--
Gözyaşlarım usulca dinerken, oturduğum soğuk zeminden kalkmadım. Vücudum biraz olsun sakinleşmişti. En azından rahat nefes alıyordum. Bu bile iyi hissettiriyordu. Uzattığım bacaklarım ağrımaya başlayınca kıpırdandım. Dizlerimi kendime çekip gözlerimi kapattım. İçine çakıldığım bataklıktan çıkmayı düşündüm.
Oh Sehun benim bataklığımdı. Ondan uzaklaşmaya çalıştıkça, çırpındıkça beni daha dibe çekip kendine hapsediyordu. Ruhumu tüm çamuruyla kaplıyor, temizlememe izin vermiyordu. Baekhyun onun güneşiydi ve ben... Ben o güneşin altında kavruluyordum. Üzerimdeki çamurlar üzerimde kuruyor, tenimden çıkmıyordu.
Yanağımda hissettiğim ıslaklık ile elimi yüzüme götürdüm. İçimde biriken tüm acı, tüm kederim gözyaşlarıma karışmıştı. O kadar akıtmama rağmen içimden halâ gitmemişlerdi.
"Luhan? " Duyduğum sesle hemen yerimden kalktım. Chanyeol banyo kapısını tıklatıyordu. Sesim çıkmadığı için hafifçe yutkundum.
"Geliyorum hyung." Sesimi canlı tutmaya çalışıp yavaşça konuştum. Ama zaten o kadar dikkatli olsaydı eğer, iki ay boyunca yavaş yavaş yok olduğumu anlardı.
"Pekâlâ, iyisin değil mi? " Kapının altını karartan gölgesini görüyordum. Birilerinin benim için endişe etmesi mutlu hissettirmesi gerekirken, neden mutlu olamıyordum? İki ay bana mutlu olmayı unutturmuş muydu?
"İyiyim hyung, geliyorum."
İyi değilim hyung, ruhum çiziklerle dolu. Beni ayakta tutan tek şey yapıştırdığım yara bandı. Ve onlarda düşerse ben ne yapacağım?
"Yemek hazır." Bunu dedikten sonra kapının önündeki karanlık gitmişti. Kulaklarıma dolan kapının kapanma sesi ile, titreyen dizlerimi ayakta tutmak için lavaboya tutundum.
Başımı kaldırıp karşımdaki bedene baktım... Nefret ettiğim bedene. Gözlerim kan çanağına dönmüş, sol yanağım alacalı bir kırmızı olmuştu. Moraracağına emindim.
Halâ açık olan suya baktım ve elimi uzatıp avcumu dondurmasına izin verdim. Su kadar temiz olmak isterdim ancak Oh Sehun buna izin vermiyordu.
Bana bedenen dokunmamış olabilirdi ama psikolojik olarak...Ruhum enkazdı. Yerle bir olmuştu. Ama halâ bir şekilde ayaktaydım.
Buruk bir şekilde gülümsedim ve avcumdaki soğuk suyu yüzüme çarptım. Yanağım suyun etkiyle başta yanarken, sonlara doğru bu his geçmişti. Sağda duran havluyu aldım ve yüzünü kuruladım.
Beyaz dolabı açtım ve ihtiyacım olan kutuyu aldım. Kapatıcıdan bir miktar alıp sol yanağıma yaydım. Tenimle kamufle olana kadar devam ettim. Görüntüden memnun olunca geriye çekildim. Dikkatli bakılmadığı sürece belli olmuyordu.
Artık yüzümden düşmeyen mutluluk maskemi dikkatle aldım ve taktım. Aynanın karşısında gülümserken, gözlerim acı çığlıkları atıyor gibiydi. Kimse o sessiz çığlıkları duymuyordu, ben bile kulaklarımı kapatmıştım. Arkamı döndüm ve ışığı kapattım.
Suyu da kapatıp banyodan çıktım ve odama geçtim. Parkenin üzerinde çıkan adım seslerim eşliğinde odamın kapısını açtım. Merdivenden inerken aldığım yemek kokusu ile midem bulandı. İştahım kalmamıştı, her şey uzak duruyordu.
Yemek masasına baktım ve gözüm ilk onu buldu. Baekhyun'un karşısındaki sandalyede oturuyor ve onun anlattığı bir şeye gülüyordu. Onun kahkaha sesi, benim ölümümün sesi gibiydi. Hergün bunu görmekten yorulmuştum ama gidecek gücüm ya da cesaretim yoktu.
"Gel hadi Luhan." Baekhyun tatlı bir ses tonuyla konuştuğunda, Sehun varlığımı yeni fark etmiş olacak ki bana döndü. Az önceki gülümsemesi yerini soğuk bir ifadeye bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BETRAYAL |HUNHAN|
FanfictionAlışmalıydım... Benim kalbimden kış, gözlerimden sonbahar asla eksik olmayacaktı. Gözlerimde dolaşan bulutlar yağmur olacak, gözyaşlarım bereket değil çoraklık getirecekti yüreğime. Ruhum kalbimin tipisine kapılıp oradan orada savrulacaktı. Kış gibi...