Her şey başa sarıyordu hayatımda. Yeni bir şeye başlıyorum. O şeyi ilerletmeye devam ediyorum. Sonunda da o şey bitiyordu. Ve yine başa dönüyordum. Kısır döngü dedikleri bu olsa gerek. Ne zaman yeni bir şeye başlasam, sonu nasıl gelecek diye merak ediyordum. O kadar fazla bitiş yaşamıştım ki başlangıçlarımın farkına varamıyordum. Gün başlıyordu ve ben bitişine odaklanıyordum. Bu neyin göstergesidir bilir misiniz? Umutsuzluğun. Artık her şeyden o kadar umutsuzsunuzdur ki bir an önce sonun gelmesini istersiniz. Yeni başlangıçların farkına varamazsınız. Yeni şeylerin olması adına bir umudunuz yoktur. Sanki bir şeylerden umutlansanız, dünya size inat olarak kötü şeyler verecek zannedersiniz. Ben bunu hep yaşıyorum. Sabahları kalkmak için sebebim yok. Ve bunun zorluğunu anlatamam. Günümü yaşıyorum ve geceye geliyorum. Yastığa başıma koyduğumda, hayaller kurmuyorum. Hayal ,kurmayan insan mı olur diyeceksiniz. Olur. Yaşadıklarınızı düşünün ki, hayal kurmayasınız. Çünkü hayaller kesin değildir. Olup olmayacağı belli olmuyor. Ve ben ihtimalleri düşünemeyecek kadar yorgunum.
Kendime bir yer bulup oturduğumda çantamı önüme koydum. Sınıf yavaş yavaş doluyordu. Kafamı masaya koyup gözlerimi kapattım. Aklım hala aldığım teklifteydi. Her zaman müzikle ilgili bir şeyler yapmak isterdim ama bundan uzun süre önce vazgeçmiştim. Beklenmedik bir zamanda aldığım bu teklif beni koyu bir kararsızlığa sürüklüyordu. Kulaklığımın çekilmesiyle kafamı kaldırdım. Elif gülümseyerek bana bakıyordu.
"Günaydın." gülümsedim.
"Günaydın."
"Uykusuz musun?"
"Hayır sadece başım ağrıyor." aslında başımın ağrıdığı falan yoktu. Sadece o an aklımdan ilk geçen şey buydu.
"Ağrı kesici ister misin?"keşke vereceğin ilaç sadece fiziksek acılara etki etmeseydi diye geçirdim içimden. Sahi ilaçlar fiziksel ağrıları yok ederken, neden ruhtakilere fayda etmiyordu?
"Hayır. Teşekkürler." gülümseyerek önüne döndü. Biraz soğuk davranmıştım ama kimseyle konuşmak istemiyordum. Bazen öyle anlar oluyordu ki... Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Sanki renkler soluklaşıyordu. İşte şu an, soluk renklerin içinde gibiydim. Kötü hissetmem için yeni bir şey olmamıştı. Bu sanırım geçmişte aldığım yaralarla ilgiliydi. Kulaklığımı tekrar takıp kafamı masaya koydum. Dinlediğim müzikle rahatlamayı beklerken, istediğimi alamamıştım. Notalar beni içine alırken, bu kez hissettiklerimden kurtarmıyordu. Kendimi söylenen kelimelere odakladım. Her kelime içinde onca his barındırıyordu ki, bir kez daha milyonlarca insanın benden daha fazla derdi olabileceğini hatırladım. Çoğu zaman kendimi bu şekilde toparlıyordum. Düşünsenize dünyada çok fazla insan var ve hepsinin kendince derdi var. Kocaman dünyada, küçücük bir insanım. Ben bir nokta bile değilim bakınca. Ve bu yüzd-
Kulaklığım tekrar çekildiğinde sinirle bir nefes aldım. Kafamı kaldırdığımda onu görmeyi beklemiyordum. Bıkkınlığı yansıtan sesimle konuştum."Bu sefer neyime hakaret edeceksin?" güldü.
"Akşam söylediğin şarkıya yorum yapamamıştım. Sonuçta benim yüzümden söyledin." dün benimle uğraşmadan gitmesine şaşırmıştım. Ben masaya döndüğümde yoktu. Beni dinlediğini Yağmur'dan öğrenmiştim ve birden gitmesine anlam veremiyordum.
"Dün yorum yaparsın diye tahmin etmiştim."
"Dün senin yüzünü görmeye daha fazla katlanamayacağımı anladığımda gitmek zorunda kaldım." sakin olmalıydım. Birazdan bu işkence bitecekti.
"Peki. Mümkünse hakaretlerini hemen söyleyip gidebilir misin?" yapmacık olduğu belli olan gülümsememle söyleyeceklerini bekledim.
"Akşam yaptığın cesaret gösterisi gözlerimi yaşarttı diyebilirim. Bir de sesin güzel olsaydı iyi olurdu." sırıtırken ağzına bir tane vurma isteğimi bastırmaya çalıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOŞLUKLARIN ARDINDA
Teen FictionHayatın ta kendisi boşluk. Ta ki karşına değer verebileceğin birisi çıkana kadar...