e l e v e n

72 12 4
                                    

Kırmızı elbisemi dolabın en arkasından çıkarttım. Ve zar zor bile girsemde sonunda başardım. Yanıma sadece telefonumu ve paramı aldım ve converse'lerimi giyip minik apartmanımdan çıktım.
Parka doğru yürürken sanki dışarısı buz gibiymiş gibi titriyor, sanki ölüme gidiyormuş gibi korkuyordum. Ama ok yaydan çıkmıştı. Kendime bir söz vermiştim.
O düğüne gidecektim.
Parka girince gelen misafirleri görmeye başladım.
Bayan Hood ve Mali'yi gördüm.
Juliet'in anne ve babasını da gördüm.
Misafirlere hoş geldiniz diyorlardı.
Ardından misafirler düğün hediyelerini bırakmak üzere bir masaya gidiyorlardı ve hediyelerini bırakıyorlardı.
Düğünün yapıldığı yere geldiğimde Joy ve Mali'nin beni görmemesi için dua ederken her şekilde beni gördüklerini anladım.
Joy bana sarılırken Mali ile sadece selamlaştık.
Düğün hediyelerinin olduğu yere giderken Mali'nin Joy'un yanından ayrılıp bir kulübenin içine girdiğini gördüm.
Masanın üzerine bırakmak üzereyken hediyeme son bir kez daha baktım.
Üzerine adımı yazmamıştım.
Ama not kağıdının üzerinde Biraz geç biliyorum ama bunlar söyleyemediğim her şey. yazıyordu.
Hediyemi masanın üzerine koydum ve arkalarda bir yere geçip oturdum.
Benden hemen sonra Bay ve Bayan Hemmings ile Jack ve Ben geldi.
Onların ardından da sırayla herkesin ailesi geldi.
Hepsi en önde yerlerini aldılar.
Beni görmediler zannedersem.
Düğünün başlamasına az kalmıştı ki onu gördüm.
Sanki birini arıyordu.
Lukey.
Sakalları çıkmıştı.
O bebek yüzü gitmişti.
Ama piercing'ini çıkarttırmamıştı.
O piercing'i nasıl taktırdığını hatırlıyorum.
Yönetim ondan birazcık daha sert olmasını istemişti.
Ashton'un dövmesi vardı.
Cal'in de.
Mikey'nin hem dövmesi hem de piercing'i vardı ve saçını boyuyordu.
Bu nedenle o da piercing taktırmıştı.
Evet birazcık hayal kırıcı biliyorum.
Sonra aradığı şeyi bulamadı ve tam arkasını dönecekken arkasından biri onu tuttu ve kulağına bir şeyler fısıldadı.
Bu Ash'ti.
Lukey aradığı şeyi bir kez daha aramaya başladı ve bu sefer buldu ve ikisi de koşarak kulübeye girdi.
Gelinin annesi ve damadın ailesi de yerlerine oturunca çok hoş bir çellodan müzik sesi gelmeye başladı.
İlk başta nedimeler geldi.
Çok hoş koyu lacivert bir elbise giyiyorlardı.
Eteklerinin arasında dantel desenleri vardı.
Aslında çok güzel bir seçim yapmıştı.
Ortadaki yola elbisenin aynı renginde çiçek yaprakları döktüler ve sahnedeki yerlerini aldılar.
Buradan sonra zorlaşıyordu işim.
Onların ardından Lukey, Ash ve Mikey geldi.
Takım elbisenin içinde çok hoş duruyorlardı.
Özellikle onlara bakmamaya çalıştım fakat Mikey beni fark etti ve yanımdan geçerlerken göz göze geldik.
Ona şaşkın ve biraz da üzgün ifadelerle bakarken Mikey'nin ağzından ses çıkmadan Üzgünüm kelimeleri döküldü.
Üzgünmüş bunu öğrenmem iyi oldu.
Ama törenin devamını izleyemeyecektim.
O gelmeden önce gitmeliydim.
Orta koridordan değil de diğer koridordan dışarı çıktım.
Ağlıyordum ve bugün ağlanmak için son günüm olmalıydı.
En yakın arkadaşlarımdan biri evleniyor.
Düğün alanının dışına çıktığımda takip edildiğimi anladım.
Arkamı hızlıca dönünce Mikey'nin arkamda olduğunu gördüm.
Saçı şimdi maviydi ve ona çok yakışıyordu.
Michael Clifford'un çok kötü olduğu zamanları gördüm fakat bu gün o günlerden biri değildi.
Bana Ağlama dedi.
Sonra sıkıca sarıldık.
Çünkü ağlarsan bende ağlarım dedi.
Bu dünyada en son isteyeceğim şey hayatımda tanıdığım en mutlu insanın ağlamasıydı bu nedenle ağlamayı kestim.
Bir süre sonra sarılmayı bıraktık ve yavaşça düğün alanına geri döndük.
Yerime geri oturdum ve yarım dakika sonra o geldi.
Yavaş yavaş yürüdü.
Yanımdan geçti.
Takım elbisenin içinde çok iyi duruyordu.
Ve Mikey ile göz göze geldik.
Sakın diye fısıldadı.
Hala tam olarak yüzünü görmemiştim.
Fakat sahneye çıkınca yüzünü gördüm.
Calum Hood bugün evleniyordu.
Ve ben artık ona tutunamayacaktım.
Lukey, Cal'in kulağına birkaç şey fısıldadı ve Cal saniyesinde bana baktı.
Anında dikkatimi yerde olan sakıza verdim.
Onun benim gözyaşlarımı görmesini istemiyordum.
Ve en sonunda Juliet ve babası kol kola koridordan sahneye doğru yürümeye başladı.
Buraya kadardı.
Cennetim bugün bana cehennem oluyordu.
Juliet çok güzel olmuştu.
Hayalimdeki gelinliğe çok benzeyen bir gelinlik giyinmişti ve saçını da tam istediğim gibi yapmıştı.
Oradaki ben olabilirdim belki fakat hayır ben ödleğin teki olduğum için oradaki ben değilim. Daha fazla dayanamazdım.
Yanımda oturanlardan izin istedim ve düğün alanından bu sefer çıktım.
İkisininde evet dediğini tam çıkarken duydum.
Calum Hood ellerimden kaymıştı.
Ve bir daha geri dönmeyeceğini biliyordum.

everything i didn't say || cth fanfic Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin