Jealous

113 6 2
                                    


23.05.1996

Josh işeyip geldikten sonra yanıma oturdu , elimi ellerinin arasına alıp tırnaklarımla oynamaya başladığında içimde ki umut ışığı parlamıştı. Nicholas afalamış bir şekilde Josh'a baktı. Arada kalmıştım , Josh gerçekten benim için önemliydi ona farklı duygular hissediyordum peki ya Nicholas? O ise iki gündür hiç olmadığım kadar mutlu edip onu düşünmeme yardım ediyordu. Bütün bunlarda neydi..

Ellerimi ellerinden ayırıp yeşil montumun cebine soktum. "Damaris nerede Josh?" Gülümseyip devam etti "Gelicek onu bekliyorum bende oyun oynucaz" Dudaklarımda gülümse düz bir çizgi halini aldı. Nicholas fark etmiş olmalı ki montuma hapsettiğim elimi sıkıca tutup devam etti "Biz Shannon ile oyun oynamaya gidiyoruz."

23.05.1996

Nicholas Josh'un beni üzdüğünü düşünüp onu kırmak istemişti. Elimi en büyük kuvvetiyle sıkarken canımı yakıyordu. Sırf mutlu gözükmek için elimin sızlamasına aldırmadım. Parktan çıkmıştık. Hala öfkeli ve hırslıydı. Ayaklarımı yere sürterek onu durdurdum. "Nicholas, Josh yada Damaris umrumda değil. Ne yaparlarsa yapsınlar. Evet düne kadar böyle düşünmüyor fakat şimdi tam olarakta bunu düşünüyorum" derken ağzımdaki yoğun tükürük yüzünü ıslatıyordu. Montunun koluyla yüzünü temizledikten sonra kaşlarını çattı. "Aptal bi çocuk arkadaşlık etmemeliyiz" Söylediği karşısında susmayı tercih ettim. "Pekala şimdi ne yapıyoruz?" dedi meraklı gözlerle. Sızlanarak cevapladım "Bilmiyorum."


Annesinin elini tutmuş karşıdan gelen küçük kızı izliyorduk , ikimizde. Bu benim evimin karşısında oturan altın sarısı saçları ve kendine özgü biri mavi bir diğeri yeşil olan – fakat pekte kötü gözükmeyen , aksine ona çok yakışan –güzel gözlü Jennabeth'dı. Güzel Jennabeth. Annem hep öyle derdi. Sanırım gerçekten güzeldi Nicholas bile ona bakıyordu. Demek ki onu güzel bulmuştu. Kendimi tutamadım ve gözlerimi kızdan ayırmıyorken ekledim. "Güzel değil mi Nicholas?" Kafasını bir hışımla bana çevirip gözlerini patlattı. Bunu hissedebiliyordum. "Kim güzel?" "Bilmiyormuş gibi davranmayı kes elbette Jennabeth." Kafasını sağa sola sallarken ona doğru döndüm gözlerim dolmuştu. "Yalancı" dedim en soğukkanlı ses tonumla. Afallamış halde bana bakan Nicholas kekelemeye başladı "A-anlamıyorum ne demek istiyorsun?" dedi meraklı gözlerle. Parkın tellerine yaslanıp Josh ve karşısında gülümseyerek bana bakan Damaris'e bir göz gezdirdim sonra tekrar Jennabeth'e döndüm. "Bal gibide yalan söylüyorsun Damaris harika zekilikte Jennabeth ise bir o kadar güzel ve sen bunların seni kabul ediceğini bile bile benimle burada bekliyorsun. Yalancı!" Çenemi yakaladı küçük elleriyle, yüzümü ona doğru çevirdi. Yüzünde aptal bir gülümsemeyle ve o zümrüt yeşili gözlerle gözlerime odaklanmıştı. Bu halde ona kızamazdım ki ! Bileğini yavaşça indirip "Bu aptal gülümsemeyi sürdürürsen o yüzüne tekmeyi yersin Nicholas" Daha abartılı bir gülümseme yerleştirdi yüzüne . "Cevap versene asalak!"  Hiç tavizini bozmadan konuşmaya başladı. "Asıl asalak sensin , gözünün önündekini görmüyorsun düşün biraz. Bu kadar seçenek varken neden seninleyim? Çünkü sen farklısın Shannon. Jennabeth gibi güzel ve Damaris'e nazaran biraz aptalsın." Gülmeye başladığında ona kızgınlıkla kırgınlık arasındaki duygularım adeta yarışıyordu. İçimdeki tanrıça büyük bir oflamayla yerine oturdu. "Neden beni seçiyorsun madem asalakmışım?" dedim dudaklarım dümdüz bir çizgi halindeyken. Onun ağzıda tıpkı düz çizgi halini aldı. "Sen niye beni kıskanıyorsun? O zaman ikimizinde cevabı aynı." "Neymiş cevabı" dedim dudaklarımı birbirine bastırırken. "Birbirimizi seviyoruz."

