2. Bölüm

65 28 1
                                    

Onu gördüğümde kaçma isteği duymadım. Bana neden sinirle bakıyor bir fikrim yok ama tek bildiğim şey şu an bu adamın büyük bir karmaşa içinde olduğuydu.
"Canım acıyor daha ne kadar sıkmayı düşünüyorsun?"
"Sonunda konuşabildiniz hanımefendi."
"Sana kibarca kolumu bırak dediğimi hatırlıyorum ama..."
"Ayağa kalk."
Bu adamın derdi neydi gerçekten? Neye kızdı bu kadar? Belki de evinin önüne oturduğum için rahatsız olmuştu. Neden olmasın? Onu daha fazla bekletmeden dikkatlice ayağa kalktım ve soran gözlerle bakmaya devam ettim. Sanki gözlerimden birşeyler öğrenmeye çalışır gibiydi. Bunu daha fazla sürdüremeyeceğimi anladığımda uzaklaşmak istedim. Ama tam adım atacakken kolumu saran güçlü eliyle vücudumu tekrar kendine çevirdi. Umarım mantıklı bir açıklaması vardır. Yoksa onu öldürebilirim.
"Kendine dikkat et."
"Bundan sana ne?"
"Çünkü sen kendine dikkat etmedikçe ben hep senin etrafında olacağım hanımefendi. İstesen de, istemesen de. Aklından geçenleri tahmin edebiliyorum. Ama inan bana yaparım bunu."
Birşey söylemeden yürümeye başladım. Önceki kadar üşümüyordum. Aksine, rüzgar tenimi yırtarcasına esiyordu ama ben bundan zevk alıyordum.
Elimi cebime götürdüm, paketimin içinden çıkardım sakinleştiricimi. Kahretsin, rüzgar yüzünden çakmağım yanmıyor. Heyecanlanmış mıydım sahiden? Acaba hiçbir erkeğin yanıma dahi yaklaşmasına izin vermeyen ben neden bunu görmezden geldim? Binaların arasına girdiğimde kulaklıklarımı taktım ve sakinleştiricimi ateşleyerek dudağıma götürdüm. Dumanı içime çektikçe kendime geldiğimi hissedebiliyordum. Kardeşlerimin de benim yüzümden bu illete alışmalarını hiç istemiyorum. Daha tam olarak beni anlayabilecek yaşta değiller. Yaşadıklarımı yaşamadılar ve ben hayatta olduğum sürece benim gibi bir çocukluk geçirmelerine izin vermeyeceğim. Babam denen o iti, onlara yaklaştırmayacaktın.
Anneme ne kadar içimi dökmek istesem de böyle şeyleri dışa vurmazdım. Niye? Sadece güçsüz görünmek istemiyordum. Son dumanı da içime çektikten sonra narin parmaklarımın arasından yere attım ve üstüne basarak yürümeye devam ettim.
Kapının önünde durdum. Yüzümde yine o buruk gülümsememle anahtarı çıkarıp, kapıyı açmaya çalışırken, Almila açtı kapıyı. Boynumu sıkıca saran kollara karşılık ben de kollarımı beline doladım.
"Bilmediğim birşey falan mı var, ne bu sıcak karşılama?"
"Çok geç kaldın. Kaç saattir dışardasın, telefonuna da bakmıyorsun. Ne kadar merak ettik haberin var mı?"
"Yine başladın cadı." Dedim tebessüm ederek.
"Söyle bakalım cadı, annem ve senin diğer sümüklün neredeler?"
"Pislik ya, gel içerdeler."
Tereddüt ederek içeri girdiğimde annemin yakıcı bakışları beni eritmeye başlamıştı bile.
"Neredeydin?"
"Hava aldım anne."
"Havanı nerede alıyorsan, haber vermen gerekiyordu. Hem saat kaç?"
"Sağ salim buradayım ve saat 1 olmak üzere."
"Tartışmayı keser misiniz? Hepimizin hafta başı kendine özgü işleri var ve benim uykum geldi. Tartışmanıza sonra aynı heyecanla devam edebilirsiniz. Ama benim uykum kaçarsa geri gelmez."
"Katılıyorum bizim duygusala. Benim daha okul sonrası gitmem gereken bir işim var." Diyerek hızlı adımlarla odama çıktım.
Bedenime siyah eşofman altımı ve gri tişörtümü geçirdikten sonra uyumayı denedim. Bu bir saat kadar sürünce, elim yine etejerin üzerindeki sakinleştiricime gitti. Çakmağı elime aldım ve yaktım. Tenimin yandığını hissettiğimde, canımın acısından daha kötü olamayacağını biliyordum. Melodiyle irkildim. Telefonu elime aldığımda mesajın tanımadığım bir numaradan geldiğini gördüm. Hem de gecenin ikisinde ha?
Mesajı açtığımda gözlerim ve ağzım aynı tepkiyi verdiler. Nasıl ya?
"Elindeki çakmağı bırakıp, uyumazsan, her an odana girebilirim. Ben hep seninleyim."
Etrafıma göz attım ama şüphelenebileceğim türden birşey yoktu. Kalkıp açık olan camı kapattıktan sonra, perdeyi de çekerek yatağıma uzandım. Kimsin sen? Benden ne istiyorsun?

GRİ AŞK PİYANOSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin