20.05.1996
Geri gelmişti. Annem uyuyor yada yine hastaydı. Muftaktaki masanın altına saklanıp kıvrıldım. Parmaklarımın arasından annemi görebiliyordum.Kanepede uyuyordu.Ağır adımlarla annemin önüne geçip kısık gözlerle yüzünü inceledim. Evet buradan gitmeliydim gaddar üvey babamdan ve ölmek üzere annemi terk etmeliydim.Yere düşen uzun bakımsız ellerini küçük ellerimin arasına alıp ince dudaklarımla kısa bir öpücük kondurdum.Yüzündeki meleksi gülümseyişe aldırmadan yeşil montumu kollarımın arasına alıp tahta evden uzaklaştım.
Henüz küçüktüm hatta çok küçük nereye gidiceğimden bihaber ıslak yollarda küçük adımlarla ilerliyordum.Üzerimde yeşil montum ve pembe yağmurluk çizmelerimi hızla geçirip çıkmıştım evden.Her zaman gittiğim o parka gitmeye karar verdim küçük beynimle parka ilerledim.Parktaki bankların tekine zavallı bir şekilde sinmiştim.Karşımdaki kum parkında oynayan Damaris ve Josh'a bakıyordum diğer yandan da ağlıyordum. Çünkü Josh beni bırakmıştı. Artık benimle oynamayacaktı.Bütün bunları yaşarken ailem,annem umrumda bile değildi sanırım tek düşündüğüm Josh olmalıydı.
Bu kesin bir kanıydı. Damaris ile oynarken gayet mutluydu. Hiç olmadığı kadar neşeliydi ve eğleniyordu. Asla benimle olmadığı kadar neşeliydi. "Sen iyi misin?" Arkamdan gelen ses karşısında irkildim ve hızla yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımı sildim. Şimdi soracaksınız, niye bu kadar telaşlandın ki diye. Niye bu kadar paniğe kapıldın filan. Ah. Çünkü gelen Nicholas'dı. Josh'ın en yakın arkadaşı. Onlardan biri ağladığımı görmemeliydi. Bunu göze alamazdım. Nedeni ise yine Josh'dı. O herkes ile dalga geçen bir çocuktu. Herkese istediğini söyleyen -kendisinin bile kaldıramayacağı sözler sarfeden biriydi. Ağladığımı öğrenirse, alay konusu olacağıma emindim. Beni artık korumazdı. Artık onun arkadaşı da değildim. Benimle dalga geçer, üstüne üstlük altı yaşındaki bir çocuğun değil de sanki on altı yaşındaki bir çocuğun hakaretlerinden ederdi. O öyleydi. Arkadaşları da aynen onun gibilerdi. Onunla arkadaşken, hiç biri bana bu kadar tehlikeli görünmezdi. Fakat şimdi, tam tersiydi.
"İyiyim..." diye mırıldandım ve mızmızca burnumu çektim. Nicholas alayla "Buradan hiç de öyle gözükmüyor." dedi ve kulağıma yaklaşarak fısıldadı. "Josh yaptı değil mi?" İstemeye istemeye ayaklarını yere sürte sürte başımla onayladım. "Altı yaşındaki bir çocuğa göre oldukça zekisin." Nicholas yanıma geldi ve sessizce banka oturdu. "O aptal, Shannon. Seninle oynamak varken, Damaris ile oynadığı için tam bir aptal. Eğer ben senin arkadaşın olsaydım, seninle oynamayı asla bırakmazdım." dedi Nicholas ve başını hızla çevirip, ela gözlerini bana beklentiyle dikti. Korkak bir şekilde ona döndüm ve benimle dalga geçtiğini anlamak için gözlerine daha dikkatle baktım. İrislerinin etrafını kaplayan kahverenginin çevresine zümrüdün yeşilini bile kıskandıracak bir yeşil ve buz ile gökyüzünün mavi ışıltılarını hapseden bir renk hakim olmuştu. Gözlerinde benle dalga geçtiğine dair munzur bir pırıltı aradım. Fakat onun yerine sımsıcak bir samimiyetin ışıltılarını hissettim. Emin olmak için olacak, olacak ki sordum. "Gerçekten mi?" Nicholas yanağındaki gamze belli oluncaya kadar gülümsedi ve başını abartılı hareketlerle salladı. "Gerçekten." İşte o zaman onun her zaman en yakınım olacağına inanmıştım.
**
20.05.1996
Artık karanlık olmuştu ve tüm günümü burada Nicholas'ın yanında geçirmiştim. Hiç sıkılmadan birbirimizin gözlerine bakıp günümüzü anlattık. Annemi ve hatta üvey babamı anlatınca o zalim Nicholas'ın yerini saf ve hatta görünüşe bakılırsam temiz kalpli Nicholas alıyordu.Dudaklarını kıvırıp gülümsemesini izlerken küçük elini bacağımın üzerine yerleştirip güvelinilir bir ses tonuyla "Bizim eve gelebilirsin?" dedi tıpkı onun gibi gülümsemeyi sürdürdüm.Ağzımı açmak üzereydim ki arkamdan sert ve bir o kadar telaşlı bir ses ödümü koparıp dilimin tutulmasına yardımcı oldu. Üvey babam Sam. Adındanda anlaşıldığı üzere Tanrıyı onun sesiyle gerçekten duyabiliyordum. "Ölüceksin Shannon"
Arkamdan gelip kolumu sertçe tutup banktan inmemi sağladı. Josh ve Damaris çoktan gitmişti. Sadece ikimizin bu bankta bu karanlıkta oturmamızı nasıl karşılar bilemiyordum.
"Nereye gittin sen?" diye bağırırken aynı zamanda iniltisini fark ettim. Bu korkuydu. Gittiğim için korkmuşlardı.Nicholas banktan inip Sam'e doğru döndü ve titrek bir sesle ekledi."Sadece biraz konuşuyorduk, korkmayın sizi terk ediceği falan yok Bayan Tonkin nasıl?" Söyledikleri karşısında afallamıştım. Bana kötü davranmaması için üvey babama yalan söylemeyi sürdürdü."İyi , seni merak etti Shannon. Aptal mısın? Bir daha haber vermeden çıkma!"
"Emin olun bir dahakine haber vereceğiz" dedi gülümsemesinin yerine ağzı düz bir çizgi haline gelmişti Nicholas'ın. Kolumu daha sıkı tutup beni çekerken ekledi Sam. "Annen seni merak ediyor hızlı ol." Arkamı dönüp Nicholas'a baktığımda cebinden çıkarttığı kızarmış parmaklarıyla el salladı daha sonra arkasını dönüp parktan küçük adımlarla çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shannon
Teen FictionShannon , çok fazla aşık ve hatta biraz tedirgin. Elindekini kaybetmek istemeyen küçük bir kız çünkü daha önceki küçüğünü kaybetmiş. Şimdi en doğrusunu bulmuşken elinden bırakmak istemeyecek kadar güçlü bir kız. Ne güç ama (!)