8.☎

2.3K 264 38
                                    

Diana her zaman ki gibi çalan telefonun sesi ile elinde daha yeni başladığı kitabı bir kenara bırakmak zorunda kalmıştı. Kim olduğunu tahmin etmek zor değildi. Telefonu açarken derin bir iç çekti.

"Alo?" Telefonun soğukluğu tenine değerken ürpermeden edememişti.

"Teşekkür etmek için aramıştım. Boğazım şuan daha iyi." Herne kadar adını daha yeni öğrendiği kişinin sesi hâlâ iyi gelmesede umursamadı. İyi geldi dediyse, birşey deme gereği duymadı.

"Sadece çorba yap dedim. Bunun iyi geleceğini her insan bilir."

"Hayır, sen söylemeseydin kendimi büyük ihtimal ölüme terk ederdim."

"İyi ya işte sorunlarından kurtulmuş olurdun Justin." Justin telefonda ki bu ince ve güzel sesin, etrafında olan diğer insanlar gibi acımasız ve soğuk çıkmasına şaşırmıştı. Ve ona ilk defa ismiyle seslenmişti. Teknik olarak ismini yeni öğrenmiş olsada ilk defa ondan ismini duyduğu gerçeğini değiştirmedi.

Aldırmamaya çalıştı. Onu istemediği halde kendisiyle konuşmaya zorladığını biliyordu. Bu yüzsüzlükte olabilirdi. Ama birkaç dakika konuşmak, kimseyi öldürmezdi.
Ya da ölü olan biri bir daha ölemezdi zaten.

"İsmimi artık biliyorsun. Ve belki artık sende ismini söylersin, ha?"

"Hayır gerek duymuyorum. İsmime ihtiyacın yok." Justin seslice yutkunurken boğazının acımasıyla gözlerini saniyelik yumdu.

Kızın kendinden nefret ettiğini anlamıştı. Onu rahatsız ediyordu. İnsanları kendi dertleri için rahatsız etmemeliydi. Kimse kendi çıkarı olmadan zaten kimseyi umursamazdı.
Telefonu kulağından çekip ekrana baktı. Konuşma hala devam ediyordu, konuşmasa bile.

Eli kapamak için kırmızı tarafa giderken, yeniden durdu. Cidden bu kadar nefret edilesi bir insan mıyım (?) Diye düşünmüştü.

"Justin? Orada mıs-" daha fazla beklemeden konuşmayı sonlandırdı.

Telefonu karşı koltuğa sertçe fırlatırken, dizlerini kendine çekip başını gömdü. Kendinden nefret ediyordu. Ve şimdi hak veriyordu. İnsanlar onunla konuşmak istemiyordu ve belki rahatsız edici biriydi.

Hayır.

Kesinlikle öyleyim dedi içinden.

●●●

"Lütfen, bana kullanabileceğim anılar verir misin?"

"Telefonu yüzüme kapadın. Ve şimdi gecenin bir saati beni arıyorsun. Dalga mı geçiyorsun!"

Justin boğazını acıtan sıvıyla dolu şişeyi tahta parkenin üzerine attı. Sabah onu rahatsız etmemesi gerektiğini düşünmüştü. Ama sanki buna ihtiyacı varmış gibi, yeniden bu tanımadığı kişiyi arıyordu.

Belkide son birkaç zamandır tek konuştuğu kişi onun dışında kimse olmamasından kaynaklanıyordu.

"Seni rahatsız ettiğimi düşündüm, üzgünüm."

"Evet ediyorsun zaten Justin."

"Üzgünüm.."

"Ne istiyorsun?"

"Tanrım! Senden birşey istediğim için aramıyorum. Senden sadece benimle bir dakika olsun konuşmanı istiyorum. Evet biliyorum tamam mı! Bu acizce. Ama ben zaten acizim ve artık bunu umursamıyorum!"

Diana bu ani çıkışla gözlerini istemsizce büyüttü. Çocuğun fazlasıyla dolduğunu anlayabilmişti. Ve şuan ona ikinci kez üzüldüğünü hissetti.

Ve ardından gelen bir hıçkırıkla, şaşırtan ikinci darbeyi yediğini hissetti.

O ağlıyor muydu? "Ben.. üzgünüm Justin. Seninle konuşacağım."

Ve Diana şuan onun kaç yaşınsa olduğunu merak etti. Ağlamanın ve acı çekmenin yaşı elbette yoktu. Ama kim telefonda hic tanımadığı birine karşı ağlardı ki?

"Senden birşey istememi mi bekliyorsun? Pekala, bana yarın herşeyin güzel olacağını söyler misin? Ve birde ismini?"

Justin biliyordu. Tabiki söylemeyecekti. Bu kıza göre bu şeyler saçmalık geliyordu. Justin onun böyle bir kişilikte olduğunu çözmüştü. O kelimelerin sadece acıttığına, iyileştiremeyeceğine inanan biriydi.
Ve kıza göre bunun gibi konuşmalar zaman kaybıydı.

"Eğer istersen, yarın herşey daha iyi olacak Justin."

"Ve ismim Diana."

I Don't Care How You Feel ☎ Bieber Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin