asırlar boyu süren bir savaş verdiler. Savunması güçlüydü yatakta uzanan adamın, onca arındırma çabasına rağmen, her geçen yüzyılla beraber daha da güçleniyordu savunmaları. Dünyaya ne kadar bağlanırsa ruh o denli zor olurdu ayrılması da gerçeklik denen uyuşturucudan. Sabırdı en büyük erdemlerden biri, ve ne tezattır ki her yönde güç kazanmış insan sabır denen olguyu asla tam olarak tanımamıştı. Son kale de düştü ve beynin boşta her atomu bu kutsal kodlamayı sabırsızca emiverdi birden bire.

İşkenceci dizlerinin üzerine çöktü. Sağ elini kaldırdı, baktı; su toplamıştı. İçi titriyordu. Sanki derisinin altında bir başka deri varmış gibi hissediyordu. Delirtici bir düşünceydi bu, onun için bile. Birşeylerin değiştiğini hissediyordu. Yanlış giden bir şeyler vardı. Ama o zihnin ötesinde ki güç, sanki onu terk etmiş gibiydi. Bu yüzden tam olarak anlayamıyordu. İçinde ki enerjinin çekildiğini ve yavaş yavaş benliğinin, bu varlık seviyesinden çok yükseklerde olan parçasının, aşağıya, yeniden bu hırpani bedene döndüğünü hissediyordu. Bu seviyede ki beyni bunu kaldırabilir miydi? Hiç sanmıyordu.

Bir anda içinde uzun zaman evvel unuttuğu bir duygu peydahlandı. Panikti bu, kokusunu dahi alabiliyordu. "Hayır" diye geçirdi içinden. "Bu şekilde olamaz". Sesi titriyordu, boğazında bir düğüm vardı ve ne aşağıya iniyor ne de yukarıya çıkıyordu. Gözleri dolmaya başladı. Ağzından dışarıya tütkürükler saçarak bir şeyler mırıldandı.

İlk yaşlar gözlerinden yanaklarına doğru akarken, o, uzaklardaki bir geminin direkleri gibi görünen deliliği kucaklamak zorunda olduğunu farketti. Dizlerinin üzerinde, hiç beklemediği, yeniden beyninde işlemeye başlayan duygu loblarının ona sunduğu karmaşık hisleri yaşayarak, son mantıklı düşüncelerinin akıp gitmesini acı içinde seyretti.

ADI YOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin