---
Sehun beni bir kez daha şaşırtmıştı. Bu sabah gitmemişti ve hâlâ uyuyordu. Normalde asla bu saate kadar uyumadığını bildiğim için endişelenmeme engel olamadım. Yavaşça başımı onun göğsünden kaldırdım ve bakmaya bile korktuğum yüzünü izledim. Hâlâ aynı şekildeydik ve muhtemelen onun beli çok ağrıyacaktı...Onun göğsünde dinlenen elimi yukarıya doğru çıkardım ve bir süre öylece bekledim. Ona dokunacak kadar cesaretim var mıydı? Bu sorunun cevabını onun teniyle buluşan parmaklarım vermişti. Hafif çıkmaya başlamış sakallarına dokundum ve elimi huylandırmasını izledim. Gülümsemek istiyordum ama artık korkuyordum. Her gülümsediğimde, o mutluluğumu yok etmek için elinden geleni yapıyordu.
Dizlerinin üzerinden usulca indim ve yatağımın üzerindeki küçük battaniyemi onun üzerine bıraktım. Yüzümde artık engellemeye gücümün yetmediği gülümsememle odadan çıktım. Bugün bir farklılık yaparak kahvaltıyı ben hazırlayacaktım. Hâlâ biraz hasta hissediyordum ama büyütülecek kadar değildi.
Çoraplarım, parke döşeli merdivenlerden indiğimde zeminde kaymama neden oluyordu ve bu inanılmaz hoşuma gidiyordu. Mutfağa kadar bunu yaparak gittiğimde, kıkırdadım ve birinin duyma ihtimalini hatırlayıp hemen sustum. Mutfağa indiğimde, pencereye yaklaşıp dışarıya doğru baktım. Kar artık o kadar az yağıyordu ki, belli bile olmuyordu. Hüzünlenmiştim çünkü karı ciddi manada seviyordum.
Bir bardak su alırken;izlendiğimi hissetmemle birlikte arkamı döndüm ve saçları halâ dağınık olan Sehun ile göz göze geldim. Sessizce mutfak masasına oturdu ve beni izlemeye başladı. Yanaklarım anında kızarmıştı, buna emindim. Derin bir nefes alıp sakinleşmeyi umdum. Ancak yüzümde hafif bir gülümseme asılı kalmıştı, gitmiyordu.
"Luhan..." Kısık sesini duyduğumda, ona doğru döndüm ve bana yaklaştığını gördüm. Heyecandan titreyen bacaklarıma destek çıkmak için, sağ kolumla tezgahtan yardım aldım.
Önümde durup, düz bir ifadeyle baktı ve elini yanağıma getirdi. Hafifçe okşadığında, gözlerim anında kapanmıştı ve vücudumu o yakıcı dokunuşlarıyla kendine esir etmişti.
"Luhan...Hemen umutlanıyorsun küçüğüm. Dün gece sadece sana yardım etmek zorundaydım." Gözlerimi açmadım ve arkamı dönüp dokunuşundan kurtuldum. Eğer gözlerimi açarsam kendimi durduramazdım ve ağlardım...
Kibar bir şekilde benden uzak dur demişti. Demiştim... Gülümsememeliydim. Her gülümsediğimde bir şey oluyordu ve ben ağlıyordum.
Halâ arkamda olduğunu, boynuma vuran sıcak nefesi sayesinde biliyordum. Ellerim zorlukla tezgahın kenarında beni ayakta tutmaya çalışıyordu. Boğazımı hafifçe temizledim ama ona doğru dönmeden konuştum.
"Sadece bugün." Tepkisini, mutfak penceresine yansıyan görüntüsünden izliyordum. Kısa bir şaşkınlık yaşamıştı.
Titreyen sesime rağmen, korkusuzca konuştum. Dudaklarını araladı. "Ne? "
"Sadece bugünlük bana gerçekten sevgilinmişim gibi davran. En azından bunu çok görme... Sadece bir gün."
Resmen yalvarıyordum. Tüm onurumu zaten ayaklar altına alalı çok olmuştu... Benim kaybedeceğim bir şey yoktu çünkü onu hiç kazanamamıştım ki.
"Kendini kandırmak mı istiyorsun? "
Sözlerini işitince acıyla tebessüm ettim. "Kendimi avutmak istiyorum."
Bir şey demeden başıyla onayladı. Bu kabul ettiği anlamına mı geliyordu? İçimde yeşeren sevinç hissiyle kendime sinirlendim. Bunu bile kabul ettiği için sevinecek kadar mı umutsuz biriydim? Hayır, ben bundan çok daha fazlasıydım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BETRAYAL |HUNHAN|
Fiksi PenggemarAlışmalıydım... Benim kalbimden kış, gözlerimden sonbahar asla eksik olmayacaktı. Gözlerimde dolaşan bulutlar yağmur olacak, gözyaşlarım bereket değil çoraklık getirecekti yüreğime. Ruhum kalbimin tipisine kapılıp oradan orada savrulacaktı. Kış gibi...