Telekinezi: İhanet

75 12 14
                                    

Her zaman ki gibi Melis'i de uyandırıp kahvaltımızı yapmıştık. Masayı topladık ve o kütüphaneye ben sevdiğim adamın yanına gitmiştim. Yolun üzerindeki mağazadan önceden sipariş ettiğim: üzerinde Can ve benim sarılırken ki resmim olan ayıcığı alıp binaya girdim. Kapıyı çaldım ama açmadı. Herhalde uyuyordu sevdiğim adam. Ben ona hiç aşkım, bitanem, canım, cicim gibi klişe laflarla hitap etmemiştim. Hep "sevdiğim adam"ım olmuştu o benim. Çantamdan evin anahtarlarını çıkartıp içeri girdim. Evet yedek anahtarları bendeydi. Mutfağa gittim ve ona güzel bir kahvaltı hazırladım. Ayıcığı da elime alıp odasına gittim. Kapısını büyük bir sevinçle açtım ve "günaydın sevdiğim adaaam" dedim. Ama gördüğün manzara karşısımda şoka uğramıştım. Hani bazı insanlar öldükten sonra cehenneme giderde yanıp ölür ve defalarca dirilir ya. Hah işte öyle bir acı tüm vücuduma nüfus ediyordu. Şimdi "o acıyı nerden biliyorsun?" dediğinizi duyar gibiyim. Hiç öyle bir acı yaşamadığım halde hissettim. Saç diplerime kadar öfke ve acı hissediyordum. Tarifi olmayan bir türden. Elimde ki ayıcık yerle buluştu. Ben size hissettiklerimi anlatırken "sevdiğim adam" dediğim ve en yakın kız arkadaşlarımdan biri olan Hande uyanmış ve benim gözlerimin içine bakıyordu. Can hemen korumacı bir tavırla konuşmaya başladı.

"Su açıklayabilirim. Gerçekten göründüğü gibi değil..." işaret parmağımı dudaklarıma götürüp sus işareti yaptım. Gözlerimden intihar eden yaşlar durumumu anlatıyordu sanırım. Hiç hareketsiz onların muhteşem suratlarını inceliyordum. Fakat benim dışımda hareket eden şeyler vardı. Eşyalar... Çıldırmışçasına havada dönüyorlardı. Aslında tamda yansıtamadığım iç dünyamı anlatıyorlardı. Sinirlenince ya da çok üzülünce gücüm kontrolümden çıkıyordu. Can ve Hande birbirine sarılmış bir şekilde korkuyla etraflarında hareket eden eşyalara bakıyorlardı.

"Neler oluyor Can? Su dur artık korkuyorum..." dedi ve ağlamaya başladı Hande. Ben tepkisiz onları izliyordum.

"İçinde ki saf kötülüğe mi yenileceksin? Sen güçlü bir kızsın Su lütfen dur artık!" onun dedikleri benim için bir anlam ifade etmiyordu. Ciddiyim sadece kelime olarak algılıyordu beynim ama anlamıyordum. Şu an da düşündüğüm sadece hayal kırıklığı ve nefret. Bana yaşattıklarını ödemeliydi. Her hücresine kadar acı çekmeliydi. Telekinezi gücümü kullanarak düşüncemle aynayı kırdım ve parçalarını onlara doğru çevirerek havada asılı kalmalarıma sebep oldum.

"Düşündüğüm şeyi yapmayacaksın değil mi Su?" ona hiçbir cevap vermedim. Kendisi için endişeleniyordu. Hande'yi falan düşündüğü yoktu. Kafamı Hande'ye çevirmemle, cam parçalarının vücudunun çeşitli yerlerine saplanması bir olmuştu. Sesini dahi çıkaramadan oracıkta can vermişti.

"Su hayatım, bak Hande öldü hadi artık şu eşyaları indir de yanıma gel her şeyi anlatayım sana ha?" sinsi bir gülümsemeyle kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım. İşte insan oğlu böyleydi. Korkak, aciz, bencil... Sadece kendini düşünen yaratıklardı. Biliyorum şimdi bazılarınız "sanki sen insan değilsin" diyor. Evet değilim ben 12 yaşımda insanlığımı öldürdüm. Ailemle birlikte. Bu güne kadar içimde ki saf kötülükle başa çıkıyordum. Ama bu bardağı, hatta sürahiyi taşıran son damlaydı. Sürahi diyorum çünkü benim çektiklerim bardağı taşırmakla kalmayıp sürahiyi doldurmaya yeten cinstendi. Ama bu güne kadar hepsinin üstesinden gelmiştim, gelmiştik. Bundan sonra eski ben olamayacaktım onu da biliyorum. Artık içimdeki gerçek beni serbest bırakmanın vakti gelmişti. Dünya kötü bir yerdi ve bende ona ayak uydurup kötü olacaktım. Yoksa yaşama şansım yoktu. Acılara daha fazla tahammülüm yoktu. Pencereyi açtım ve Can'ı intihar edermişcesine telekineziyle ordan attım. Düşerken ki dediklerini duymuştum. "Seni aşağılık sürtük!" son sözleri bunlardı. İstemsizce gözümden bir damla yaş aktı. İçimde kalan son insanlık kırıntısı şimdi sonsuzluğa gömülmüştü. Ağır adımlarla merdivene yöneldim ve aşağı indim. Ruh gibi dolanıyordum. Kapıdan çıktım ve dışarıda "ah vah yazık oldu gencecikti daha." diyen komşuları gördüm. Beni görünce acıyarak baktılar. Ben ise şimdi uyduracak bir plan düşünüyordum. Ama lanet olsun ki bulamıyordum. Polis arabasının sirenlerini duymamla soğuk terler dökmem bir oldu. Ne yapacaktım şimdi ben? Arabadan inip olay yerine gelen polisler bir Can'ın yerdeki cesedine bir de benim bembeyaz yüzüme bakıyorlardı.

"Hey hanımefendi iyi misiniz?" dedi bayan polis. Kafamı iki yana olumsuzca salladım.

"Birisi ambulansı arasın!" diyerek bana iyice yaklaştı.

TELEKİNEZİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin