Dengesizin Teki

62 11 22
                                    

Multimedya: Nezarethane-Rüzgar-Duru-Küçük Hanım- Poliscilik Oyunu.  Hapishanede olmak mı? Nezarathane de olmak mı? İkisi birbirine çok yakın olmasına rağmen korkuyordum işte. Hakim karşısında ne yapacağımı, ne diyeceğimi hiç bilmiyordum. Rüzgar Avukatımla konuşmama fırsat tanıyacak mı? Hiçbirşey bilmiyordum.
Hayatımda ona yer vermek istemiyordum artık. İsteyip istememe Hakkı'm var mı? O da şüpheli tabi.
Ayak sesleri duymaya başlıyorum. Gözüme bir çift harley-davidson kısa bot takılıyor. Rüzgar olduğunu tahmin ediyorum. Ellerini nezarethanenin parmaklarına doluyor ve yavaşça kendini aşağıya itiyor. Parmaklıklara yaslanıp oturuyor ve dizlerini göğsüne yaklaştırıyor. Elleri parmaklıklara sarılı kalıyor. Gözlerinden bitkin olduğunu görüyorum. Keşke bitkinlikten daha fazlasını gösterebilse diye geçiyorum içimden bir film şeridi gibi. Gözleri gözlerimi buluyor, bend çömelmiş bir şekilde kendimi ona en uzak olacak şekilde duvara yaslıyorum. Çaresiz gibi göründüğüme eminim.
"Yaklaş bana" diyor. Söylediğini duyduğum an gözlerimi deviriyorum. Biliyor bu gri- siyah karışımı gözler biliyor, tanıyor beni. Pes ettiğimi biliyor. Gözleri birkez daha gözlerime kilitlenince çıplak hissediyorum kendimi. Sanki bu gözler karanlık içimi görebiliyormuş gibi bir hisse kapılıyorum. Bu hissi def etmek için nefes almayı bırakıyorum. Bu sefer gözleri dudaklarımda kalakalıyor. Bıraktığım nefesimi bir anda çekiyorum ve göğüs kafesimin sıkıştığını hissediyorum. Büyü gibisin. Ama gitmelisin.
Ayağa kalktığını görüyorum gölgesinden ellerini cebine koyuyor, siyah takım elbisesinin ceketinin cebine koyuyor ellerini, bir ayağını diğer ayağının çaprazına parmak ucunda tutuyor. Gözleri birkez daha beni buluyor. Bana küçük bir kız çocuğunu azarlar gibi bakıyor. Birkaç adım gidiyor ve görevli gibi duran birinden tepsi alıyor, adımları yaklaştıkça gölgeler, netliğe bırakıyor ve elindeki tepsinin yemek tepsisi olduğunu fark ediyorum. Parmaklıklardan aşağıya kaydırıyor elini ve cebinden anahtarını çıkartıp kilidi açıyor ve tepsiyle birlikte bana doğru birkaç adım atıyor. Bana doğru uzandığında tepsiyi kalçamın yanına koyuyor. Yemekten bir kaşık bana doğru uzattığında gözlerimi devirip eline yumruk atıyorum fakat attığım anda pişman oluyorum çünkü parmaklarımı öyle sert bir şekilde sıkıyor ki parmaklarımın boğumlarının çıkardığı sesi işitiyorum. Ona ters bir şekilde bakınca bırakıyor elimi ve tepsiyi ayağıyla fırlatıyor bu öyle bir fırlatma ki gri cam kase, viski bardağına benzeyen bir bardak ne varsa hepsi binlerce parçaya ayrılıyor. Korkmaya başlıyorum. Rüzgarın öfkelendiriniz görmek bile kaçış sebebimken şuan o öfkeyle karşımda duruyor ve kilitli bir nezarethanede tekiz, kimsenin bizi duyamayacağı bir yerdeyiz.
Artık duruşmadan çok şuan Ki Rüzgarın öfkesinden korkuyorum.

Şuanki rüzgar diyorum çünkü kendisi dengesizin tekidir.
Boynumla çenemin birleştiği yere duruyor dudakları, nefesi ürpermeme neden olurken korkudan titremeye başlıyorum.
"Benim evimden gidersen neler olacağını gördün mü şimdi küçük hanım?" Diyor. Yaptığım şey yüzünden pişman oluyorum.
"Şimdi burdan gideceğiz, duruşma felan olmayacak, bir gecelik benim misafirimdin, ama evde olacakların hepsi senin suçun olacak." Diye tıslıyor kulağıma.
"Öfkelendiğinizi görüyorum polis bey" diye bir soru yöneltiyorum ona terslememesini umarak.
"Öfkeden kuduruyorum Küçük Hanım." Diye bağırıyor bana. Sonra bileğimden çekip kaldırıyor beni ve bedenlerimizi tek beden gelecek hale getiriyor ve kulağıma birşeyler fısıldıyor.
"Gözler anlatır mı herşeyi küçük hanım?"
"Senin haricinde herkesi anlattığına şüphem yok" diye cevaplıyorum sorusunu.
"Seninle evde küçük hanım ve poliscilik oynayacağız, evciliğe benzemez küçük hanım, kelepçeler bileğinizdeyken zevk seslerinizi duyacağım" diyor. Göğüs kafesim sıkışıyor, boğazım yanmaya başlıyor, içimden ona kafa atmak geliyor, çünkü biliyorum Rüzgarın cinsellikte mazoşist olan bir yanı var.
Karakoldan çıktığımız an beni bir Mercedes'e bindiriyor, siyah ve mat bir araba olduğunu görebiliyorum. Koltuğa oturtuyor beni ve bindiğim an kapımı sertçe kapatıyor. Kendisi sürücü koltuğuna geçtiği an elleri direksiyonu kavrıyor. Ve gaza öyle bir basıyor ki ız göstergesi 200'de görünüyor. Onu çok kızdırdıydım anlıyorum. Sağolasın polis rüzgar bey sayesinde 10 dakikadan az bir sürede Rüzgarın evinin önünde oluyoruz arabadan ilk o çıkıyor ben çıkarken bana engel oluyor ve elleri ellerimi sıkıca kavrıyors. Size dengesiz olduğunu söylemiştim.
Birlikte evinin içine giriyoruz, derin nefesler alıyorum, çünkü korkudan ve stresten ne yapacağımı bilmiyorum. Elimi bıraktığında elim ayağıma dolaşıyor ve düşecek gibi oluyorum. Dengesiz bir erkeğin elleri ellerinize kenetlediği an sizi dengede tutacak bir güç vermesi anormal değilde ne?!
Bana yatak odasına gitmem için komut veriyor eliyle odasına gidiyorum.
Ellerime, bileğime ve avucumun içine öpücükler bırakıyor. Ve anında kelepçeyi bileğime bağlıyor diğer kelepçeyi ise yatağın başlığına bağlıyor ve üstümdeki kıyafetleri yırtıyor. Elleri dudaklarımı kavrıyor. Şiddetli ve arzulu bir öpücükle bırakıyor beni. Daha sonra dili boynumda geziniyor ve vücudumda ki acı, keder, yorgunluk, öfke hepsinin gittiğini hissediyorum.
"Kaldırımda öp beni, acıyı götür" diye fısıldıyorum kulağına. Sesim onu daha da hızlandırıyor ve onun soyunduğunu görüyorum.
Gece gibisin Rüzgar, bitmesini istemediğim halde hep kısa olan yaz geceleri gibisin. Kapkaranlık gece tıpkı senin kıyafetin gibi.
Ellerini ellerime kilitliyor üstüme doğru geliyor dili karnımdan yukarıya doğru çıkıyor ve o anda kalbimin gümbürdediğini hissediyorum. İşini bildiğini söyler gibi bir gülümsemeyle karşılık veriyor vücudumun tepkisine. Bir anda bedenimi saran kollarıyla kendimi onun üstünde, tam olarak kucağında buluyorum.

KeşfetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin