Akşam eve gelir gelmez yaptığım ilk şey banyoya gitmek oldu. Gözlüğümü lavabonun yanına koyup, dolaptan makası aldım. Belime kadar gelen saçlarımı tek elimle ensemde topladım, makası saçlarımın dibine getirdim...
Saçlarım...
Bana annemi hatırlatan tek ve son varlığım...
Anılar yine zihnime akın etmeye başlamıştı...
16 Eylül, 1997
''Bugün saçını nasıl yapalım birtanem?'' elimdeki renkli tokalarla saçımı yapması için yatakta annemin önüne oturdum. ''Bilmem. Ama İrem'in annesi saçlarını örüyor ve çok güzel duruyor. Bana da ondan yap.'' Annemin hafifçe kıkırdadığını duydum. ''Tamam yapalım. Beğenmezsen de başka yaparız, daha zamanımız var. Olur mu?'' Görmeyeceğini bilsem de kocaman gülümsedim ve kafamı salladım.
Annemin saçlarımı güzelce yapmasını istediğim gün annemle anlaşma yapardık ve her zamankinden biraz erken kalkardım. Babamı uyandırmamak için tokalarımı alır ve birlikte benim odama giderdik. Mutlu olmam için Barbie'li beslenme çantam ve rengarenk tokalarım yetiyordu bana. Ah, birlikte uyuduğum tavşanımı da unutmamak gerek.
''İşte bitti. Bence çok güzel oldu, aynaya bak bakalım.'' Yataktan heyecanla kalktım ve dolabımın üzerindeki aynada saçlarımı inceledim. ''Ama ben saçımın arkasını göremiyorum!'' Annem de kalktı, başka bir ayna alıp saçımın arka kısmına tuttu. Şimdi önümdeki aynadan saçımı görebiliyordum. Sevinçle ufak(!) bir çığlık attım: ''Canım annecim, çok güzel olmuş! Benim saçlarım İrem'inkinden bile güzel. Okulun en güzel kızı benim!'' Annem önümde eğildi, usulca yanağımı okşadı. ''Güzel kızım benim, sen de güzelsin İrem de. Hatta bütün arkadaşların çok güzel. Çirkin çocuk yoktur biliyor musun? Bütün çocuklar çok güzeldir. Sen de çok güzelsin. Okulda sakın başka bir arkadaşına 'çirkin' deme emi yavrum, kalpleri kırılabilir. Sen kalbin kırılsın ister misin?'' Hayır anlamında kafamı salladım. ''Tamam o zaman, şimdi kahvaltı zamanıı!''
Makas usulca elimden kayıp, banyonun zemininde ince bir ses çıkardı...
Ağlamama kaldığım yerden devam ettim. Kendimi o kadar güçsüz hissediyordum ki... Biraz olsun destek olabilmek için ellerimle lavabonun kenarlarına tutundum. Gözyaşlarım dur durak bilmiyor, akıyor ve akmaya devam ediyordu. Ne biçim bir insandım ben? Bana orijinal bebek alabilmek için el işi yapıp para biriktiren kadının, hiçbir şeyde gözüm kalmasın çocukluğumu yaşayayım diye uğraşan adamın yüzünü kara çıkaracak kadar nankördüm işte.
Aptalın sözlük anlamıydım.
Sinirle dolaba vurdum. Yerden eğilip makası aldım ve tek hamlede saçlarımı ense hizasından kestim.
Ben onları hatırlamayı bile hak etmiyordum.
Gözlüğümü takıp banyodan çıktım, kabanımı giyinip evden çıktım. Bu akşam her şey gün yüzüne çıkacaktı. Ya ailem yüzüme tükürecekti, ya da birbirimize zaman tanıyacaktık. Yoksa gerçekten bu belirsizliğin içinde kafayı yiyecektim.
Taksiden yine aynı yerde indim. Kapının önüne geldim, bu kez direkt zile bastım. Ellerim titryor, heyecandan midem bulanıyordu ama önümde engel çıkmasına izin veremezdim.
''Buyur doktor hanım?''
''B-biraz ko-onuşmamız g-gerekiyor.'' Yine kekelemiştim. Ama ne demek istediğimin anlaşıldığını düşünüyordum. Annem kenara çekildi, ''Geç bakalım, ne konuşacağız?'' Bir şey söylemeden içeri girdim ve botlarımı çıkarıp kenara koydum, içeri geçtim.
Salona girmemle ağlamam kaldığı yerden devam etti...
Babam...
Salondaki açılmış kanepede yatıyordu. Gözleriyle bana bakıyordu. Burukça gülümsedim. Annemin yönlendirmesiyle üçlü koltuğa koturdum.
"De hele bakalım?" Annem çok sabırsız görünüyordu. Derin bir nefes aldım, "B-ben..."
"...Zehra. Doktor olmak isteyen Zehra, 17 yaşındayken kaçan, ailesinin yüzünü yere eğen Zehra."
Ağlamam sanki mümkünmüş gibi daha da şiddetlenirken, annemin şaşkın, öfkeli, endişeli bakışlarıyla baş etmeye çalışıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bedel
Short Story...Ben sadece, yıllar önce yaptığım hatanın bedelini hala ödemeye devam ediyordum.