Yabancı

1.6K 61 4
                                    

Kısa sürede okuyucularımız arttı ve kesinlikle ikimizi de çok mutlu ettiniz, aynı ilgiyi bekliyoruz.

 (Merhaba ben Ece) İlgi gösterenlere teşekkürler.

Bu bölüm @Alyamina 'dan (Merhaba Esra :D ) ve küçük dokunuşlarım olduğu doğrudur.

Diğer hikayelerimize de göz atın ve yorumlayın hesaplarımız @Alyamina ve @thebreath

Keyifli okumalar

****************************************

BÖLÜM 1

Eteklerini toplamış yine o her zamanki patikada yavaş adımlarla yürüyordu birazdan olacaklardan habersiz… Aklında o kadar çok cevapsız soru vardı ki sanki kara toprakta yatan yüzünü bile hatırlayamadığı annesi ona dillenip her şeyi anlatacakmış gibi, onu telkin edecekmiş gibi, başını okşayacak ona kızım diyebilecekmiş gibi… Uzun sayılabilecek bir yürüyüşün ardından düşüncelerden sıyrılıp mezarlığa geldiğini fark ettiğinde son verdi düşünmeye ve annesinin mezarlığına doğru ilerledi heyecanla. Küçük adımlar atıyor elbisesine çamur sıçramaması için yavaş ilerliyordu. Annesinin elbisesine zarar verirse sanki annesine de verecekmiş gibi… Hiç bir eşyasına bu kadar değer vermediğini fark etti Audrey. Çünkü hiç biri onun değildi, ya başkalarının eskileri ya da teyzesinin Eva ile birlikte giymesi için diktiği o sert kumaştan elbiseler bile onun değildi hatta yattığı yatak yediği yemek bile. Bu elbiseyiyse ilk kez bugün giymişti zaten. Annesinden son kalan armağan… Ama kendini hiç armağan alacak kadar değerli görmüyordu. Her daim kendini teyzesinin başına bela olmuş bir böcek gibi hissediyordu yalnızca. Oysa o gün bir şeye gerçekten sahip olmanın mutluluğu sarıp sarmalıyordu onu. Bu elbiseyi giydiğinde ilk defa kendini gerçek bir kız gibi hissediyordu. Bir böcek değil güzel bir kuğu gibi… Elbise tamirle düzeltilmiş olsa da henüz on altı yaşında olduğundan bir zamanlar olgun bir kadının bedenini sarmış elbisenin üst kısmı küçük göğüslerinde ve henüz şekillenmeye başlamış ince belinde biraz bol duruyordu.  Mezarlık ise bu küçük kız için asla bir tehdit olmamıştı. Elbiseyi parçalamak uğruna bile gelirdi buraya Audrey. Kimsenin olmadığı, fakirlerin ölülerini gömmesi için ayrılmış kimsesizler mezarlığı, kalabalıkların içinde yalnız kalan kıza tek iyi gelen yerdi. Acelesi olmasa bu elbiseyle gelmezdi buraya ama hem bir an önce geri dönmesini tembihleyen teyzesini kırmamak hem de çocuksu bir heyecana elbisesini annesine göstermek için gelivermişti elbiseyle. Annesinin onu gördüğünü, hissettiğini biliyordu, her daim yanında olduğunu… Şimdi ona, onun gibi bir kadın olduğunu kanıtlamaya gelmişti.

Audrey karşısında beliren gölgeyi fark eder etmez kendini bir mezar taşının ardına gizleyip karaltıyı izlemeye başladı. Bu mezarlıkta ondan başka kimse olmazdı asla. Mezarların üstü otlarla kaplı hatta bakımsızlıktan harap haldeydi bir zamanlar. Bu mezar taşı da isimsizdi. Adı unutulmuş, terk edilmiş onlarca taştan bir tanesi daha… Ama Audrey bu durumda bırakmamıştı hiç birini. Mezarları her geldiğinde temizler, hepsi için tanrıya dua eder, sonrada annesinin yanına gidip saatlerce gününün nasıl geçtiğini ,onu ne kadar özlediğini anlatıp dururdu. Her gün ziyaret ettiği bu yerde ondan başka gelen hiç kimse olmamıştı, teyzesi eniştesi ve Eva’dan başka tabi. Annesine her şeyi anlatırdı, teyzesinin yeni elbisesini, bulduğu yavru kediyi, geçen gün ona ilan-ı aşk eden o çiftçi genci… Tıpkı ilerideki gölge gibi ince uzun gövdesi vardı delikanlının da. Ama bu gölgenin kolları bir çiftçininki gibi şişkin kaslar yerine bir savaşçı, bir kedi gibi ince uzun güçlü kaslarla donanmış gibiydi. Gittikçe yaklaşan silüet geniş omuzlu bir adamdı. Adam bir mezarın başında durdu. Bu Audrey’in asla diğerleriyle karıştırmayacağı mezardı; annesinin mezarı...Bu adam annesini nerden tanıyabilirdi? Hiç görmediği, kendini gündüz vakti, sıcak havada gölgelere gizlemiş gençler bu kasabaya ait olamazdı. Burada herkes birbirini tanır, kimse saklanmazdı. O yüzden Audrey, bir kızdan beklenmeyecek bir biçimde bakışlarını yerden kaldırdı, saklandığı yerden çıkıp adama neden annesinin mezarına geldiğini söylememek için kastığı çenesi gerilmiş, sıkmaktan bembeyaz olmuş parmak boğumlarına inat yumruklarını iyice sıkıp yanağının içini kan tadı gelene kadar ısırdı ama biliyordu, dilini tutamazdı. Adamın bir kaç metre arkasında onu gayet net inceleyebilecek kadar yakınındaydı ama sesini duyamayacak kadar da uzağında. Bu adamı daha önce hiç bu izbe kasabada görmemişti fakat üstünde sert kumaştan yapılma kıyafetler olduğu apaçık ortadaydı; ancak bu kasabanın insanları bu kaba dikişli kıyafetleri giyerdi. Tarlada ne giydiğinizin önemi yoktur çünkü. Bir tek teyzesinin dikişleri ince ve narindi. Yine de adam kumaşa alışık olmadığını gösterircesine sürekli kumaşın üzerinden kollarını kaşıyor, yakasını çekiştiriyordu.

AudreyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin