04.08.2012
"Anladın mı, beni?" dedi Damaris tehditkar bir tonda. Lisa dudaklarını acıyla büktü ve işkence çekermişcesine inledi. Damaris "Yapmazsan olacakları biliyorsun..." diye mırıldandı. Lisa gözleri dolu bir şekilde başıyla onayladı. Damaris "Tam zamanında kapının önüne getir. Herşey ona bağlı." dedi ve son kez gülümseye kapıyı bile çalmaksızın Nicholas'ın odasına girdi. Kapıyı ardından sessizce örttü. "Nicholas?" "Ne işin var burada?" dedi Nicholas dehşetle Damaris'e bakarak. Damaris, Nick'in sorusunu umursamadı. "Beni hiç mi sevmedin?" Nicholas "Ne saçmalıyorsun? Çık odamdan." dedi ve eliyle odadan çıkması için kapıyı gösterdi. "Gideceğim fakat tek bir şartla... Hatırladın mı? Sene 1997 idi." diye mırıldandı. "Benim sana öğle yemeğinde söylediğim birşey vardı... Ben hala hatırlıyorum, peki ya sen?" dedi ve sinsice gülümsedi. Nicholas başıyla onayladıktan sonra "Peki onu söyler misin?" dedi Damaris. Nicholas yüzü "Saçmalama." "Sen saçmalama, Nick. Bunu Shannon'a değil burada, bana söyleyeceksin, tekrar?" dedi Damaris masum olmaya çalışarak. "Hayır." dedi Nicholas. "Ah, hadi ama, söyle, Nicholas." dedi Damaris aceleyle. Zamanı doluyordu. Nicholas son bir umut gitmesi için söylemeye karar verdi. Yanaklarındaki havayı sıkıntıyla boşalttı. "Shannon'ı sevmiyorum. Seni seviyorum. Sen beni seviyorsun. Ah, yeter bu kadar, Damaris. Defol şimdi. Senin için acı gerçek şu ki, seni sevmiyorum. Shannon'ı seviyorum. Ve sonsuza dek bu böyle olacak."
Tam o sırada kapının önünden birkaç patırtı geldi. Damaris zaferle "Evet!" diye bağırırken, Nicholas hiç bir şeyden habersiz etrafa boş boş bakındı. Ardından bundan bundan rahatsız olarak hızla kapıyı açtı. Gördüğü şey afallamasını sağlamıştı. Shannon koşuyordu? Hem de ağlayarak? Ve Nicholas o zaman anladı. Shannon her şeyi yanlış anlamıştı. Damaris'in oynadığı bir oyundu. O yüzden bu kadar sevinmişti. Kahretsin. Çığlığı Nicholas'ın boğazına düğümlenirken, Shannon'ın arkasından bağırdı. "Shannon, yanlış anladın. Bekle!"
***
04.08.2012
Elimdeki tabancayı sıkıca kavradım ve gelinliğimin etekleriyle yerdeki otları toplayarak o tepeye geldim. Yasak tepeye. Bana yasak olan tepeye. Ağır adımlarla oraya ilerledim ve tekrar gelinliğimin eteğinin otları toplamasına izin verdim. O uca geldiğimde, o gün ki gibi aşağıya baktım. Gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırırken, "Sevmediği zaman geleceğimi söylemiştim..." diye fısıldadım acıyla. "Geldim..." Hıçkırıklarım boğazımda dizilirken bir süre kayaları döven dalgaları izledim. "Sonsuz olacağım." diye mırıldandım ve elimdeki tabancanın tetiğini çektim. "Shannon!" diye bir feryat duraksamamı sağladı. "Git!" diye bağırdım sol tarafımdaki sızıya aldırmadan. "Beni öldürdün sen, öldürdün!" Tabancayı şakağıma dayadım. "Shannon, sakın yapma. Sakın! Yanlış anladın. Lütfen dinle, lütfen..." dedi Nicholas boğuklaşan sesiyle. "Sana güvenmiştim.. Sana her şeyimle inanmıştım. Duydum, kendim duydum... Git, onun yanına git. Onunla mutlu ol, sadece mutlu ol sen, Nicholas..." diye fısıldadım gözyaşlarımın arasından. Nicholas gözleri dolu bir şekilde bana doğru yaklaşmaya başladı. Bir yandan da konuşuyordu. "Sensiz mutlu olamam, Shannon. Sensiz yapamam. Ne olursun yapma... Biliyorsun, Shannon. Bende gelirim..." dedi Nicholas acıyla, gözyaşları yanağından süzülürken. "Meleğim..." "Yaklaşma dedim sana Nicholas." diye mırıldandım. "Bu durumda seni sonsuza dek sevmiş olacağım. Seni seviyorum, sevgilim..." dedim ve dağılan gururum ile cesaretimi
toplayarak, tek hareketle şakağımdaki tabancanın tetiğini çektim. Derin bir nefes aldım ve... Acı. O acıyı tattım. Vücudum alev alev yanıyordu. Şakağımdan kankar boşalırken, başım dönüyordu. Daha fazla bacaklarımın üzerinde duramıyordum. Silah ellerimin arasından kaydı ve otların üzerine düştü. Dengemi sağlayamayacağımı anladığım an, kendimi boşluğa bıraktım. Nicholas'ın boğuk çığlığını duydum. "Shannon!" Sesi kalbimin en derinliklerine işlerken, ruhumla ölümsüz oluyordu. Düşerken herşeyin bittiğini düşünüyordum. Aşkımın sonsuz aşk olduğunu da düşünüyordum. Bilincim kapanmadan, suyun derinliklerine gömülmeden bir silah sesi daha duydum ve Nicholas'ın acı inlemesini. Denizin soğuk suyuyla buluştuğumda bilincimi kapadım ve ruhumu serbest bıraktım. İşte o an aşkımızın ikimizi de öldürebileceğine inanmıştım.
Sahi, ne kadar çok şey birikmiş kirli avuçlarımda, karanlık kalbimde, gözlerimde.
Kalbimin kırıklıklarını cam kavanozlara doldurup "anı" diye saklamışım raflarda, kimsesizliğime ağlamışım sesi kısık zamanlarda. Ve susmuşum, çift kişilik bir yalnızlık mahvederken beni.
Oysa konuşmalıydım, duyurmalıydım sesimi Tanrı'ya. Bana bir mutluluk bahşetmesi için ağlamalıydım, dua etmeliydim uzun ve soğuk gecelerde.
Bir ışık aradım, ışık. Beni bu karanlıktan çıkarıp beyazların arasına alacak bir ışık. Buldum zannettim sadece, yine karanlığa gömüldü gözlerim, gözyaşlarıma zifri karanlık doldu.
Sustum, bilirim susmak kötüdür. Ama ben konuşamıyordum ki, ben konuşmayı unutuyordum.
Şimdiyse boşluğa çekiliyorum, ciğerlerime kezzaplar dökülürken ben sadece izliyorum. Uykum kaçıyor, annemin ninnileri uyutmuyor artık, korkutuyor.
Oysa bilirdim ben, çığlıklarım duyulmaz değildi, hıçkırıklarım da. Ama sağır kaldı herkes bana. Hissetmedi kimse hissettiklerimi.
Ben kimi çağırdıysam gelmedi, kimse yangınımı söndürmedi, üzerine benzin döktüler, yandı hayaller, yandılar koca bir kaos içinde. Ve yine sessizliğe mahkum ettim bu körpe ruhumu. Hiçbir şeye benzemeyen hayatım, azıcık daha kırdı kanatlarımı. Uçamadım ben, düştüm. Düştüğümle kaldım.
Oysa anlamıştım ben, hayaller de bir yere kadar mutlu ediyordu. Kozalaklar da bir yere kadar rahatlatıyordu.
Ama ben istememiştim kozalak bulamayınca ağlamayı, susmak dururken çığlık atmayı.
Bu kez ben kendimi suskunluğa mahkum ettim ve gözlerime tuz doldurup yaktım sabah saatleri.
Ölüyordum sanki, her nefesimde. Ciğerlerime kadar su almıştım, batıyordum. Ve hiç kimse kurtarmıyordu beni bu karanlık dehlizlerden.
Boğazım geçiş vermiyor, soluğum askıda kalıyor şimdiyse.Yine debeleniyorum, yüzeye çıkamıyorum, çıkmazlardayım, biliyorum.
Bir bir teslim ediyorum göz yaşlarımı geceye. Ağlamaktan şişmiş göz kapaklarım.
Ne kadar nefes alsam da yetmiyor, nefessiz kalıyorum, nefessizliğimle kalıyorum.
İçim sağanak sağanak. Şemsiye açan yok, beni düşüne yok. İçim berbat bir halde, içim üşüyor

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shannon
Teen FictionShannon , çok fazla aşık ve hatta biraz tedirgin. Elindekini kaybetmek istemeyen küçük bir kız çünkü daha önceki küçüğünü kaybetmiş. Şimdi en doğrusunu bulmuşken elinden bırakmak istemeyecek kadar güçlü bir kız. Ne güç ama (!)