Hayaller

77 6 3
                                    

"Bazen ne olduğunu anlayamadığınız zamanlar olur. Her şey bomboştur. Kırılganlıklarınız çıkar ortaya, sakince ağlarsınız ama bir yandan hiçbir şey yokmuş gibi hissedersiniz. Tek istediğiniz yalnız kalmaktır, konuşamazsınız, çekemezsiniz insanları, cevap veremezsiniz. Ne dediklerini ve ne dediğinizi anlamazsınız. Bırakın kendinizi, izin verin biraz dinlenin. Her sabah neşeniz ile yok etmeye çalıştığınız, gülüşlerinizle ört pas ettiğiniz yönünüz gece çıkar. Şöyle bir kapatın gözlerinizi ve göz yaşlarınızın düşüşünü hissedin. Nasıl da gözlerinizden ayrılmak istemiyor gibi yavaşça süzülüyor teninizden. Bitince rahat bir uyku çekin. Ve uyanınca yine öldürün o hissinizi. Çünkü hayattan istediğiniz o mükemmelliklere ulaşmanızı engelliyor."

Bir not daha yazdıktan sonra defterine, usulca kalktı oturduğu iskemleden, bütün yorgunluğunu masada bırakarak. İyiydi. Gerçekten, sürekli not yazıp bu yazdığı notları kendi yaşam felsefesi haline getirmek ona yarıyordu.

Ayakta rahatça gerindikten sonra saçlarını toplayıp banyoya yöneldi. Yüzünü yıkadıktan sonra pantolon ve tişört giyip mutfakta kendine kahvaltılık hazırlarken zil çaldı. Kapıyı açtığında gelenin Esra olduğunu gördü ve sıkıca sarıldı arkadaşına. Sahip olduğu nadir güzelliklerden biri. Esra; Çağla'nın yakın arkadaşlarından biri idi. Meslektaşı sayılırdı. O da bir psikiyatri idi. İki arkadaş birbirlerini görmenin sevinci ile konuşarak mutfağa geçtiler. Birlikte güzel bir vakit geçirdikten sonra Çağla iş saatine yakın zamanda Esra'yı uğurlamış ve hazırlanıp işe gitmişti.

İş yerinde, evde olduğundan daha fazla not alıyor, aldıkları notların konularını notu almadan önce giden hastalarına ithaf'en yazıyordu aslında. Bir hasta daha göndermiş ve üzüntüyle notunu almaya başlamıştı;
"Şu hayatta çoğumuz sürekli eğitim-öğretim yıllarımızda, büyüdüğümüzde ise meslek hayatımızda sürekli yarıştırılıyor'uz. Sürekli bir şeylere zorlanıyoruz. Mühendis, doktor, avukat... Niçin? Para için mi? Devlette ki saygı konumu için mi? Evet. Körelmiş ve duygusuzlaşmış insanların tek derdi bunlar olmuş. Matematik'i anlamıyor olabilirsiniz. Veya Kimyayı Fizik'i. Sizde kalbinizde ne varsa ona koşun. Herkesin hayalleri vardır. İster istemez kendisinin mutlu olabileceği, yapabildiği ve yapmaktan zevk duyduğu işleri yaparken düşünür. Siz neyi seviyorsunuz? Tiyatro mu ilginizi çekiyor?  Yemek yapmaktan zevk mi duyuyorsunuz yada  gezmeyi, dans etmeyi mi seviyorsunuz? Yapın. Kimse hayallerinize karışamaz. Bu aileniz bile olsa eğer istiyorsanız karışamazlar. Çünkü şu hayatta paradan daha önemli şeyler var. Başta sağlık ve mutluluk gibi. Mutsuzsanız o avukat koltukları bir işe yaramaz yani. İşinizi isteksizlikle yerine getirir belki yarım bırakır ve hatta hiç gerçekleştiremezsiniz bile. Kimsenin uğruna sizi mutlu eden hayallerinizden vazgeçmeyin. Yani demem o ki; kimsenin emrinde kalmayın ve içinizden ne geliyorsa sizi iyi yapabilmek adına, onun ardından koşun."

Notunu aldıktan sonra sıradaki hastayı çağırdı ve onunla da konuşup dışarı çıktı. Pınar'a bugünlük işinin bu kadar olduğunu, eve gidebileceğini söyledi ve odasından notlarını toplayıp o da Pınar'ın ardından çıktı. Bugün sabah eve biraz geç gitmeyi planlamıştı ve daha birkaç hafta önce keşfettiği dere kenarına gitti. Kimseler yoktu, belki kimse bilmiyordu bu minik cenneti. Üstünü değiştirip rahat bir eşofman giydi. Sabah burası için sıktığı meyve suyunu ve hazırladığı minik leziz sandviçlerini çıkardı. Dere kenarına oturdu ve suyun akışını, kuşların cıvıltısını dinlemeye başladı. Yavaş ve bol akan derenin kenarı taşlı, etrafı ise ağaçlarla doluydu. Güneşli havada kuşların cıvıltısıyla öyle güzel oluyordu ki cenneti andırıyordu insana, huzur veriyordu. O sırada yazıp dökmek istedi içini. Yanına aldığı ajandasına yazmaya başladı;

"Ben neredeyim? Ne oldum? Gerçekten bir psikolog'um. Evet berbat zamanlar geçirdim. İyi ki duygularımı yönete biliyordum. Aslında hâlâ o hep sevilmediğim duygusunu neden yaşadığımı bilmiyorum. Doğrusu öyle kolayca ağza alınamayacak şeyler yaşadım ama alıştım. Alıştım ve geçti bak, mutluyum. İstediğim, hayalini kurduğum mesleğe sahibim. Hiç kolay olmadı, çok yoruldum buraya gelene kadar ancak değdi. Değdi çünkü istediğim yerdeyim, mutlu olduğum şeyi yapıyorum. Şuan üzüle bileceğim hiçbir şeyim yok, kötü bir şey olsa da kendimi üzmeye gerek yok. Bir şekilde çözülür, biter.

Ne yalan söyleyeyim; herkes gibi bende intihar etmeyi düşündüm. Ergenlik döneminde olmama rağmen çok güçlü bir insandım ama kaya yüreklilerin bile kayalarının kırıldıkları zamanlar oluyor.

Her ortamda dışlanıyor idim, hiçbir yere alışamıyor herkes'den korkuyordum. Kendi kendime toparlanmaya karar verdim. Denedim, çalıştım yönettim kendimi.

Ve bir gün gerçekten ağır derecede nefreti öğrendim.  Çok büyük hırs yapmış, deli gibi çalışmış ve annemi hırsımdan dolayı biraz korkutmuştum. Gözüm dönmüş gibi çalışıyordum. Babamın zaten umurunda değildim ya neyse, o konuya gelmeyeyim. Şimdi olduğum yerdeyim. Huzurlu ve istediğim bir hayatım var. Babam liseyi bitirdiğimde alkollü araba kullanırken oldukça büyük bir kamyonun altında kalarak ölmüştü. Annemde üniversitemin 2. yılında vefat etmişti. Çok zorlanmıştım, pek gücüm kalmamıştı doğrusu. Hep titrer, hiç konuşamaz hâle gelmiştim. Bir sene okulumun uzayacağından korkmuştum ama ortaokuldaki gibi hırs yapıp toparlamıştım. Tabii o zaman hırsımdan korkacak kimsem yoktu. Üniversitede ise zor ortam kurmuştum. Kimseye güvenemediğim gibi kendime de güvenimi, inancımı yitirmiştim.

Neler geldi, neler geçti. Bu hale gelmek oldukça zorlayıcıydı. Ama ayaktayım, güzel bir mesleğim, evim, arabam, arkadaşlarım, ailemden geriye kalan biricik kardeşim kısacası güzel bir yaşantım var. Elimdekilerle yetiniyorum çünkü olmayan şeyi fazla düşlemek cehennem hayatı oluyor genelde."

Yazdıkça duygu değişimleri yaşıyordu. Gözlerini kapatıp biraz daha suyu dinledi ve defteri kapatıp yanına koydu. Annesini özlediğini hissetti. Hemde çok. Kaybettiğiniz insanların özlemini kendileri kaybetmeden anlayamayacağını pek kimse bilmez. Bunu kime söylese "anlıyorum" diye geçiştiriyordu. Anlamadıkları halde insanların onu anlıyorum diye geçiştirmesinden nefret ediyordu. Nefret ettiği kadar da herkes inadına anlıyorum demeye devam etmişti. Ağlamak ile gülmek arasında kaldığı bir ifade geçti suratından. Ardından kalktı yerinden, çok daha fazlası vardı. Çok fazlası. Çığlık atmak istedi, çıkaramadı sesini. İşte hayata karşı böyleydi ya; sesini çıkaramadı hiç, hep suskun kaldı, çıkmadı sesi yetmedi gücü. Ama artık öyle değil diye geçirdi içinden. Tüm kuvvetiyle bir çığlık kopardı ve güldü tüm masumiyetiyle. Mutluydu artık, biliyordu hayatı. Haykırıyordu hayata; sen ki, insanlardan nefret eden hayat, ben böyleyim sevmek zorundasın.

Teşekkürler.

PsikologHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin