2-Bölüm

182 25 5
                                    

Multimedia; Selen.
İyi okumalar...

Yatağımda istemsizce kıvranmaya devam ederken, artık daha fazla dayanamıyıcağımı anlayıp banyoya doğru koştum. Banyo kapısını hemen arkamdan kilitleyerek, tuvaletin kapağını kaldırdıp saçımı yüzüme gelmiyicek şekilde elim tutup kusmaya başladım. Başımın ağrıması yetmiyormuş gibi birde bununla uğraşıyordum. Ne diye o kadar içtim ki? Gerçi O piskopatın söylediklerinden sonra içmeseydim içimde kalırdı. Ben kusmaya devam ederken kapı tıktıklandı. Abi bari burda yalnız bırakın. Bi rahat kusturmadınız. Gece kalkıpta iki kez arayla kusmuştum. Acaba anneme ne diyicektim? 'Ders çalışmaktan miğdem bulandı kusura bakam' mı? Biraz daha içimdekileri ağız yoluyla boşalttıktan sonra kafamı kaldırıp hemen yanda duran tuvalet kağıdıyla ağzımı silerek ayağı kalktım. Başım hem ağrıyor hemde zokluyordu. Ne kadar çok içmiştim ki? Yanlış hatırlamıyorsam üç bardak falan. Gerçi üç bardak içip gerisini de hatırlamıyor olabilirdim. Olağan bir durumdu. Bunu daha sonra Selen'e sorucaktım. Kapı tekrar tıktıklandığımda kapının arkasından meraklı bir sesle bana

"Abla iyi misin?"

Sorusunu soran Selen'in sesini duydum. Ben tam cevap verecekken tekrar kusmaya başladım. Öğürme sesleri çoğalırken bu sefer hazırlıksız yakalandığımı fark ettim . Kafam nerdeyse tuvaletin içindeyken boğuk sesle.

"İyiyim! Yok bişeyim! İşine bak sen bücür." Diyebildim sadece. İyi olduğuma inanması için o son cümleyi söylemek zorundaydım.

İyi miydim? Pek sanmıyorum. Bir kez daha yeni bir tuvalet kağıdı parçasıyla ağzımı silip ayağa kalktığımda, geldiğimden beri bir türlü bakamadığım aynaya baktım. Geçen sefer ki gibi Samara'yı görememiştim. Onun yerine Bloody Merry kardeşimi gördüm. Dün kardeşimin üç saatlik emeğiyle yaptığı koyu göz makyajım sadece akmakla kalmamış, gözümün altına ve üstüne de bulaşmıştı. Aynaya bakmaktan korkmamı sağlayacak bir görüntü oluşturuyordu bu şey.

Hemen dolaptan bir pamuk alıp üstüne makyaj temizliyici döktüm ve hızlıca yüzümde dünden kalma akmış ve Picasso eserlerine benzeyen makyajımı silmeye başladım. Yüzümdeki boya badalarını silmem bir kaç dakika sürmüştü. Bu işlemi yapmayı bitirdikten sonra sol elimde birikmiş beş kirli pamuğu lavabonun yanında duran çöpe attım. Saçımı annemin banyoda duran tokalarından biriyle arkadan toplayıp yüzümü suyla bir kez daha yıkadım. Aynaya tekrar bakıp içimden 'böylesi daha iyi' diye geçindim. Diş fırçamı alıp ağzımdaki leş alkol kokusundan kurtulmak içi dişlerimin üç kez ard arda fırçaladım. Ne kadar etkili olduğunu bilmiyordum, ama bu annemi birazcık oyalamaya yeterdi.

Banyodan çıkıp odama yürümeye başladığımda yatağımda üçlü maymun pozisyonunda oturan annemi, ayrisi ve Selen'i gördüm. Bana tip tip bakmalarına rağmen tepki vermeden odamdaki turkuaz renkli koltuğuma oturdum. Sessizliği bozan elbette ki annem olmuştu.

"Dün ne kadar çalışmışsınız öyle! Maşallah arada sırada hepiniz toplanıp çalışın."

Canım Sherlock Holmes annem nasıldı çözdü olayı. Neden benim annemin beyni bazı annelerin ki gibi köşeli hatta ongen, onbeşgen falan değildi? Ne yani dişimi boşuna mı fırçalamıştım o kadar saat boyunca?

"Sana da yazıklar olsun Ayris! Herkesden beklerdim ama senden asla! Partiye gitmedin diye çok mu masum olduğunu sanıyorsun? Yanılıyorsun o zaman!"

Ayris utançla kafasını eğip tırnaklarıyla oynamaya başladı. Annemin yerinde olsaydım bende üzülürdüm. Peki annem üzüldü mü? Hayır. Kızmıştı. Suçu Selen'e atsam olaydan ne kadar yırtardım? Pekala Selen'in beni böyle bi şeyden beni sonra öldürebilme oranı benim suçu Selen'e atarak bu olaydan yırtmamdan daha yüksekti. O yüzden bu fikirden hemen vazgeçtim. Annem hala üçümüze de sinirli bakışlar atarken ben Ayris için üzülüyordum. Annemin öz kızı gibiydi ve suçumuza ortak olup bize yardım etmesi annemi bizim partiye izinsiz gitmemizden daha fazla üzmüştü. Şaka yapıyordum bu odada ki kimse umrumda değildi. Üçümüzün arasında bir kural vardı. Birimiz hiçbirimiz, hiçbirimiz birimiz için. Kulağa saçma geliyor olabilir ama kuralın açıklaması herkes kendi derdinden kendi sorumlu. Bu kuralı kim mi koymuştu? Tabikide ben. Nerde benim kural diplomam? Yılın kuralcısı falan? Şu an tek derdim annemin ceza olarak telefonumu almaması yada ev hapsi vermemesiydi. O kadın bunların ikisini de birleştirerek iki hafta boyunca bana ceza olarak vermişti. Ne telefon nede okul dışında bir yere gidebilmek. Duble kill! Sanırım başıma gelicek olay tam olarak buydu. 'TELEFONSUZ HAPİS...' yakımda sinamalarda. Görünüşe bakılırsa 'çok yakında'. Annem üçümüzede 'yazıklar olsun' bakışı attıktan sonra arkasından kapımı sertçe çarptı. Derin bir oh çektikten sonra kocaman bir rahatlama geldi. Telefonumu bile almadıysa sinirlenmekten çok kalbi kırılmış demektir. Onun gönlünü daha sonra alıcaktım. Şu an hiç hayırlı evlat moduna giremem.

Erimeyen Kar Tanesi Sen      #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin