Sebastian

36 4 1
                                    

Annemin endişe dolu sesiyle gözlerimi telefonumdan ayırdım.

"Hazel, hemen buraya gel!"

Merdivenleri ikişer üçer inerek kapının arkasında duran yüzü endişe ile kaplanmış anneme baktım. Tuttuğu kapı kolunu bırakıp salona geçerken; babamın anneme "Ne olmuş?" dediğini duyar gibiydim .

Kapıyı aralayıp dudağı ve kaşı patlamış bir şekilde gözümün önünde duran Sebastian'ı gördüğümde ufak bir çığlık koptu dudaklarım arasından.

"O kadar kötü mü?" Dedi. Durumun ciddiyetinin farkında bile değildi.

Kolundan yakalayıp odama sürüklediğim Sebastian'a yatağıma oturmasını söyledim ve çalışma masamın sandalyesini çekip karşısına oturdum.

Boğazımı temizleyerek "Leo mu yaptı bunu sana?" Dedim.

"Sanırım canı biraz oyun oynamak istemiş."

"Sebastian, ciddi olur musun yoksa diğer kaşını da benim patlatmamı mı istersin?"

"Önemli bir şey değil Hazel, meraklanma. Sadece annem beni bu halde görsün istemediğim için geldim."

"Peki." Diyerek cevapladım. En yakın arkadaşım olmasına rağmen benimle hiçbir şey paylaşmaması beni ciddi anlamda kırmıştı.

Bunu ona kimin yaptığını söylemese bile ben er ya da geç bunu öğrenecektim.

"Bunların iyi gelebileceğini düşündüm." Annem elinde kocaman bir ilkyardım kutusuyla kapımın önünde bekliyordu.

***

Sebastian'ın telefonundan yükselen Young,Wild & Free ile gözlerimi araladım. Telefonunu yatağımın başucunda duran çalışma masamın üstünde bırakmıştı. Yatağımda doğrulup kimin aradığını görmek için telefonunun ekranına baktım.

'Mutter'

Paniklemiş bir şekilde hızlıca düşünmeye başladım. Telefonu açtığımda annesine ne diyecektim ki? Oğlunuz gecenin bir saatinde ağzı burnu dağılmış bir şekilde bizim eve geldi ama merak etmeyin iyi mi? Hangi anne buna inanırdı ki?

Telefonu sessize alıp yerine bıraktım. Yaptığımın doğru olmama fikri beynimi kemirmeye dursun, ben çoktan yatağımdan kalkıp Sebastian'ın yattığı misafir odasına doğru yürümeye başlamıştım bile.

Yavaşça dürterek uyandırmaya çalıştım. Homurdanarak sol tarafına döndüğünde yastığın üzerindeki kanı gördüm ve midem ağzıma geldi. Burnumdaki tüm koku hücrelerini ele geçiren kuru kan kokusunu umursamamaya çalışarak uyandırma girişimlerime devam ettim. Beşinci girişimimde uyanan Sebastian'a telefonu verip odadan çıktım. Her ne kadar onun için üzülsem de kırgındım ve konuşmak istediğim konusunda şüpheliydim.

Odama döndüğümde üzerime rahat bir şeyler giyerek dışarı çıktım. Burayı seviyordum. Etrafta bloklar, apartmanlar yoktu. En fazla üç kattan oluşan küçük müstakil evleri seviyordum. Çevrenin yemyeşil oluşunu seviyordum. Derin bi nefes aldığımda ciğerlerime dolan temiz havayı seviyordum... Düşündüm de; sevmek ne kelime, buraya aşıktım.

*YAŞ ON ALTI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin