Confidence

86 9 2
                                    

30.04.2008

Parktaki o herşeyin başladığı banka tekrar oturdum. Nicholas ile 12 sene önce arkadaş olduğum bank. Josh'ın beni yalnız bırakıp, ağlattığı gün ki bank. Ama şimdi hepsi geçmişti. O zaman sadece altı yaşımdaydım. Fakat şimdi on sekizdim. Büyümüştüm. O yaşadıklarım sadece, çocukluk aynasındaki birkaç çatlaktı. "Merhaba." Sesin geldiği yöne döndüm. Dönmem ile içimde birşeylerin burukluğunu hissetmiştim. "Merhaba, Josh." dedim rahatsızlığımı belli ederek ve rüzgarın etkisiyle dağılan kumral saçlarımı, şapkamın içine sakladım. "Oturabilir miyim, Shannon?" dedi usulca kirpiklerini kırpıştırırken. Derin bir nefes aldım ve taze kar kokusunu ciğerlerimde hissedene kadar içime çektim. Aslında oturma demek ona az da olsa dışlanmanın hissini yaşatabilmek istiyordum. Fakat ben ona, onun gibi davranırsam, ondan ne farkım kalırdı ki? "Tabii ki." Josh ağır hareketlerle yanıma oturdu. Kirpiklerimin altından sıkıntıyla ona baktım. Nicholas'ın bronz tenine karşılık bembeyaz bir teni ve platin sarısı saçları vardı. Ah, ve bir de çikolata renginde gözleri. Sonsuzluk gibi gelen sessizliğin sonunda ilk konuşan o oldu. "Uzun zaman oldu, Shannon." diye mırıldandı Josh. Başımla onayladım. "Evet." "Ben bir hata yaptım, Shannon. Çocukluğumda yaptığım bir hatanın, hayatımı bu denli etkileyebileceğini hiç düşünmezdim." dedi ve duraksadı. Durmasını fırsat bilerek bir şeyler deme gereği duydum. "Umrumda değil." Josh çikolata rengi gözlerini irice açtı.

Ve belli belirsiz bir pişmanlık duygusuyla, başıyla onayladı. "Biliyorum." dedi umutsuzlukla sesi çatallaşırken. "Fakat... O zaman çocuktum. Hiç birşeyin farkında olmayan bir çocuk-" Hızla sözünü kestim. "Şımarık bir çocuk." Josh umursamadan devam etti. "Asla öyle birşey yapıp, seni kaybetmeseydim, belki de elini tuttuğun, gözlerinin içine baktığın kişi Nicholas değil de ben olabilirdi. O kişi ben olabilirdim." dedi acıyla fısıldayarak. "Üzgünüm, dostum. Gerçek olamayacak hayallerini çaldığım için." dedi arkamızdan gelen kadifemsi bir ses. Bu ses tek bir kişiye ait olabilirdi. Aynı ses devam etti. "Ve şimdi büyü. Çocukluğu (!) unutarak hayatına devam et." dedi Nicholas melodimsi bir şekilde fısıldayarak. Sesi tehditi vaad ediyordu. Josh ile ikimiz irkilmiştik. Yani arkamızda birinin olduğunu nasıl hissetmemiştik ki? Josh hızla ayağa kalktı ve gözlerini sertçe Nicholas'ın gözlerine dikti. "Üzgünüm, dostum." dedi -dostum-'u kinayeyle bastırarak. "Böyle öğrenmeni istemezdim fakat... Gerçekler bunlar." dedi ve keskin bakışlarını Nicholas'dan ayırarak, bana döndü. "Umarım... Görüşürüz, Shannon." derken son kez Nicholas'a baktı ve ardından tek kelime dahi etmeden arkasına dönüp, parkın çıkış kapısına doğru, elleri cebinde yürüdü. Nicholas, Josh'ın gözden kaybolduğunu emin olduktan sonra bana döndü. "Ne halt ediyordunuz, Shannon?" diye kükredi Nicholas. Gözleri resmen ateş saçıyordu. Sakin bir şekilde "Ben birşey yapmadım. O anlatıp durdu. Yemin bile edebilirim." dedim ve

kendimden emin bir şekilde gözlerimi, gözlerine diktim. Ayağa kalktım ve önünde kararlı bir şekilde dikildim. Yüksek bir sesle "Yemin etme!" diye tısladı. Daha sonra -sakinleşmek için olacak ki-gözlerini yumdu. Ve duru bir sesle "Yemin etme, Shannon. Sana inanıyorum." diye devam etti. Bu çabasına hafifçe gülümsedim. Elimle hafifçe uzamış olan sakallarını okşadım ve sıkıca boynuna sarıldım. "Seni seviyorum." dedim kokusunu içime çekerken. "Bende seni, Shannon." dedi ve burnuma minik bir öpücük kondurdu. İşte o zaman da onun, hayatımın aşkı olacağına inanmıştım.

***

04.08.2012

Gün gelmişti, evleniyordum! Yaklaşık birkaç saat sonra Nicholas ile resmi olarak birbirimizin olacaktık. Ayrıca Damaris'in tehditlerinin boşa çıktığını söylemeliyim. Hiç bir şey olmamıştı. Her şey yolundaydı. İşte, evleniyorduk. Tam da bunları düşünürken, bulunduğum odanın kapısı heyecanla çalındı. "Gel." diye seslendim neşeyle. Natalia, Sammy ve Julie sırayla odaya girdiler. Fakat Lisa yoktu. En yakın arkadaşım, böyle bir günde yanımda yoktu. Üzüntüyle dudaklarımı bükerken, Julie'nin gözleri kocaman açıldı. "Shannon... Melek gibi olmuşsun." Çekingen bir gülümseme attım. "Hey, teşekkür ederim." Ardından buna benzer birkaç iltifattan sonra kızlara dayanamayarak Lisa'yı sordum. "Lisa nere-" dememe kalmadan, Sammy sözümü neşeyle kesti. "Ayakkabı altına isim yazacağız!" Gülümsedim ve ayakkabılarımı çıkartıp, kızlara verdim. "Siz yazın, ben geliyorum." derken çıplak ayakla koridora çıktım. Lisa'yı arayacaktım. Neredeydi ki? Nerede olabilirdi? "Shannon?" Kapının eşiğinden gelen ses karşısında irkildim. Ve hızla sağıma döndüm. "Ah, Lisa. Korkuttun. Bu arada neredeydin? Ayakkabının altına isim yaza-" diyordum ki -yine- sözüm kesildi. "Shannon... Üzgünüm. Fakat bunu yapmalıyım..." dedi ağlamaklı bir tonda. Elimi tuttu ve beni Nicholas'ın odasına doğru çekiştirdi. "Benimle gel. Duyman gereken şeyler var." "Ney? Ne duyacağım?" dedim neşeyle gelinliğimin eteğini toplarken. Cevap vermedi. Ve tam Nicholas'ın odasının önünde durdu.

Fısıldayarak "Sessizce kapıyı dinle, Shannon. Ben özür dilerim. Umarım beni afedersin." dedi ve arkasını dönüp hızlı adımlarla yürüyerek gözden kayboldu. Neden benden böyle birşey istediğini anlayamamıştım. Fakat dediğine sessizce itaat ederek kapıya eğildim ve dinlemeye başladım. "Ah, hadi ama Nicholas. Söyle." diyordu Damaris. Ne, Damaris mi? Nefes alış-verişim hızlanırken, sakin olmayı düşünüyordum. Sakin olmalıydım. Hem önemli bir şey olamazdı. Bizi kutlamak için gelmişti. Bir kere ben Nicholas'a güveniyordum. Ve buna inanmak istiyordum. Beni düşüncelerimden sıyıran Nicholas'ın sesini duyduğum an boğazımdan aşağı kezzap döktüklerini hissettim. "Shannon'ı sevmiyorum. Seni seviyorum. Sen beni...-" diyordu Nicholas. Gerisini dinleyememiştim. Bütün her şey bulanıyordu. Herşey allak bullak oluyordu. Bacaklarım deli gibi titriyor, Dizlerimin bağı çözülüyordu. Gözlerlerimden istemsizce akan gözyaşları, makyajımı siliyordu. Demek ki doğruydu. Damaris, Nicholas'ı alacağını söylemişti ve almıştı. Evleneceğim adamı,tüm kalbimle, tüm benliğimle sevdiğim adamı, az sonra sonsuz olacağım adamı... Hayır, hayır. Yanılıyordum. Onsuz da sonsuz olabilirdim. Hızla ayağa kalktım ve tekrar gelinliğimin eteklerini toplayarak, koşmaya başladım. O sırada arkamda bir kapı açılma sesi ve bir de feryat duydum. "Shannon, yanlış anladın, bekle!" diye bağırdı arkamdan Nicholas. Onu dinlemedim. Dinlememin de bir manası yoktu. Ben ona güvenirken, ah! Ve koridorda koşarken, sonsuzluğu düşünüyordum.


ShannonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin