Gözlerimi açtığımda dersin başlamasına 7 dakika kalmıştı. Nasıl kalktığımı anlamadım, derhal banyo ' ya gidip elimi, yüzümü yıkadım. Telefonum' un alarmını ertelemeye çalışırken yatağımın Altına kaçtığını bile unutturan kimya hocasının, yeniden kendini beğenmiş tavrıyla beni müdür yardımcısının odasına göndereceğinden emindim. Aceleyle beyaz üç kapılı dolabımı açıp içinden yine o sıkıcı okul formasını hızla çıkarttım, çıkartmamla üzerime savruk bir şekilde geçirmemde bir oldu. Çantamı hazırlayıp, saçımı iki saniyede dağınık bir topuz yaptım. Tam aşağı inecekken telefonum çaldı, arayan annemdi. Hemen odaya dönüp direk olarak yatağımın Altına yöneldim. Yatağımın Altına baktığımda istemsizce "ıghhy" sesi çıkarttım. Elimi o mikrop gezegenine uzatamazdım. Bi yandan telefon çalarken, konsantrasyon ' um da acayip bir şekilde dağıldı. Elime uzun cisimlerden ne geçiyorsa onlarla telefonu kendime çekmeye çalıştım. Başardım, ama telefonun ekranı gözükmüyordu, yatağın altında ki saç birikintisi nin üzerine resmen iki yıllık tozlar vardı. Fakat artık o tozlar ve saçlar telefonumun yüzeyini kaplamıştı. Hemen telefonumun ekranını yerde duran t-short ü me sildim. Telefonumun ekranı nihayet gözüktüğün de dört cevapsız çağrı olduğunu fark ettim. Annemi aramaya biraz tırstım sonra tam arayacakken annem aradı. Hızla açtım ve telefondan " mineeeeeeeeeeee" diye bir ses evi resmen salladı. Kısık ve ince bi sesle "efendim anneciğim" dedim. "yine okula geç kaldın. Sana işe gitmeden önce iki defa kalkmanı söyledim, yeter artık öğretmenlerinin sürekli beni arayıp şikayet etmelerinden sıkıldım." dedi ve yüzüme kapattı. Sanırım patron geldi, annem moda atölyesinde çizim yapıyor, benimde modacı olmamı istediğinden evde sürekli bağırıp çağırıp kavga ederiz. Saate baktığımda, saat 09.18 idi. Şahsen ben daha evden bile çıkmadım, direk yatağımın yanından üşengeç halimle kalkıp, üzerimi gelişine sirkeledim. Merdivenlerden koşa koşa inip, kapının yanındaki fortmento dan siyah botları mı giyip montu mu da üzerime geçirip evden çıktım. Neyse ki okul 5 dakika yürüme mesafesinde idi. Okula geldiğimde kapıda ki güvenliğe selam verdim artık güvenlik beni tanıyordu, hatta kanka olduk bile diyebilirim. Bana "yinemi uyuya kaldın mine cim" dedi. Bu samimiyeti en azından kimya hocamla ilişkimi dengeliryordu. Hafif korku dolu salak salak sırıttım " evet, Burhan abi her zaman ki gibi" diyerek karşılık verdim. Ve okulun Koridoruna doğru koştum. Sınıfın kapısına geldiğimde ter içinde, bitkin ve soluk soluğa kalmıştım. Derhal kendime çeki düzen verip kapıyı çaldım. Ve tam o sırada teneffüs zili de kapıyı çaldığımla birlikte çaldı. Hemen hoca görmesin diye kızlar tuvaletine saklandım. Biraz bekledim artık sınıf a giderken en yakın arkadaşlarım, ayla ve gizem beni tekrar lavabo ya sürükledi. Ve bana tuhaf tuhaf bakmaya başladılar. Onlar öyle baktıkça bende öyle bakmaya başladım. "dedikodu lar gelsin" dedim. Kıkırdayarak. Onlarda gülmeye başlayınca rahatladım. "bugün okula yeni çocuklar geldi" dediler. "çocuklar derken, kaç tane" dedim. Dediklerine göre iki tane yakışıklı çocuk gelmiş, sonra bana pişmiş kelle gibi sırıtmaya başladılar. "ne var" diye çıkıştım. Akıllarına içinden bir tanesini bana düşünmüşler, "saçmalamayın" diye inledim. Benim zaten hoşlandığım birisi var ama sizlere anlatamamak çok acı kardeşlerim diye içimden geçiriyordum. Sonra sınıfa gittik. Eşek ölüsü ağırlığında olan çantamı sınıfın genellikle tembeller in oturduğu en arka sıraya koydum şahsen orda ben oturuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocukluk Aşkım
Teen FictionTembel bir kız çalışkan bir çocuk arkadaşını korumaya çalışırken her şeyi berbat eden iki yakın arkadaş ve bu arkadaşlara sevdalı iki genç bay