BÖLÜM 3

123 2 1
                                    

Fotoğraf var :) Iyi okumalar :))

'Rüyadan uyanmak'
Ölüm nedir diye sorsalar bunu söylerdim. Yaşıyoruz ama hepimiz birer rüyada gibiyiz aslinda. Bazen bu rüya yerini kabusa bırakıyor. Acılarımızla olgunlaştırıyor ve sevinçlerimizle çocuklaştırıyor. Hepimiz sonumuzun ölüm olacağını bildiğimiz halde dünya işleriyle uğraşıyoruz. Ölüm ensemizde her an biraz daha yaklaşıyor. Sevdiklerimizi acımasızca elimizden alırken sırasını yenilerine bırakıyor.
Ormanlık alanda spor yaparken bunları düşünüyordum. Kafam karmakarışık olmuştu. Ne düşüneceğimi şaşırmış durumdaydım. Babamla bugünki tartışmamızdan sonra ölüm daha farklı bir boyuta gelmişti zihnimde. Korkuyor muydum ölümden?
Olduğum yerde kalıp derin bir soluk aldım. Beynim eror veriyordu artık. Çantamı sırtımdan indirip büyük bir ağacın altına oturdum. Çantamdan bir kitap ve su şişesini çıkardıktan sonra sırtımı ağacın gövdesine yasladım. Suyumu içtikten sonra çantamın içine tekrar koydum ve elime kitabımı tekrar aldım. Biraz kitap okumak iyi olabilirdi. Kafayı toplamaya ihtiyacım vardı.Kitabı ayracının olduğu yerden açtım ve ayracı yere koydum. Kafamı ağaca yaslayıp bugün babamla olan tartısmamızı düşündüm.
-bir kaç saat önce-
Hızla odamdan çıkıp keyifle mutfağa gitmek için merdivenlerden aşağı iniyordum. Bir yandan şarkı mırıldanıyor bir yandanda saçma sapan dans hareketleri yapıyordum. Aslında bu kadar mutlu olmamam gerekirdi. Sonuçta pazartesiydi bugün. Hepimiz biliriz pazartesi sendromlarını. Mutfağa girip kahvaltı
masasında oturan annem ve babama baktım. İkiside gergine benziyordu. Hadi ama ben bugün mutlu olacaktım
"Yine ne oldu. Yolunda gitmeyen bir şey mi var?" masaya oturup çatalımı salatalığa batırdım. Babam sandalyesinde biraz hareket edip ciddi bir yüz ifadesiyle gözlerime baktı.
"Bak kızım biliyorsun dedenden kalan ve hakkıma düşen bir çok şirket ve arsa var." evet! Babam hiç bir zaman o şirketlerde çalışmak, başına gecmek istememişti. Kendi işinden memnun olduğunu şirket yönetmenin ona göre olmadığını söylüyordu. Tabi bazılarının muhasebeciliğini de yapıyordu. Babam devam etmek için tekrar kafasını kalırdı.
"Abin Almanyada gayet iyi bir düzen kurdu benim hiç bir mirasımı kabul etmiyor. Kendi parasını kendi kazanmak istiyor anlayacağın. Ama tabi ki bu yaşınıza kadar her ikinizinde banka hesabına düzenli olarak para yatırıyordum. Abin sadece onu kabul ettiğini söyledi. Bu yüzden bütün mirasım sana kalacak."
Derin bir nefes alıp çatalımı tabağımın kenarına koydum.
"Baba bana bunları neden anlatıyorsun anlamıyorum."
Babam derin bir nefes alıp sandalyesinde arkaya yaslandı.
"Bak biliyorum bunu söylememi sevmiyorsun ama eğer ben ölürsem mirasımı esirgeme yurtlarına, sevgi kurumlarına, hastanelere bağışlamanı istiyorum. Banka hesabında zaten yüklü bir miktar var onun sana yeteceğini düşünüyorum."
Sinirle ayağa kalkıp babama bağırdım.
"Hayır!! Sen ölmeyeceksin!! Hem neden öleceksin ki böyle konuşmandan nefret ediyorum!"
Sinirle ayaklarımı yere vurarak odama çıktım. Üzerime giyindiğim okul formamı çıkarıp eşofmanlarımı giyindim. Bu halde okula gidemezdim. Ağlayıp kendimi boşaltmaya ihtiyacım vardı.

-Günümüz-
Gözlerimi açıp gözyaşlarımı sildim. Gerçekten ölümden korktuğumu yeni anlamıştım.
Ani bir patlama sesiyle yerimde sıçrayarak gözlerimi etrafta gezdirdim. Kalbim çoktan ritmini değiştirmişti bile. Elimdeki kitabı yere koyup ayağa kalktım ağaçlarla çevrili alanda benden başka kimseyi görememiştim. Bir patlama sesi daha duyduğumda telaşla çantamı yerden alıp ormanın içinde yürümeye başladım. Korku tüm bedenimi sarmış seri adımlarla ilerliyordum. Belki bir avcının tüfeğinden gelen sesdir diye düşünürken ilerde küçük bir klube görünce sesin ordan geldiğini anlamıştım. Korkak adımlarla oraya ilerlerken eşofmanımın cebinde telefonumun tirtremesiyle bir ağacın yanına geçip telefonuma baktım. Arayan annemdi. Şuan onunla konuşacak bir zaman değildi. Telenumu avucumun içinde sıkarken eve doğru ilerlemeye başladım. Yaklaştıkca içeriden bağırma seslerinin arttığıni anlayabiliyordum. Ya da ben yaklaştıkca ses daha netleştiği için böyle düşünuyordum. Evin önüne yaklaştıgımda camdan gözükmemek için pek yaklaşmıyordum. Camın kenarından içeriye bakarken sandalyede ellleri bağli bir adam gördüm. Korku,heyecan,telaş... Vücudum her türlü duygu hormonlarını salgılıyordu. Adamın kafasında torba geçiriliydi ve arkası bana dönük bir şekilde sandalyeye bağlı oturuyordu. Bir kaç dakika ne yapacağımı bilemez bir şekilde öylece kaldım. İçimde tarif edemediğim bir duygu vardı. Korkudan daha farklı, anlam veremediğim bir duygu. Kötü bir şey olacağını düşündüğümde içimde oluşan o duygudan daha değişik belki biraz daha ağır. Odanın kapısının açılmasıyla kendimi pencerden geriye doğru çekip sırtımı evin duvarına yasladım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Biraz sonra camdan bakmaya devam ettiğimde sırtı yine bana dönük durmuş genç olduğunu düşündüğüm biri vardı. Sandalyedeki adamın arkasına geçmiş elindeki silahı adamın ensesine dayamıştı. Oraya gidemezdim. Bu çok tehlikeliydi oraya girersem sağ çıkamayacağımı tahmin etmek çok zor değildi. Elimde sıkmaya devam ettiğim telefonuma baktım. Bunu video çekersem direk polise gidip şikayet edebilirdim. Polisi de arayabilirdim ama buranın yerini tam olarak bilmiyordum zaten konuşabileceğimi de sanmıyordum. En ufak bir sesde yakalanabilirdim. Evin önünde bir çok adam
vardı. Elimdeki telefonu cama yaklaştırıp videoyu başlattım. Perdeden dolayı pek bir şey görünmesede yetiyordu. İçerideki genç adam,adama bir şeyler söylüyordu. Korkudan bütün algılarım atakdaydı. Biraz daha zaman geçtikten sonra adam elindeki silahın tetiğini çekti ve silah patladı. Korkuyla ağzımdan çıkan hıçkırık sesiyle telaşa kapılıp ayağımın altındaki demir kovayı devirmiştim. İçerideki gencin yüzü perdeden dolayı pek görünmüyordu ama beni fark etmişti elimdeki telefon refleksle yere inerken genç adamın haykırışını duydum.
"Yakalayın onu!!!"
Koşarak oradan uzaklaşmaya başladım iki adam çoktan peşime takılmıştı bile. Derin derin nefesler alıyor saklanacak yer arıyordum. Tabi bu ne kadar mümkün tartışılırdı. Hadi ama!! bugün ölümü yeterince düşünmüştüm zaten. Bu kadar erken miydi! Hızla koşmaya devam ederken adamlarla aramı açabilmiştim. Arada dönüp arkama bakıyor yakınlığımızı ölçüyordum. İlerde ana yola çıkan yolu görünce daha hızla koşdum. Yola çıkıp araba geçmeyen yola baktım. Buraya kadardı sanırım. Yavaş yavaş gözlerim buğulanırken bir damla çoktan yüzümde süzülmeye başlamıştı bile. Filmlerde böyle olmuyordu ama!! Şuan bir taksinin gelip önümde durması gerekirdi. Adamlar daha çok yaklaşmışken tekrar yolun kenarında koşmaya başladım. Yanımdan geçen gri arabaya yalvaran gözlerle bakıp elimle durmasını işaret ettim. Tabiki durmamıştı. Sinirle ayağımı yere vururken önüme döndüm ve araba geri geri geliyordu. Buruk bir gülümseme yüzümde yerini almıştı. Araba önümde dururken adam camı açıp binmem için işaret verirken zaman kaybetmeden arka koltuğa hızla yerleştim. Araba hızla hareket ederken adamlar arkamdan öylece bakıyordu. Adamlar gözden kaybolana kadar arkama baktım. Nihayet gözden kaybolduklarında önüme dönüp titrek bir nefes verdim. Dikiz aynasından bana bakan adama bakıp teşekkür ettim. Adam gözlerini yola çevirirken ucuz atlattığımı düşünmüştüm. Kalbim hala hızla atıyordu. Elimi göğsüme getirip gözlerimi kapattım. Bir süre öyle bekledikten sonra kafamı kaldırıp adama baktım.
"Sanırım beni meydanda indirseniz iyi olacak" adam sol elini çenesine getirip sakalını kaşıdıktan sonra sakince kafasını salladı. Araba durunca tekrar teşekkür edip arabadan indim. Araba önümden geçerken arkasından baktım. Neyden kaçtığımı sormamıştı. Aslında bu işime gelmişti. Telefonumu ne zaman cebime koyduğumu hatırlamıyordum bile. Telefonum titrerken cebimden çıkardım ve ekranı sağa kaydırdım.
"Niye cevap vermiyorsun telefonlarıma"
"Anne tamam yoldayım geliyorum."
Telefonu kapatıp cebime koyduktan sonra yürümeye başladım. Bir taksi durdurup evimin adresini verdim. Kafamı cama yaslayıp yavaş yavaş yağan yağmuru seyetmeye başladım. Yaklaşık 20 dakikadan sonra evin önüne gelmiştik. Taksinin parasını ödeyip hızlı adımlarla eve yürüdüm zile basıp kapının açılmasını bekledim annem kapıyı sinirle açtığında gözlerini kocaman açmış sinirle bana bakiyordu
"Nerdesin sen sabahtan beri sana ulaşmaya çalışıyorum"
Annemin sorusuna cevap vermeden yukari odama çıkmaya başladım.
"Nehir sana diyorum bana cevap ver"
Annemi tekrar umursamayıp odama girdim. Sinirle kapıyı çarpıp çantamı hızla yatağa atıp banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından üstümü giyindim. Aşağıdan annemin bağırışlarıyla irkilip hızla aşağı indim. Annem oturma odasinda yere çökmüş 'hayır' diyerek sayıklıyordu. Kapının eşiğinde durup korkuyla gözlerimi açıp olanları anlamaya çalıştım.
"Hayır, hayır benim kocam ölemez"
Bu sözlerden sonra beynim işlevini kaybetmiş gibi olduğum yere çöktüm. Hiç bir tepki veremedim. Boğazımdaki yumru yutkunsam geçecekmis gibi hissettiriyordu ama yutkunamıyordum bile. Gözlerimi anneme odakladım. Evimizdeki çalışan Ayşen abla annemi sakinleştirmeye çalışıyordu. Ard arda iki kere yutkunduktan sonra göz yaşlarım özgürlüğünü ilan etmişti bile. Bu kadarı fazlaydı ama. Ölümü ilk defa bugün çok fazla düşünmüştüm. Ve ölüm ilk defa bu kadar çok yakmıştı canımı.

Hayat NotamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin