25.BÖLÜM: YAŞATTIĞINI YAŞARSIN

539K 18.3K 2.3K
                                    

Umut Güven olduğunu iddia eden adama yönelik kendimi tutamadım ve "Yahu senin hiç mi işin gücün yok?" diye sordum. "Bu ilk değil, ikinci, farkında mısın? Ne yapıyorsun, canın sıkılınca birilerini mi kaçırıyorsun? Yenisini bulamadın diye mi beni ikinci defa kaçırdın? Hem ayrıca, insan kaçırmak nedir ya?"

Ofladı. "Kızım," dediğinde bana bu kelimeyi söylediği için ona bağırıp çağırmak ve var gücümle vurmak istedim. "Bi' sus, Allah aşkına bir sus ya. Gözlerini açtığından beri hiç susmadan konuştun."

"Benimle derdin ne?"

"Ne derdim olacak seninle? Benim derdim Kıvanç'la."

"Ama kaçırdığın kişi benim," dedikten sonra anladım olan biteni. "Ay, inanamıyorum," diyerek gülmeye başladım. "Attığım tweet yüzünden mi buradayım ben şimdi?"

"Ne tweeti?"

"Oh, o kadar da manyak değilsin demek ki."

"Düzgün konuş benimle."

"Konuşmazsam ne olur?"

Adamlarına dönüp işaret verdiğinde korkmaya başladığımı hissedebiliyordum. Biri yanıma kadar geldikten sonra beraberinde getirdiği bez parçasıyla ağzımı kapatınca neye uğradığımı şaşırdım.

Sonra ben susmak zorunda kaldım, Umut Güven de dünyanın en somurtkan ve suspus insanı olduğunu kanıtlarcasına karşımda oturmaya devam etti.

Öksüre öksüre, çoğu zaman oflaya puflaya, az da olsa yuhala yuhalaya geçirdiğim saatlerin sonunda, nihayet Umut Güven de sıkılmış olmalıydı ki karşımda bir şeyler yiyip içmeyi bırakıp cebinden telefonunu çıkardı ve kulağına dayadı. Merakla kiminle konuşacağını bekliyordum, oturduğu deri koltuğundan kalktı ve bana yöneldi.

Ağzımdaki kumaş parçasını çözüp bir kenara attıktan sonra telefonunu kulağıma yaklaştırdı, "Kıvanç," dedi, hattın diğer ucundaki kişi için.

Eş zamanlı olarak arama cevaplandı. "Kıvanç?"

"Nehir!" dedi endişeyle. "Ulan, yine mi..."

Konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki telefon benden uzaklaştırıldı ve Umut Güven pişkin bir gülümsemeyle, "Evet, yine," dedi. "Her şeyin, bir kuş misali avuçlarımın içinde!" Kıvanç ona her ne söylediyse iğrenç gülümsemesi suratında biraz daha yayıldı. "Ve avuçlarımın içindeki bu kuş, çok yakında ölecek."

Deri koltuğa tekrar oturduğunda dilim tutulmuştu. Ona öylece bakıyordum.

"Hazel'imi sen öldürdün Kıvanç!" diye tıslarcasına konuştu. "Hazel'i öldürdüğün gün sana ne söylediğimi hatırlıyor musun? Peki ya, şu aptal kızı kaçırdığımız ilk gün sana söylediklerimi hatırlıyor musun? Ben bir buçuk yıldır bu ânı bekliyorum, bu an için yaşıyorum. O gün hapse girseydin, ne olacaktı? Adalet yerini mi bulmuş olacaktı? Hayır... Peki ya sonra ben seni bulup öldürseydim, ne olacaktı? Acım dinecek miydi? Hayır..." duraksadı. "Yaşattığını yaşa, diye bir söz vardır. Hazel benim her şeyimdi ve sen onu öldürdün. Bekledim, kızımı unutacağın günü bekledim ve oldu. Sen onu unuttun ve bu aptal kıza âşık oldun. Nehir senin her şeyin oldu ve ben de bu yüzden şimdi onu öldüreceğim."

Bütün bunlar gerçek miydi? Bu an gerçekten de yaşanıyor muydu? Bu hikâyenin asıl kötü karakteri Kesici değil de Umut Güven miydi yani? Dil keserek nam kazanan bir ruh hastasından daha kötü nasıl olurdu ki bir insan?

"Acıysa acı..." diye mırıldandı. "Her şey kısasa kısas olacak..." diye devam ettikten sonra telefonu kapattı.

*

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin