Unutursun

671 36 19
                                    

Seni bulmaktan önce aramak isterim. Seni sevmekten önce anlamak isterim. Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de, sana hep hep yeniden başlamak isterim.
                                                                                             ÖZDEMİR ASAF


Çaresizce çömdüğüm, buz gibi kaldırımda öylece yığılıp kalmıştım. Beynim, kalkıp eve gitmemi söylüyor lakin bacaklarım ve göz yaşlarım buna izin vermiyordu. En sonunda düşüncelerim daha ağır bastı ve yarı tutan bacaklarımla ayağa kalktım. Yağmur azıcık bile azalmamıştı. Son şiddet yağmaya devam ediyordu. Yağmur damlaları teker teker saçlarımdan alnıma oradan burnuma ve en son olarakta dudaklarımdan kayıp gidiyordu çamurlaşmış toprağa. Daha ne kadar daha ağlamalıydım? Ağlamak hiçbir işime yaramıyordu. Ama bir yandan da kendimi tutamamak işin içindeydi.

Yürüdüm. Yürüdüm. Gelirken içimin sevinçle dolduğu yolu, şimdi içim resmen kan ağlayarak dönüyordum. Bu, çok ama çok büyük bir haksızlık. Bunların başıma gelmesi, onunla tanışmam hepsi koskoca bir haksızlık. Birden taktığım minik çantanın orada kaldığını hatırladım. Durakladım. Ardından kafamı sağa sola doğru salladım ve yürümeye devam ettim. Basit bir çantaya değmezdi.

Evimin önüne geldiğimde ise durdum. Boylu boyunca bir göz gezdirdim. Eve girmeye hiç niyetim yoktu çünkü Jenna ile aramızda geçebilecek konuşmayı adım gibi biliyordum. O, bana ne olduğunu soracaktı. Ben konuşmayacaktım. Sonra bir tahmin yürütecekti. Ve büyük bir ihtimal yürüttüğü tahmin doğru olacaktı. Üstüme gelecekti ve ben dayanamayıp daha çok ağlayacaktım. Ağzımdan bir laf alamayan Jenna ise hemen annemi arayıp rapor bildirecekti. Ardından birkaç gün içinde annem ve o sünepe kocası buraya, beni kontrol etmeye binevi sıçılmış hayatımın içine biraz daha sıçmaya geleceklerdi. Hayır, kalsın.

Gidecek bir yerim yoktu. Bu çok açıktı. Yağmurun şiddeti ise işimi daha da zorlaştırıyordu. Etrafıma baktım. Sığınacak bir yer. Bir ağaç altı, bir çatı altı. Herhangi bir yer.. Ardından biraz ilerledikten sonra Niall ve çocukların evi gözüme bir güneş gibi doğdu. Kendimi rezil etmek pahasına evlerine doğru ilerledim. Çünkü saat 5.34'tü ve muhtemelen hepsi bana sövecekti. Yoksa biraz daha yağmurun altında kalırsam burnumun ve geri kalan organlarımın donacağından korkuyordum.

Vakit kaybetmeden kapıyı sanki kıracakmış gibi çaldığım sırada kapıya Niall'ın çıkması için yalvarıyordum. Kapının arkasından mızırdanma sesleri geldi ardından büyük bir gıcırtıyla açıldı. Tanrım sana çok teşekkür ederim. Sonunda istediğim bir şey olmuştu.

"Hey Issy senin burda ne işin var? Saatin kaç olduğ." Uykulu gözlerini ovuşturduktan sonra açılan gözleri beni karşısında böyle görünce şok geçirdi. "Tanrım sana ne oldu? Neden sırılsıklamsın ve neden ağlıyorsun? Buraya gel." Islak olduğumu önemsemeden kollarıyla beni sardı ve içeri soktu. Biz içeri girdikten birkaç dakika sonra şok olmuş 4 çift göz daha gördüm.

"Issy? Ne oldu?" Liam endişeli gözlerle yanıma yaklaştı. Arkasından Harry'de geliyordu. Anlatmak istemiyordum. Onlara ne kadar aptal olduğumu anlatmak istemiyordum. Yalnızca kafa sallamakla yetindim. Anlamış olacaklar ki soru sormayı bıraktılar.

"Hadi, gidip elini yüzünü yıkayalım. Ardından sana giyecek bir şeyler veririz." Koluma girdi ve merdivenlerden birer birer çıkmaya başladık. Derken köşede Louis'yi gördük. Oda herkes gibi aynı tepkiyi verdi.

"Issy iyi misin neden sabahın 5'inde dışardasın?" Niall onu sustururcasına.

"Şimdi olmaz Louis." Louis anlayışla karşıladı ve geri çekildi.

Niall bana banyoyu işaret etti ve bir de yanıma temiz bir havlu koydu. Elimi musluğa değdirdim ve eğilerek yüzüme dağılan simsiyah makyajı temizlemeye başladım.

"Troy dimi?" Niall sanki incinmemi istemiyormuşcasına yavaşca sormuştu.Cevap vermeden yüzümü yıkamaya devam ettim ve ardından verdiği havluyu yüzüme bastırdım. Hemen sonra alabileceğim en derin nefesi aldım ve aynı kuvvetle geri verdim.

"Bitti. Her şey bitti Niall. Daha 3 saat önce her şey sakin ve güzeldi. Sadece 3 saatte değil şu iki hafta o kadar güzeldi ki.. Ama insanların dediği gibi büyük mutluluklar çabuk sona erermiş. İşte benimki de yaklaşık 1 dakika da yok oldu." Ona doğru yaklaştım ve kafamı omzuna koydum. Göz yaşlarım yeniden göz pınarlarımdan çıkarken Niall ise büyük ellerine rağmen başımı şefkatle okşuyordu. Kendimi geriye doğru çektim.

"Zayn nerede? Onun öğrenmemesi lazım. Senden, çocuklardan ve özellikle de Zayn'den çok özür dilerim. Tam bir gerizekalı gibi davrandım, kabul ediyorum. Gerçek benim her zaman önümdeydi ama ben o gerçeği hiçbir zaman göremedim. Çünkü Troy beni kör etmişti. Gerçekten özür dilerim."

"Şş.. Tamam sakin ol. Artık doğru yolu bildiğine göre bir sorun kalmadı. O şerefsizin de adını ağzına alma. Sana yakışmıyor." Ağlamayla karışık sırıttım.

"Zayn'de yarım saat önce geldi. Bar da uyuya kalmış ve görevli kapatırken onu zar zor uyandırmış şimdi ise bir bebek gibi uyuyor." Kıkırdadı.

İç çektim. "Diğerlerine de anlatmalıyım. Çok telaşlandılar." Kafasını -evet kesinlikle- der gibi salladı. Olayın şokunu birazda olsa atlatmış gibiydim. E tabi yaklaşık 3 saat yağmurun altında bir taşın üzerinde kim oturup ağlasa yavaş yavaş kendine gelmeye başlardı. Bu sırada ıslak giysilerimden kurtulup Niall'ın verdiği eşofman ve bluzu üzerime geçirmiştim. Çok büyüklerdi ama o üzerime yapışan elbiseden çok daha iyi iş görürdü.

Ardından çocukların yanına inip her şeyi anlattım. Beni en başından beri kullandığını, gerçekten nasıl biri olduğunu, her şey hakkında nasıl yalan söylediğini, en ince ayrıntısına kadar..

"Pislik torbası. Belliydi." Louis elini koltuğun kenarına vurdu.

"Aşağılık." Bir küfürde Harry salladı.

"Ben ona ne yapacağımı iyi biliyorum." Louis hiddetle başını salladı.

"Lütfen bu işi daha fazla uzatmayalım. Bırakın ne halt ederse etsin. Ona değmez. Ciddiyim değmez. Tamam belki onsuz olmaya zor alışacağım. Etrafta gördüğüm ve göreceğim her şey bana onu hatırlatabilir ama bir şeyden eminim ki sizin yanınızda daha güçlüyüm." Niall yanıma oturup tekrar bütün içtenliğiyle sarıldı.

"Aynı zamanda sabahın 5'inde kapınıza dayandığım için çok üzgünüm." Tam bunu dediğim sırada Harry ağzını kocaman açarak esnemişti.

"Hadi gel. Seni bugün benim odamda yatıyorsun."

"Peki ya sen?"

"Ben burada yatacağım. Ve hayır. Niall olmaz ben gideyim gibi laflar duymak istemiyorum. Direk benim odama götürüyorum seni. Hadi düş önüme." Zorda olsa gülümsemiştim. Yerimden kalktım ve Niall'ı takip etmeye başladım.

"İyi geceler çocuklar." Hepsi bir ağızdan tıpkı bir koro gibi karşılık vermişti. Niall'ın yatağına boylu boyunca uzandım ve bacaklarımı kendime çektim.

"İyi geceler Issy." Saçımı okşadı ve yaklaşıp alnımdan öptü. Nedensiz yere gülümsedim ve gözlerimi yumdum. Ben bitkin düşmüş vücudumu rahat ettirmeye çalışırken iç sesimin beni hiç te rahat bırakmaya çalışır gibi bir hali yoktu.

İyi peki bugünü de böyle atlattın. Belki zamanla da Troy'u unutacaksın. Peki ya Zayn'e karşı duyduğun hislere ne olacak? Sen hepsini içinde atıyorsun. Gün gelecek hepsi sen istemeden dolup taşacak ve gün yüzüne çıkacak. O zaman ne halt yemeyi düşünüyorsun?

Merhabaa. Okuldan gelir gelmez hatta üstümü bile çıkarmadan yazmaya başladım sasdasdas. Kısa olmuş olabilir çünkü malum yine okul var -.- Bundan sonra maalesef böyle :( Sorulara gelirsek siz çocuklardan biri olsaydınız Issy'ye bu inanmama olaylarından sonra nasıl davranırdınız? Sizce çocuklar ve Troy arasında bir şey olacak mı? Ve Zayn bütün bunları öğrendiğinde tepkisi ne olacaak? Düşüncelerinizi ve beğenilerinizi bekliyorum. Herkese beğeni ve okumalarınızdan dolayı çoooooook teşekkürleer. 5.000 olmuş O.O Gözlerime inanamadım. Sizi çooooooook seviyorum öyle böyle değiil <3 Ayrıca bu bölümü en büyük destekçilerimden birine yazıyoruuum :D (Ve bölümü biraz daha uzattığımı söylemek istiyorum ama çok değil yani :D Vakit buldukça yazıcağım)

More Than 5 Friends (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin