'Size söz veriyorum. En yakın zamanda ödeyeceğim.' dedim ikna etmeye çalışarak
'1 haftan var Beril. ' dedi ev sahibi. Usulca kapıyı örtüp eskicinin bile almayacağı kanepeye oturdum. Ne yapacağımı hiç bilmiyorum. Telefondan ev arkadaşımı ( daha doğrusu eski ve kaçak olan ev arkadaşımı) aradım. Ve yine o ses 'Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor....' Lanet olsun. Ev arkadaşım kaçalı tam 2 hafta oldu. Okula gittiğim bir gün gizliden eşyalarını toplayıp kaçmış , 2 ayın ev kirası su elektrik faturasınada bana kitleyip kaçmış. Nasıl ödeyeceğime dair hiçbir fikrim yok. Birde bu yetmezmiş gibi sınavlarda kapıya dayandı. Neden herşey üst üste geliyor Allahım. Ailemden yardım almayı o kadar çok isterdim ki... Maalesef böyle birşey yapamam. Çünkü ikisininde durumları kendine yetecek kadar. Annemle babam ben 3 yaşımdayken ayrıldılar. Kendilerine yeni hayatlar kurdular, ikiside tekrardan evlendi. Çocukları birer aileleri oldu. Ve durumları anca kendilerine yetiyor.Bense dedemle büyüdüm. O bana hem anne hem baba oldu. Herşeyimle ilgilendi en mutlu günümde, en kötü günümde hep yanıbaşımdaydı. Lise son sınıfta hayatımın en güzel ve anlamlı insanını kaybettim. Kendimi toparlamam uzun zaman aldı. Okumamı çok istediği için kendimi toparlayıp sınava hazırlandım. İstanbul Doğuş Üniversitesi Tam Burslu Hukuk Fakültesini kazandım. Devamsızlık olmadığı için bir işte çalışmak sıkıntı yaratmıyordu. Hem ders çalışıp hem de bir işte çalıştım. Çalıştığım restauranttan kazandığım parada bana yetiyor fakat bu borçları ödememe imkan yok hemde bir hafta içinde. Bu borçlar yetmezmiş gibi birde sınavlar ... Ahh düşünmek bile istemiyorum artık. Bunun yerine guruldayan karnımı doyurmayı seçiyorum. Buzdolabı beni şaşırtmadı. İçi bomboş... Ahh Seher seni bir elime geçirim o kıvırcık saçlarını tek tek yolmazsam banada Beril demesinler. Seherin saçlarını yolma hayalini kurarken telefonun sesiyle irkildim. Arayan annemdi. Hiçbir şey olmamışçasına neşeli bir sesle
'Alo anneciğim bende seni düşünüyordum.'
'Dur tahmin edeyim hatta beni aramayı düşünüyordun ama ben erken davrandım.' dedi annem. Haklıydı sürekli annem arıyordu beni, vakit ayıramıyordum ona
'Tamam özür diliyorum bir dahakine söz ben arayacağım biliyorsun derslerden dolayı seni ihmal ediyorum.'
'Biliyorum kızım. Ben senden özür diliyorum. Sana hiçbir şey yapamıyorum.'
'Anne lütfen ben herşeyi biliyorum Üzme kendini.' Annem ve babamın yanında kaldım ve onların nasıl hayatlarının olduğunu biliyorum. Para isteyemezdim. Ve her zamanki gibi hiçbir şey yokmuş gibi annemle uzun uzun konuştum. Telefonu kapattıktan sonra 2' deki Borçlar Genel dersine girdim. Hoca bugün yine formundaydı. Hiç ara vermeden 3 saat ders yaptı. Ders bittikten sonra Gülçinle çalıştığımız restauranta gittik. Gülçinle okulun ilk günü tanışmıştık ve o günden sonra hiç kopmadık. İşten ayrıldığım zaman bana kendi çalıştığı restarontta patronuyla konuşup iş ayarladı.
'Seherden hala ses yok mu?'
'Hiç hatırlatma Gülçin ya! Bugün ev sahibi geldi. Param diyor başka birşey demiyor.'
'Hadi ya bu hafta kaçıncı gelişi o koca karının.'
'Üçten sonra saymadım. Bugün patronla konuşup avans isteyeceğim. Umarım verir.' İstanbulun en pahalı Restaurantlarından birinde garsonluk yapıyorum. Saçtan, ayakkabıya kadar herşeyin titiz ve özenli olduğu, öğlen yemeğinde bile abiyeli kadınların, takım elbiseli adamların olduğu bir Restaurantta garsonum. Tam garsonlukta denmez bazen bulaşık bazen el ayak işleri ... Tek bildiğim anamızı ağlattıkları.
***
Gülçinle gece 12'de döndük eve. Ben yalnız kalmayım diye bana geldi. İşteyken karnımızı doyurmuştuk, geldikten sonra bir duşa girip kahve yaptım bize.
'Çok iyi geldi valla ellerine sağlık.' dedi Gülçin kahvesinden yudumlarken
'Afiyet olsun canım benim. Bu arada avans isteyemedim. Meşguldü söyleyemedim.'
'Hadi ya üzüldüm şimdi. Bütün bunlar hep o kazulet yüzünden. İlk gördüğüm andan itibaren gözüm tutmamıştı onu. Ailemle kalmasam seni hiç onunla aynı eve çıkartır mıydım? ' Kafamı salladım evet dercesine. Kahveler bittikten sonra yataklarımıza girdik. Sınavlarımızın yaklaşmış olmasına ve ders çalışmamız gerekmesine rağmen uyku daha çok cezbedip yataklarımıza girdik. Sabah ki 2 saatlik dersten sonra okul kütüphanesinde bir kaç ders notuyla uğraştım. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan çalışmışım kütüphaneden çıktığımda saat 1.35di. Telefondan hemen Seheri aradım. Yine o ses. Açılmayacağını bilmeme rağmen şansımı denedim. Daha sonra Gülçini aradım. Telefon ikinci çalışta açıldı.
'Kanka nerdesin?'
'Kütüphanenin oralardayım. Sen nerdesin? ' dedim kitapları bir yandan çantama sıkıştırırken.
'Ben otoparktayım. Burak geldi bizi işe bırakacak. Seni bekliyoruz hadi gel.'
'Tamam 10 dakikaya oradayım.' Dedim. Burak Gülçinin sevgilisi. Lisede aynı okuldalarmış çıkmaya başlarmışlar. Daha sonra ayrı üniversiteyi kazansalarda ayrılmamışlar. Her ne kadar ayrı üniversitelerde okusalarda hep birlikteler. Daha doğru birlikteyiz. Son bir buçuk yıldır hep üçümüz takılıyoruz. Bir yerlere gideceksek beraber gidiyoruz. Beraber eğleniyoruz.... Derin düşüncelere dalmışken otoparka çoktan gelmiştim. Burak'ın her zaman arka taraflara park ettiğini bildiğimden hiç etrafa bakmadan arkalara doğru yürüdüm. Telefonuma mesaj geldi. Gülçindendi
'Kanka bir sorun oldu çıkışa doğru gelir misin? yazıyordu. Sola doğru dönüp çıkışa doğru giderken hareket eden arabayı görmemiştim. Geriye giden araba beni sendeletecek şekilde bana çarptı. Dengemi tutamayıp yere düştüm. Arabadaki beni fark edip birden durdu. Hızlıca inip yanıma geldi.
'Özür dilerim. Fark etmedim sizi iyi misiniz?' dedi kibar ve endişeli bir sesle. Diz kapağımdaki kanayan yarayı silmeye çalışırken kafamı kaldırdım. Ve o yüzü gördüğüm anda sanki tekrardan araba çarpmıştı. Bu suratı nerede görsem tanırdım. 1.sınıfta tiyatro klubünde görmüştüm onu ilk zamanlar geliyordu daha sonra gelmemeye başlamıştı. Platonik aşık vakası... O ve ben imkansız. Nerden başlasam Türkiyenin sayılı zenginlerinden, bir giydiğini bir daha giymeyen, bir bindiği arabaya bir daha binmeyen zengin ultra yakışıklı Kutay Güneş. Tanrının özene bezene yarattığın adam bana çarpmıştı. Sanki dünya bir kaç dakikalığa durmuş ve dünyada sadece o ve ben varmışım gibi...
"İyi misiniz" dedi o kibar ses
'Aa... şeyy...ağrıy... Aa iyiyim" lanet olsun bu kadar heyacanını belli etmek zorundamıydın Beril.
" Yinede bir hastaneye gitsek iyi olur'
'Hayır gayet iyiyim. Bakın' dedim ayağa kalkıp iyi olduğumu göstermek için fakat bir iki adım atmadan yere düşecektim ki belimden yakalayıp kendine doğru çekti. Yeşil gözlerle o kadar yakın olmak kalbimi deliler gibi attırıyordu. Çıkık elmacık kemiklerine ve kiraz gibi kırmızı dudaklarını saatlerce izleyebilirdim.
'Biz yinede gidelim'
Sözünü ikiletmedim yerdeki çantamı alıp bana verdikten sonra arabanın kapısını açıp koltuğa yerleşmeme yardım etti. Arabanın içi o kadar lükstü ki tıpkı bir ev gibiydi. Benim borçlarla dolu evime bin basacak cinsten hemde.
'Seni bir yerden tanıyor gibiyim'
Sakin ol Beril sakin ol. Yavaşça tane tane konuş sakın kekeleme
'Tiyatro klubünden galiba sizi bir iki kere orada görmüştüm.' Bir iki kere mi? Deliler gibi gözlerimle takip ettiğim, utanmasam erkekler tuvaletine kadar gitmeyi düşündüğüm adama dediğime bak galiba kafamıda çarptım.
'Evet hatırladım seni. Bir ay gelmiştim sonra fırsatım olmadı.' dedi. Ve telefonum çalmaya başladı. Ah hadi ama şimdi olamaz şimdi çalmamalı. Arayan Gülçindi
'Neredesin sen?'
'Şey Gülçin ufak bir kaza oldu da ben şimdi hastaneye gidiyorum. İşe biraz geç kalabilirim sen söylersin Kemal Bey'e "
' Ne kaza mı? Nasıl oldu? Nerdesin? Bir şeyin var mı? ' Sesi çok duyulmasın diye elimle telefonu siper edip
'Sakin ol. İyiyim sadece dizimde biraz sorun var. Sen işe geç ben bir saate gelirim.'
'Emin misin bak bana yalan söylemiyorsun değil mi?'
'Yalan söylemiyorum. Sen geç işe ben gelirim sonra.' Zar zor ikna ettikten sonra telefon kapanmıştı. Yol boyunca birşey konuşmadık. Hastaneye geldiğimizde kapı tekrardan açıp yardımcı oldu. Bir şeyim yoktu. Pansuman yapıldıktan sonra bir kaç dikiş atıldı ve hastaneden çıktık.
'Tekrardan geçmiş olsun. Doktorun verdiği ilaçları alalım seni evine bırakayım.'
'Şey ben işe gidecektim.'
'Doktoru duymadın galiba bir kaç gün çok üstüne basma dedi. Dinlenmen lazım o yüzden eve götürüyorum seni.' Tekrardan dediğini yaptım ve usulca koltuğa yerleştim. Eczaneden ilaçları almaya gittiğinde Gülçini arayıp bilgilendirme seansı yaptıktan sonra Kemal Beyi arayıp izin istedim. İzin vermişti ama nasıl avans isteyecektim hiçbir fikrim yoktu. Yol boyunca sessizlik hakimdi. Eve geldiğimizde beni yukarı kadar çıkardı (Keşke çıkarmasaydı). Ev sahibi kapının önünde duruyordu.
'Bir sorun mu var Emine Hanım?'
'Evet Beril. Elektrik ve suyu kestiler. Komşular söyledi bende onun için geldim.'
'Bunu sonra konuşsak Emine Hanım. '
'Sonra diye diye kestiler herşeyi. Ne yap ne et öde Beril.'
'Tamam Emine Hanım bir kaç güne ödeyeceğim.' Herşey mükemmelmiş gibi bir de bu sen bittin Beril. Sanki hiç birşey olmamış gibi Kutay'a dönüp gülümseyerek
'Herşey için teşekkür ederim.'
'Ne demek üzerime düşeni yaptım. Cebindem bir kart çıkartıp bana uzattı.
