Üsküdar'a taşınabilmiştik sonunda. Daha yeni yeni alışıyordum mahalleye, eve, komşulara ama olsun; en azından Leyla vardı yanımda bu bana yetiyordu bile. Karşı komşumu hiç göremedim merak etmiyorum da değil. Bir kez tam kapı açılırken çıktım evden ama benim çıkmamla kapının kapanması bir oldu. Saklanır gibi bir edası vardı. En sonunda dayanamadım ve ev sahibine sordum. Kimdir, neyin nesidir dedim oda anlattı.
"çok küçük yaşta anne babası ayrılmış bu kızcağızda baba da kalıyormuş. Babasında kalmaya devam etmemek için yollara vurmuş kendini buraya geldi. Beni bu eve bağlayan birşey var dedi evi istedi bende verdim." dedi amca.
"adı ne amcam" dedim
"Hülya" demesiyle yıllar öncesine gidip geldim. Sonra dayanamayıp karşı komşunun kapısına gidip zili çaldım beni görmemesi için duvara yaslandım kapıyı açtı. Beklediğimden fazlasıydı kapının ardındaki.. Hülya gelmişti.
Rüya gibi geldi. Yıktı belki ama geldi. Hülya benim geçmişim, en derinim, vazgeçmek için çabalamama karşı vazgeçemediğim en büyük zaafım. Elimden yitip gidenim. Vedalarımın papatyalara bürünmüş hali Hülya. Çok net hatırlıyorum altın sarısı uzun saçlarını, masmavi gözlerinin ardındaki huzuru. Hayatımın bitti dediğim yerinde gelenim. Yol gösterenim. Yaslanacak omzum. O gelene kadar Leyla'yla tanışmasaydım üzülmezdim onu görmeme hatta tam tersine sevinirdim. Neden gitmişti o diye anımsıyorum da zor mu gelmişti sevmek ya da sevilmek mi ağırdı. Artık bitti diye düşündüğüm zamanlar hayata karşı tek bir bağımın kalmadığı yıllar. Sahil kenarında bir bankta oturuyordum yanımdaki bankta ise küçük bir kız çocuğu kömür karası saçları elindeyse anlam veremediğim birşey. Uslu uslu oturmuş denizi izliyor. Sonra kalktı ayağı denize yaklaştı yaklaştı yere doğru eğildi ve konuşmaya başladı. O kadar çok şey anlattı ki denize keşke duyabilsem diye geçirdim aklımdan. Konuşması bitince elindekini suya attı ve arkasını dönüp gitti. Bense hala oturuyordum hiç birşey yapmadan. Yavaşça kalktım küçük kızın denizle konuştuğu yere gittim eğildim suya baktım. Hiç birşey yoktu. Baktım baktım anlam veremedim. Bende arkamı dönüp gittim uzaklaştım oradan. Yıllar sonra Hülya gidince anladım küçük kızın denizle olan ilgisini. Hülya neden gitmişti herşey o kadar da güzelken, hayatım onunla anlam bulurken neden gitti anlayamadım. Gittiği gün eğildim denize dalgalara seslendim;
"bir daha asla sevmem, kim olursa olsun sevmem. Güvenemem, sırtımı yaslayamam." demiştim.
Bunları düşünürken Leyla geldi aklımı hani kimseyi sevmeyecektim. Neden Leyla'ya aşık oldum? diye kendimi eleştirdim.. Sonra bir an sirkelendim ve Hülya'ya donuk donuk bakmayı kesip konuştum.
"-Hülya"
"-Merhaba Yusuf"
Neden konuşamıyorum bilmiyorum ama içimden bir şeylerin koptuğunu, başımdan aşağıya kaynar suların aktığını, canımdan can gittiğini biliyorum. Onunla sonra ilgilenecektim. Neden onu görmek beni bu kadar etkiledi sorusu sonra cevap bulacak. Leyla'nın sesini duydum. Hülya'ya bakmaktan alıkoyamıyordum kendimi yıllarca aşık kaldığım, tutkuyla bağlı olduğum kadına. Leyla sesleniyor;
"Yusuf bu bayan kim komşumuz mu" demesiyle Hülya'nın gözleri gözlerimle buluştu. O kadar çok özlemiştim ki onu, parfümünün kokusu merdivenleri çiçek bahçesine çevirdi. Asıl şimdi ne olacaktı. Beni en savunmasız durumumda yarı yolda bırakan kadına hala aşık olduğumu anladığımda ne yapmam gerekiyordu. Leyla tam olarak neresindeydi duygularımın?
Konuşmak istemedim Leyla'nın sorusunu da cevapsız bırakarak hızlıca eve girdim. Odama girip kapıyı kilitledim. Perdeyle camı sonuna kadar açtım temiz havaya ihtiyacım vardı. Şimdi adam akıllı düşünme vaktiydi. Hülya ve Leyla'yı kafamda tartma vaktiydi.
Hülya benim zaafımdır, en huzur bulduğumdur, hayalini sevdiğim güzel ruhlu kadındır. Gitmesiyle bile bitmeyen aşkımın tutkumun sahibidir. Hala da sevdiğimin ispatıdır gözlerim. Evimde sesinin olmasını istediğim tek kadındır. Çocukluğum, gençliğim, yaşlılığımdır. Yokluğuna alışamadığım iki insandan birisidir. Birincisi annem. Annemin en sevdiğidir Hülya, kızım diye sevdiğidir, annelik yaptığıdır. Annemin gözyaşını silendir. Ona vefa gösteren sevgi veren derdine ortak olandır. Kıymetlimin kıymetlisidir Hülya. Annemin onu bırakmamamı tembihlediği kadındır. Tabi beni hiç birşey demeden bırakıp gitmesi ayrı bir konu. Yıllarca arayıp bulamamam. Tamamen ümidi kesmişken yaralarımı kapatıp yeni birilerine alışmaya çalışırken karşıma çıkması. Sanki hayatın bir oyunuymuş gibi ikimizi de bu eve bağlayan bir şeylerin olması, herşeyi kabullenmişken karşıma çıkması bunların hiç birine anlam veremiyorum.
Peki ya Leyla; yaralarıyla yaralarıma ortak olan, gülüşünde cennet yatan, hikayeme en yakınım. Yaşadığım acıların aynısını yaşayanım. Yaralanmış bir kalbi mecburiyetten taşıyanım. Kaybetmekten korkanım. Bağlanmaya başladığım.
Ne oluyor Yusuf sana. Bir karar ver Leyla mı Hülya mı? Ama terketmek acizliktir unutma..