06.01.2006

Buz gibi bir ocak günü . Annem 1 sene önce beni bırakıp gitmişti. Gerçek babamın yanına yani cennete , bilmiyorum belkide cehenneme. Kötülermiydi  ? Belki .. Neyse artık bir önemi yoktu üvey babamda annemden sonra çekip başkasının hayatını karıştırmaya gitmiş olmalıydı. Bende yine aynı evde kalıyordum. Arkadaşlarımı bırakıp halamın yanına taşınmak yerine burada kalmayı yeğlerdim. Asıl amacım Nicholas'sız bir hayat düşünememekti. Henüz arkadaştık. Nerden bilebilirdim ki tamda bu gün bana sevgilim olurmusun diye ciddi bir soru sorucağını. Hemde annemin ölüm yılında. Tamı tamına 2 ay 11 gün sonrada her şeyim o olmuştu ve o olmaya devam edicekti. Çünkü gözlerimi onunla açmıştım. 

-

Yine annemi hatırlamak için siyah çerçeveye babamla dans ederken ki resmini koymuştum ve koltuğuma yerleşip elimde ki bir kadeh kırmızı şarabı yudumluyordum. 16 yaşındaydım evde yalnız kalıyor ve okuyordum. Tabi bana halam her ay para gönderiyordu bundan memnundum yoksa aç kalıcaktım. Nicholas'la aynı okulda okuyordum . Josh ve Damariste buna dahil tabi. Nicholası o günden beri seviyordum.  Sanırım tarih .. 23.05.1996 olmalı. Kesik kesik hatırladığım birkaç önemli şey dışında onu sevdiğimi biliyordum hepsi bu. Mp3den gelen Jeff buckley- love you shold've come over beni rahatlatıyordu. Kapının çalmasıyla birlikte bardağımı masaya koyup kapıya koştum. Nicholas siyah dar pantolonu siyah botları ve üzerindeki siyah montuyla afet gibi gözüküyordu. Kapıyı sonuna kadar aralarım yüzüme ocak ayının soğukluğu ve bembeyaz karın güzelliği vurmuştu. Gülümseyip içeri girdi ceketini almak için elimi uzattım. "Hoşgeldiniz buyurun" dedim tam bir itaatkar havasıyla. Ceketini çıkartıp kollarımın arasına koydu. "Ne içersin Nicholas?" dedim bu sefer hizmetçilikten çıkıp zengin kız havalarına girmiştim. "Şarap" dedi. Oda annemin geçen sene tamda bugün öldüğünü yüzünde farklı bir hüzün vardı. Bir kadehde ona koyup yanına geçtim şarkının sesini biraz kısıp arka fon olarak dinlemenin daha iyi olucağına karar verdim. "İyimisin" dedi elimdeki şarabı alıp yüzünü düşürerek. "Evet iyiyim" dedim gülümserken. Elime uzanıp sıkıca kavradı sıcacık elleri gülümsememe neden oldu. Çünkü bu havada ellerim her zaman buz keserdi. "Eee" dedim konuyu dağıtmak üzere birden gülümseyince şaşırdım. "Ne oldu?"

"Aklıma ne geldi biliyormusun tarihini tam olarak hatırlamıyorum ama bu evin karşısında  Jennabeth diye bir kız vardı. Onu kıskanmıştın birde Damaris'i tabi. Hatta dövmekle tehtid ettin sonra Beni neden seçiyorsun dedin. Bende beni neden kıskanıyorsun demiştim. Devamını hatırlıyor musun?"

Hafızamı zorladım ve sanırım biliyordum."O zaman ikimizinde cevabı aynı demiştin. Bende neymiş cevabımız dedim ve senn .. Birbirimizi seviyoruz dediğinde yüzüne akıl almaz bi şaplak yemiştin" Gülümsedim daha sonra dayanamayıp kahkahalarla gülmeye başladım ya şarap beni bu hale getirdi yada o zaman onun dudaklarına yapışmayıp tokat atmak gibi bi pişmanlığım."Ve şimdi aynı şeyi yine söylüyorum , birbirimizi seviyoruz yada ben seni seviyorum." Derken yanaklarını elleriyle kapattı bu vurmamam içindi. "Bende seni seviyorum" dedim usulca hatta en masum halimde. Ellerini yanaklarından çekip benim yanaklarıma sardı. "Sevgilim olur musun?" dedi en yoğun duygular için kıvrılıyordum. İçimdeki tanrıça zıpzıp zıplıyordu. "Evet." Dedim gülümserken.Çok yoğun bir neşeyle şarapları masaya koyup pencerenin önüne getirdi. Kolumu kaldırıp etrafımda döndürmeye başladı. Mutlulukla dans ediyorduk. Sanırım bu hayatımın en hüzünlü fakat bir o kadar mutlu günüydü. Duygularım birbirine girmiş. İçimdeki tanrıça ne yapıcağını şaşırmıştı.



ShannonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin