ANDREW VE ELLİE
ÇİRKİN İNSANLARTek dedikleri şey şizofren olduğumdu, belkide haklıydılar ama beni asla Andrew'den ayıramazlardı. Andrew benim hiç bir zaman yanımda olmayan annem yada babam gibiydi. O benim herşeyimdi.
Tırnakları sonuna kadar yenmiş, parmak uçları kanamaya başlamıştı, aynı benim ellerim gibi onunda elleride iğrençti.
Yüzü top şeklindeydi,
gözleri renksiz neredeyse fark edilemeyen bir kahverengiydi.
Çirkindi, çirkindim...
Sanki bilerek çirkin yaratılmıştık.
Neden böyle ayrımlar vardır?
Sadece insan olsak,
çirkin, güzel
kötü yada iyi diye ayrılmasak ne olur?" atla artık Ellie. "
Bir kaç metre aşağımda olan çirkin suratını hala görebiliyordum, yüzündeki çabuk olmamı söyleyen bakışıda.
Renksiz ve küçük olan gözlerini karalığın içinde görmekte o kadar çok zorlanıyordum ki.
Aslında bu ıssız ve zifiri karanlık olan sokakta sadece onun küçük ve renksiz gözlerini değil hiç bir şeyi göremiyordum. Bakışlarım aşağıdan bana boş ve ifadesiz bir şekilde bakan bakışlarına kaydı. Hayatımda gördüğüm en boş bakışlardı. Bütün insanlar farklı bakar, herkesin kendine göre bir bakış tarzı vardır ama bazı insanlar bu bakışları öyle iyi gizlerlerki sanki hiç sana bakmıyormuş gibi hissettirirler. Bir daha baktım küçük gözlerine.
Kesinlikle haklıydı hemen aşağı atlamam gerekiyordu ama daha önce hiç bu kadar yüksekten atlamamıştım, aslında daha önce yetimhaneden dışarı bile çıkmamıştım,
şimdiye kadar." bir yerlerimin acımasından korkuyorum."
Karanlıkta neredeyse gözükmeyen küçük gözleri bir kaç saniye benim renksiz gözlerimde odaklandıktan sonra umursamazca yere bakmaya başladı. Onun sadece benim bir hayal ürünüm olduğuna inanamıyordum.
Daha dün Jake beni merdivenlerden aşağı ittiğinde düşmüş,
Hatta yaralanmıştım, canım acıyordu üstelik aynı zamanda da uykusuzdum.
Atlamak istemiyordum,
korkuyordum.
Bu yaşıma kadar hep bir düzenim vardı belki biraz tuhaf ve hareketli bir düzen ama ginede bir düzendi, şimdi ise bütün hayatım sanki teneke bir çöp kutusuna atılıyormuş gibi bir kenara atılmıştı. Bilmiyorum, belkide hayatım başından beri o çöp kutusunun içindeydi.
Yüzümdeki ifadeden korktuğumu anladı ve ifadesiz bir şekilde yüzüme bakarak konuşmaya başladı." hiç sana yardım etmemi bekleme, sana hiç bir zaman yardım etmiyeceğim
o yüzden ya şimdi aşağı atlayarak düşer ve bir yerlerinin kanamasını göze alırsın,
yada o yetimhane geri dönerek senle çirkin olduğun için dalga geçerek seni bitirmelerine izin verirsin.
Hem, eğer elinde sadece acı varsa canın acımak zorunda.
Şimdi buradan atlayıp canının acımasına izin vermek zorundasın. Acıya alışmalısın Ellie,
biz bu kocaman hayallerden ve gerçeklerden oluşan dünyada yapayanlısız,
daha çok acıya maruz kalıcan.
Hatta belkide o kadar çok acı çekicenki bir süreden sonra buna bağışıklık kazanıcan,
belkide duygusuzlaşmaya başlıcaksın.
Alış buna"Doğruları söylüyordu ve biraz daha bu yüksek duvarın üstünde beklersem arkasına dönüp gideceğini biliyordum, hayatımdaki tek insan oydu aynı şekildede onun hayatındaki tek insan bendim ama buna rağmen bana hiç bir şekilde yardım etmez her seferinde önümde durur ve acı çekişimi izlerdi. Bana sürekli ' bir gün çok kötü bir şey olucak ve sen bu yaşta bu kadar çok acı çektiğin için o kötü gün geldiğinde umursamıcaksın bile, yanından geçip gidiceksin.
O kötü şeyi hissedemiceksin bile çünkü yavaş yavaş duygularını yok etmeyi, kalbini değilde beynini dinlemeyi öğreticek o acılar sana.'
Derdi. Belkide haklıydı, belkide haksızdı. Ama sonuçta o benim sadece kendi kendime uydurduğum bir insandı.
Üstünde oturduğum duvarın arkasından ayak seslerinin geldiğini duydum ve o anda Andrew bir adım geriye giderek benden uzaklaştı.
Onsuz ne yapabilirdimki,
ben sadece 12 yaşındaki çirkin veledin tekiydim...
Yetimhanede size belirli bir miktarda yemek verilir ve açlıktan ölücek olsanız bile bir dahaki yemek saatine kadar size başka yemek verilmezdi, yasaktı. Doymayan yada daha çok yemek yemek isteyen çocuklar tabikide vardı onlarda çareyi gizlice çalmakta bulurdu. Biz Andrew'le her zaman çalmaktan korktuğumuz için en köşeye geçer yemeğimizi bitirir ve yatakhanelerimize geri dönerdik. Salı günüydü, sanırım saat 2:40 gibi bir şeydi gine her zamanki gibi Andrew'le yemek yerken daha ben yemeğe başlamamışken Jake gelmiş ve önümdeki tepsiyi sanki gayet normal bir durummuş gibi alıp gitmişti. Sabahları sade bir kahvaltı ardından sadece bir çeşit öğle yemeği ve basit bir akşam yemeği. O gün kahvaltıyı kaçırmıştım karnım bomboştu ve ayrıca akşam yemeğinede saatler vardı. Andrew yemeğini bitirip yanımdan kalkarken yardım için ona baksamda bana sadece ' aç kalmaktan başka bir şansın yok ' demişti. Karnımın doyması için tek bir yol vardı oda gizli bir şekilde çalmaktı.
Çok iyi hatırlıyorum o kadar çok korkuyordumki bütün vücudum titriyordu.
Titreyen vücudumla birlikte zar zor mutfağa girmiş ve minik ellerimle neredeyse boyum kadar olan kahverengi tepsiyi parmak uçlarıma çıkarak tezgahın üstünden almaya çalışmıştım ama o anda benim yerime başka birisi almıştı.
O anki korkuyu belkide hayatım boyunca bir daha asla yaşayamam.
Ben kadının bana bağırmasını yada beni mutfaktan kovmak istediği bir fareymişim gibi itmesini beklerken kadın taşıyamayacağım kadar büyük olan tepsinin içindeki pilav dolu tabağı elime tutuşturmuştu ve hemen ardındanda bana ne yaparsam yapayım düşünmeden yapmam gerektiğini söylemişti,
o yapacağım şeyden ne kadar korkarsam korkayım ginede yapmam gerektiğini. O gün Jake'in yemeğimi almasının kesinlikle bir sebebi vardı.
Gözlerimi kapattım ve vücudumu hiç düşünmeden önümdeki boşluğa ittim.
İlk önce hiç bir şey olmadı ama hemen ardından havayı,
rüzgarı ve boşluğu hissettim.
Uçmak gibiydi,
ama yere çakılacağını bilerek uçmak.
İnsanlar hep uçmak ister oysaki koşmak hayatımızın tamamını kaplar. İnsanlar her gün koşabildikleri için koşmayı sıkıcı bulur, insanlar hiç bir zaman uçamadıkları için hep uçmak isterler. İnsanlar o kadar aç gözlüdürki her zaman elde edemedikleri şeyleri ister, ona sahip olduklarındada o şeyden sıkılıp bir köşeye atar ve başka bir şeyin peşinde koşmaya başlar. Düzenin dışında olan insanlar farklıdır, bunları umursamaz sadece herşeyden koşarak kaçarlar. Farklı olan kişiler uçmayı ve koşmayı aynı seviyede tutar ve bunları umursamaz, o sadece kaçar, düşüncelerden, gerçeklerden belkide herşeyeden kaçar, ama en önemliside her zaman kendisinden kaçar, hemde koşarak. İnsanlar bu dünyada en çok kendilerinden nefret eder ve kendilerinden kaçar. Herkesin kendinden kaçış yöntemi faklıdır ancak her zaman uçmayı isteyen insanlar hiç bir zaman bunların farkına varamaz.Kimileri vardır hayaller kurarak uzun ve karanlık uykulara dalar sırf hissetmemek,
gerçeklerle yüzleşmek yerine hayal kurmak için,
kendinden kaçmak için.
Ama siz onlara uykucu yada tembel dersiniz.Kimileri vardır sürekli kitap okur yada ders çalışır sırf düşüncelerini susturmak için,
bazıları aklındaki düşüncelerin seslerini dinlemek yerine matematik işlemleri çözer bazılarıda işlemler çözmek yerine aklındaki sesleri duymazlıktan gelerek kitap okur ve kendi düşüncelerini umursamadan kitaptaki ana karakterin sorunlarına üzülür.
Siz onlara inek yada kitap kurdu dersinizKimileri vardır duygularını yok etmeye çalışarak hiç tanımadığı bedenlerin altına yatar,
vücudunu satar.
O anlık düşüncelerini susturur.
Kendinden kaçar.
Belkide kaçış yollarından en tuhafı budur.
Siz bu yolu seçen insanlara ise orospu yada fahişe dersinizSiz bu insanlara istediğinizi deyin ben onlara korkak savaşçılar diyorum. Korkaklar çünkü kendileriyle olan savaşta kaybedeceklerini bile bile koşarak kaçıyorlar.
Kaçıyorlar ama aynı zamandada savaşarak kaybediyorlar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çirkin HAYATLAR, çirkin İNSANLAR (düzenlemede)
Teen FictionBen kimim biliyor musun? Ben her kitapta olan, sadece o güzel ve yakışıklı ana karakterin aşklarını yaşarken birbirlerine sarılıp durduğu kaldırımda yanlarından geçen, başında kapüşonu olduğu için hiç bir zaman fark edilemeyen gereksiz, sadece or...