'Bir şey olursa muhakkak beni ara.' Dedi ve gitti. Hayatın bana bakışı... Aşık olduğum adam beni eve kadar getirmişti fakat bir şeyler ikram etmeye ne suyum ne elektriğim ne de yiyeceğim vardı. Üstelik mükemmel cadı performansına sahip ev sahibimle olan konuşmaları duymuş birde rezil olmuştum. Herşey çok güzel.
Akşama kadar ders çalışmıştım. Akşam elektrikler olmadığından kös kös oturdum ve Gülçinin gelmesini bekledim. Akşam 9da restaronttan yiyecek birşeyler getirmişti.
'Kaza nasıl oldu? Çarpan tanıdık mı?'dedi Gülçin kendi getirdiği mumları yakarken
'Neler oldu tahmin bile edemezsin.' dedim getirdiği yemekten kocaman bir ısırık alırken
'Çarpan Kutaydı. Tiyatrocu Kutay'
'Sakın bana Güneş Holdingin torunu, afeti devran Kutay Güneş deme'
'Taa kendisi. Otoparkta sizin yanınıza gelirken oldu. Hastaneye götürdü ilaç aldı eve kadar getirdi.'
'İnanamıyorum. çok da centilmen'
'Buraya kadar herşey güzelde. Yardımcı olmak için yukarı kadar çıkardı. Kimi görsek beğenmezsin cadı Emine. Elektrik suyu kestiler falan dedi anlayacağın rezil oldum.'
'Hoba! kara yılan her yerden çıkıyor ya.'
Akşam 10 gibi gitmişti Gülçin. Uyumadan son bir kez çeşmeden su akar umuduyla şansımı denedim fakat sonuç beni şaşırtmadı.
***
Kulağıma gelen su sesi... Derin bir biliçaltı ile rüyalarıma kadar girmişti. Hiç kesilmeden su sesi geliyordu. Elimi yatağımın için de bir sağa bir sola hareket ettirip telefona ulaştım. Yavaş yavaş gözlerimi açıp ekrana baktığımda saat 8.45di ve ben bu saatte niye uyanmıştım. Dersim 1deydi Ve su sesi hala geliyordu. Allahım uyanmama rağmen duyuyordum bu nasıl bir bilinçaltı. Yorganı kafama kadar çekip uykuya dalmaya çalıştım. Yine su sesi. Komşunun birinin su sesimiydi bu. Yataktan doğrulup sesi dinledim. Ses çok yakından evin içinden geliyordu. Banyoya gittiğimde, dün su vardır umuduyla baktığım çeşmeyi açık unutmuştum ve çeşmeden su akıyordu. Bu bir rüya mı diye tekrardan baktım. Kocaman bir Hayır bu rüya değildi. Aklıma direk elektrik geldi. Kontrol ettiğimde elektrikte vardı. Birisi benim borcumu ödemişti. Aklıma gelen ilk isim Kutay oldu. Dün ev sahibinin yanında herşeyi duymuştu.
Başka kim öderdi ki benim borcumu. Hızlıca duşa girip hazırlandım. Dünden kalan bir sandiviçi tost makinesinde ısıtıp yedikten sonra ilaçlarımı içtim ve okulda Kutayı görüp ev konusunu konuşmak umuduyla evden çıktım. Bir günde huzurlu geçsin derken yine o kadın
'Bakın Emine Hanım buraya her gün gelmeniz bir çözüm üretmiyor. Biliyorum 5 günüm kaldı ve o parayı size ödeyeceğim söz veriyorum.'
'Ben paramı aldım küçük hanım. Seninle bütün işim bitti. Yakın zamanda kendine başka bir ev bul. Evimi başkasına kiralayacağım.'
'Bir dakika ben para falan ödemedim. Yanlışınız var.'
'Hayır canım erkek arkadaşın ödedi.'
'Erkek arkadaşım mı? Benim erkek arkadaşım yok.'
'Dün seni kapıya kadar bırakan çocuk sen gittikten sonra paranı ödedi. Ben , sen erkek arkadaşı mısın? diye sordum. Ses çıkarmadan gitti. Aman neyse ne canım. Bana ne. Dediğimi duydun evden en kısa sürede çık.' dedi ve çantasını koltuğunun altına sokup gitti. Olduğum yerde kaldım. Boş boş etrafa baktım. Ne yapmayalım diye düşünürken aklıma dün verdiği kart geldi. Çantamın içini kurcaladıktan sonra siyah zemin üstüne altın renklerle kabartılmış kartı bulunca direk numarayı çevirdim. Telefon ikinci çalışında açıldı.
'Merhaba ben Beril. Hani dün kaza..'
'Merhaba Beril. Bir sorun yoktur umarım?' dedi nazikçe (Aman Allahım bu nasıl bir ses tonu)
'Seninle konuşmam gereken bir konu var. Bugün müsaitsen buluşabilir miyiz?'
'Tamam ben şuan okuldayım müsaitsen gel. Hazırlık binasının ordaki kafedeyim.'
'Tamam geliyorum.' Yol boyunca düşündüm hayatımı. Yoruldum artık. Tek başıma mücadele etmekten. Hayatım boyunca kimseye yük olmamak için uğraştım. Kimseye muhtaç olmadım. Kutayın yaptığı şey gururumu incitmişti. Kendince yardım etmeye çalıştı belki acıdı bilemiyorum. Tek bildiğim şey ise çok kırıldığım. Bu bir fakir edebiyatı değil. Gerçekten de çok kırılmıştım. Ne düşündü hakkımda böyle birşey yaptı. Derin düşüncelerden sıyıran şey durağa gelmiş olmamdı. Kafeye girdiğimde direk gözüme çarptı. Masasına oturduğumda herkesin gözünün üstümde olduğunu biliyordum. Şuan önemli olan şey bu değildi. Direk konuya girdim.
'Benim borçlarımı sen mi ödedin?'
'Şeyy.. Evet ben ödedim.'
'Neden böyle birşey yaptın? Sana ödemeni kim söyledi?'
'Sakin olur musun? Kazanın telafisi gibi düşün.'
'Bak dün hastane masraflarını ödedin. Telafi falan yok. Bu borcu sana ödeyeceğim. Biliyorum birden ödeyemem ama ödeyeceğim.'
'Tamam kendini rahat hissedeceksen ödersin.' dedi ve kendine el sallayan birisini karşılık verdi. Arkamı döndüğümde bir kızla bir erkeğin masaya doğru geldiğini gördüm. Onlar gelmeden
'En kısa zamanda bu borcu ödeyeceğim.'
'Tamam lütfen kendi kötü hissetme böyle sert çıkışacağını tahmin edemedim.' Masaya gelen kız Kutay'a sarılıp onu öptü. (Seni yelloz seni ) Diğer oğlan ise göz ucuyla bana bakıp önüne döndü. Çantamı alıp 'İyi günler' dedim kafasını sallayıp karşılık verdi. Masadan uzaklaşırken
'Ne borcundan bahsediyor' dedi oğlan
'Önemli birşey değil Doruk' dediğini duydum. 1'deki dersten çıktıktan sonra işe gittim. Kendimi iyi hissediyordum ayağım gayet iyiydi. Çalışıp para kazanmalıydım malum hem borcumu ödemek zorundaydım hem de yeni bir ev bulmak zorundaydım. Kemal Beyle kesin konuşmalıydım.
'Kemal Bey sizinle bir şey konuşabilir miyim? '
'Evet Beril gel' dedi önündeki deri koltuğu işaret ederek
'Ben.. Şey.. Bu aralar benim elim çok sıkışıkta biraz avans isteyecektim.' Zar zor konuşabilmiştim
'Yarın çok önemli bir yemek var. Bir hoşgeldin partisi yapılacak. Sorun olmadan atlatılırsa iyi bir avans veririm.' dedi gülümseyerek
'Teşekkür ederim Kemal Bey' dedim. Sandığımdan daha iyi geçmişti. Gerçi sert bir adam olmadığını hepimiz biliyorduk ama çekinmiştim.
'Nasıl yani tüm borcunu Kutay mı ödemiş'
"Evet Gülçin. Şimdi borçlu olduğum kişi Kutay. Bugün Kemal Beyle konuştum yarın bir parti varmış avans vermeyi kabul etti. Birazını borç olarak vereceğim birazınıda yeni ev için ayıracağım. " İşten sonra Burak bizi eve bıraktı. Hep beraber yemek yedikten sonra Gülçin evine gitti. Yaptığım ilk şey ılık bir banyo ile uyumak oldu. Uyandığımda ilk iş hazırlanıp yeni ev yada ev arkadaşı için bir kaç kişiyle görüşmek oldu. Kafama yada cebime yatan hiçbir durum söz konusu değildi. Okula gidip bir kaç kişi bulurum umuduyla panoyu inceledim. Birinci sınıflardan bir kızla konuştum kendi halinde sessiz sakin bir kıza benziyordu. Gerçi Seherde öyleydi ama kazığı büyük olmuştu. Şuan önün yüzünden bu haldeydim. Bu kızlada fiyatta anlaşamamıştık. Elde var sıfır. Okuldan çıkarken;
'Demek ev arkadaşı arıyorsun' dedi bir ses
Arkamı döndüğümde duvara yaslanmış bir erkek gördüm. Tanıyordum onu. Geçen gün Kutayın yanına gelen çocuktu bu. Doruk.
'Evet arıyorum.Bir sorun mu var?' soruma cevap vermeden çekip gitti. Normali beni bulmaz zaten dedim sesli bir şekilde arkasından.
***
'Bugün herşey çok güzel olmalı Gülçin. Herşey bugünkü avansa bağlı.' dedim masanın fiyonkunu düzeltirken
'Sakin olursan herşey güzel olacak. Sanırsın gelin oluyorsun bu ne heyecan böyle' ikimizde birbirimize bakıp güldük. Süslemelerden, mezelere içkilere, kıyafetlerimize kadar herşeye özen gösterilmişti. Akşam gelen misafirler önce yemeklerini yiyecekler daha sonra aşağıdaki havuz başında kokteyl partisi yapılacaktı. Akşama kadar bütün hazırlıklar yapılmış. Misafirler yavaş yavaş gelmeye başlamışlardı. Son bir kez lavaboya inip kıyafetimi kontrol etmeye indiğimde kızlar tuvaleti ağzına kadar doluydu. İçlerinde tanıdık bulduğum insanlarda vardı. Hemde okuldan tanıdığım kızlar...
'Gene Yağmur için herşeyi yapmışlar' dedi kız rujunu sürerken
'Bilmiyorsun sanki nasıl düşkünler ona. Hayır ne buluyorlarsa, yıllarca gelmesini beklediler gelmedi. Hanımefendi çok özlemiş buraları bir daha gitmeyecekmiş İngiltereye'
'Acaba hangisi özledi.' dedi birbirlerine sırıtarak. Son derece anlam veremediğim dedikodu yuvasından çıkıp yemek salonuna doğru gittiğimde içerisi iyice kalabalıklaşmıştı. Kemal Bey yerlerini göstermemi istediği kişileri masalarına götürdükten sonra mikrofandan bir ses geldi.
'Yağmurun partisine hepiniz hoşgeldiniz' dedi sarışın bir kız. Alkışlar susunca tekrardan
'Şimdi parti kızı Yağmur'u geliyor ' dedi elini kapı girişine göstererek ve onda içeri giren kişiyi görünce şok oldum. Kutaydı. Yağmur olduğunu düşündüğüm kumral (mankenlere taş çıkartacak cinsten) beyaz tenli kızın kolundan içeri girdiler. Herkes ayağa kalkıp alkışlıyordu. Kız mikrofonu eline alıp
' Hepiniz Hoşgeldiniz' dedi salon tekrardan inledi.
'Biliyorsunuz İngilteredeydim. Buraları sizleri çok özledim ve bir daha dönmeye niyetim yok. Sizden vazgeçmeye niyetim yok ' dedi Kutay'ın gözlerinin içine bakıp. Arkamı dönüp mutfağa giderken birisine çarptım.
'Özür dile... Yine mi sen?' Doruk tam karşımdaydı. Sabit bir şekilde Yağmur'a bakıyordu.Sinirli gibiydi belkide daha fazlası.
'Hey iyi misin?' dedim
'İçecek birşeyler getirsene bana' Normalde olsa küfürü basardım ama avansı düşün Beril dedim kendi kendime. İçecek birşeyler getirdikten sonra yemek servisiyle uğraştım. Kutay beni fark etmemişti. Gerçi fark etse ne değişecekti ki. Sevgilisi vardı bariz belliydi. Misafirler kokteyl için aşağı inerken Gülçin kolumdan tutup
'Gördün mü bizim okulun partisi. Kız bizim okulda okuyacak Kutayla aynı sınıftalar.' dedi sessizce
'Beril ' dedi birisi ve ben bu sesi çok iyi tanıyordum. Gülçin o anda irkilip işe geri döndü. Arkamı döndüğümde o yüzle karşılaşmak bana huzur veriyordu.
'Merhaba Kutay' dedim. Yanında Yağmurda vardı. Bir eli kızın belindeydi.
'Sen aşağı in ben geliyorum' dedi kibar ve her zamanki gibi nazikçe
'Nasılsın görüşmeyeli ayağın nasıl '
'Gayet iyi gördüğün gibi çalışıyorum. Malum borç dedim gülmesini umut ederek
'Bak dün için özür dilerim dediğim gibi amacım seni kırmak değildi.'
'Sen kusura bakma biraz sert çıkıştım.' kısa bir konuşmadan sonra aşağı havuza indi. Üzerindeki siyah takım elbise o kadar güzel olmuştu ki konuşurken gözümü zor almıştım. Aşağıda içki servisine benide vermişlerdi. Tüm gece boyunca deliler gibi eğlendiler ben ise onlara içki servis ettim. Arada yukarı çıkıp mutfaktan çerez yada aparatif yiyecekler getiriyordum. Havuz alanına girmeden ağaçların oradaki sese kulak verdim.
'.... Seni çok özledim. Bir daha gitmeyeceğim. Seni seviyorum ' dedi Yağmur.
'Ben ...' demeden dudaklarını buluşturdu Yağmur. Öptü Kutay'ı. Benim bir buçuk yıldır aşık olduğum adamı gözlerimin önünde öptü. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Bir el ağzımı kapatıp beni çalılıkların arasına çekti.
'Şştt sessiz ol' dedi Doruk alkol kokusu burnumun ucunu sızlatmıştı. Elini ittim.
'O seste neydi?' dedi Yağmur. Tekrardan ağzımı kapattı Doruk.
'Bilmiyorum içeri gitsek iyi olur. Misafirler bizi beklerler.' Havuz başına geçtiklerinde Doruk elini yavaşça çekip yere oturdu. Öylece duruyordu. Daha sonra aniden kalkıp gitti. Telefonunu düşürmüştü. Arkasından seslenmeme rağmen arabasına binip gitti. Okulda telefonu veririm düşüncesiyle çantama koydum. Gece misafirler gittikten sonra her tarafı iyice temizledik. 2 gibi evdeydik. Herşey güzel olmuştu. Avansımıda almıştı. Uzun zamandan sonra ilk defa huzurluydum. Duşumu alıp hemen uyudum. Pazar gününü uyuyarak ve ders çalışarak geçirdim. Üzerimdeki yük biraz daha hafiflemişti. Akşama doğru telefonuma bakarken Doruğun telefonu aklıma geldi. 34 cevapsız çağrı mı? Allahtan telefonu kilitli değildi arayanlar bölümüne baktım belki yakın birisine ulaştırırım umuduyla. Telefon o anda çaldı. Arayan kişi Kuzen diye kayıtlıydı. Açıp açmamak arasında kalsamda açtım.
'Alo ben Beril. Doruk telefonunu düşürmüştü de ben aldım. Kendisine nasıl ulaştırabilirim?'
'Beril ben Kutay.'
Kutay mı? Yoo hayır. O psikopatın kuzeni olamazsın. Allahım neden o. Nasıl aynı gen havuzunda olabilirler. İmkansız.
'Merhaba Kutay. Dün telefonunu düşürmüş Doruk. Bende aldım. Kendisine nasıl verebilirim.' Allahım sana binlerce şükür. Kekelemeden konuştum.
'İyi yapmışsın bugün bir aile yemeğimiz var. Dorukta gelecek adresi sana mesaj atayım müsaitsen getir.'
'Olur getiririm.' dedim. Telefonu kapattıktan sonra saçımı düzleştirip biraz makyaj yaptım. Aklımda hep nasıl olurda ikisi kuzen olur diye düşündüm. Birisi kibarlığıyla gönlümde taht kurmuş bir beyefendi diğer tarafta deli ve serseri bir adam... Gerçi bakıldığı zaman birbirlerini andırıyorlardı. İkiside uzun boylu, kaslı estetik gibi duran güzel burunları... Peki ya kişilikleri. HAYIR.
Evlerini bulmak hiçte zor olmadı. Boğazda bir yalıda kalıyorlardı. Belkide saray demeliydim. Kapıdaki güvenlik görevlisine
'Ben...' Ne demeliydim. Kutay mı Doruk mu?
'Ben Kutay Beyle görüşecektim' dedim.
''Bir dakika diyip" telefonuyla içeriyi aradı. Kısa bir süreden sonra
'Buyrun size girişe kadar eşlik edeyim. ' dedi. Bahçeden geçerek eve doğru yürüdük. Muhteşem bahçe süslemeleri ile havuzun kenarından geçip eve ulaştık. Kutay kapıda duruyordu.
'Merhaba Beril. Hoşgeldin'
'Hoşbulduk. Ben rahatsızlık vermeyeyim. Sen bunu Doruğa verirsin.' dedim telefonu uzatıp.
'Lütfen içeri gel. Buraya kadar gelmişsin.' Allahım bir insan nasıl bu kadar Beyefendi olabilir. Bu zenginliğin içinde bu alçakgönüllük ... Aşık olmamak elde değil.
'Ama aile yemeği ...' dememe fırsat vermeden 'Bu taraftan' dedi evin girişini işaret edip. Pardon Saray... Girişte kocaman tavandan aşağı doğru sarkan kristal bir avize vardı. İçeri doğru ilerleyip salona geçtik.
DORUK
Başım çatlıyordu. Dün geceden sabaha kadar içmiştim. Bir hevesle beklediğim çocukluk aşkım kuzenime aşıktı. Hemde gözüm önünde öpüşmüşlerdi. Partiden sonra içip, arabada uyuyakalmışım. Ellerimle cepleri kontrol edip telefonumu aradım. Bulamayınca torpidoya bakıp arabada aradım. Hiçbir yerde yoktu. Vazgeçip eve doğru arabayı sürdüm. Güzel bir duş ve bir kahvenin hayalini kurdum. Eve geldiğimde kapının önünde amcamın ve Kutay'ın arabasını görünce
'Aile yemeği' dedim ve dikiz aynasından dağılmış saçlarımı düzeltmeye çalışarak. İçeri girdiğimde ceketi Şükran'a uzatıp
'Herkes burada mı?' dedim
'Evet efendim bir de Kutay Beyin bir arkadaşı burada.'
'Arkadaşı mı? Hemde aile yemeğinde. Bak sen' dedim ve salona geçtim. Bütün aile salondaydı. Bir kişi fazlayla. Kutayın arkadaşı dediği kişi garson kız mıydı? Bu kızın Kutayla ne ilgisi vardı? Kutay bu kızın neden borcunu ödedi? '
'Aa Doruk hoşgeldin canım' dedi annem. Salondaki herkes birden bana döndü. Herkesle selamlaştıktan üstümü değiştirmek için yukarı çıktım. Annemin arkamdan gelmesi saniyeleri almamıştı.
'Neredesin bu saate kadar Doruk. Şu haline bak. '
'Anne sonra, yorgunum.'
'Baban sana çok kızdı. Her zamanki gibi geç kaldın. Aile yemeklerinin önemli olduğunu kaç kare konuştuk seninle. Kendine gelsen iyi olur.' dedi ve aşağı indi. Yemeğe geçmişlerdi.
'Çok şekersin Beril ' dedi Sibel yenge garson kıza doğru.
'Teşekkür ederim' dedi. Masadaki herkes gülüp eğleniyordu. Bu kızı sevmişlerdi. Kutay bile sevmişti. Keyifli vakit geçirdiği belliydi. Sanki ailem ben olmadan daha mutlu gibiydi. Bir ben fazlalıkmışım gibi. Bir an ayağa kalkıp çok saçma birşey yaptım. Masanın diğer tarafına geçip garson kızın elini tutup
'Canım benden önce gelmişsin. Tanıştırayım yinede. Beril benim kız arkadaşım.' dedim garson kızın şaşkın bakışlarını aldırmadan.