Nedendir bilmiyorum, ama her şey artık bana güzel olacakmış gibi geliyordu. Heyecandan kalbim yerinden çıkacaktı. Hem sinirli olup hemde bunun için heyecanlanmak çok garip bir duyguydu, tarif edemediğim bir duygu.
Derslerin en sıkıcısının en sıkıcısı : MATEMATİK!!
1,40 lık boyuyla baykuşa benzettiğimiz ama saygı duyduğumuz Sami Hoca giriyordu dersimize. Her 2 dakikada bir 'bakınız' diyen, dersi her an bayılacakmış gibi anlatan hocamızdır.Tabii onu kimse de dinlemiyordu, ben bile. Sarı bukleli saçlarıma doluyup duruyordum kalemimi. Ders geçmek bilmiyordu, bu yüzden heyecanım giderek alevleniyor ve bir ormanı yakacak büyüklüğe ulaşıyordu.
Sonunda zafer zilimiz çalmıştı ve bir an düşündüm "Acaba saklansam mı? Arkadaşa ne ihtiyacım olacak canım, ben böyle mutluyum ya!"
Ne kadar salakmışım!!
Burak beni kapıda bekliyordu, yanında yaklaşık olarak, evet evet, 4 kişi vardı. 2'si erkek 2'si kızdı. Erkeklerin adı Tolga ve Cenk, kızların adı Eda ve Yağmur'du.
Onların yanına gittiğimde bana o saf, klişe bakışlardan atmadı hiçbiri. Hepsi beni çok sıcak karşılamıştı. Birden içimde kelebekler uçuşmaya başladı, 2 türden kelebek...
Kızlardan en sevdiğim Eda'ydı. Kızla o kadar bağlandık ki en yakın arkadaşım kendisi. Durum iyice samimileştiğinde birbirimizle bütün sırlarımızı paylaşıyor, yemeklere kadar sevdiğimiz sevmediğimiz bütün şeyleri artık biliyorduk.
Erkeklerden en yakın olduğum kişi ise Tolga'ydı (Burak'ı saymıyorum). Çocuk çok tatlıydı, bir gülümsedi mi mutsuz olmak mümkün olmuyordu. Zamanla bu sevgi yerini aşka bırakmıştı.
Bunu ilk duyan tabiiki de Eda olmuştu. Şaşırmıştı, pek belli etmemeye çalışsa da (sonuçta onun en iyi arkadaşıyım) ben çok iyi anlayabiliyordum. Eda ile konuştuğumuz tek konu artık Tolga'ydı. Onun bundan sıkıldığını görsem bile aldırmadan devam ediyordum. Bir gün geldi ve dedim ki "Sence Tolga'ya açıklasam mı?"
Eda heyecanlanmıştı, yeni bir şey duydu ya. "Bana kalırsa söyle, hem denemekten ne çıkar ki!"Eda'ya hak veriyordum ve söylemeye karar vermiştim en sonunda!
Çıktım Tolga'nın karşısına ve ona olan aşkımı itiraf ettim. Tolga gülüyordu, neden bilmiyorum ama mutluluktan olmadığı kesindi. "Üzgünüm Ezgi, ben seni kız kardeşim olarak biliyorum, sen öyle düşünmüyor muydun?"Hödük! Yani yuh denilcek bir hödük, kütük, kalas artık ne haltsa!
Ben onu kardeşim olarak görseydim, ona bunu söyler miydim? Gözlerim dolmuştu, sakladım, sakladım, yeri geldi saklandım...
Okulun en kuytu köşesine gidip, kimsenin beni görmeyeceği bir yerde durup, delilercesine bağırarak ağlamak istiyordum.
Ben demiştim değil mi? Arkadaş ne işime yarayacak? En azından erkekler...
Yanımda Eda gibi bir dostum olduğuna şükretmeliyim bir bakıma.Eve gidince odamın kapısını kilitledim, kafamı yastığa gömdüm ve ağladım. Artık ağlamaktan gözlerimi açamaz oldum. Aynanın karşısına geçtim ve kendime baktım. Bu, bu neydi şimdi? Bana bunları yapan Tolga'ya olan sevdam mıydı? Bundan vazgeçmeliydim ve kendime yeni bir başlangıç çizmeliydim. Artık hayatımda Tolga olmasını istemiyordum. Birilerini önemsemek istemiyordum, bana Eda'm yetiyordu. Gözlerim kızarmış ve şişmişti, annemden gizli gizli sürdüğüm rimelim akmıştı gözümden, lavaboya yüzümü yıkamaya gittim, sabunu yüzüme daldırdım ve kremlerimden sürdüm. Yüzümden ağladığıma eser kalmamıştı ama içim yanıyordu.
Annemle güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra odama gidip giyeceklerimi kombinledim ve servisin gelmesini bekledim. Üzerimde ince bir kısakollu, belimde hırka ve altımda siyah bir pantalon vardı. Saçımı gelişigüzel toplamıştım. Çantama bir iki defter atmıştım o kadar. Okula geldiğimde bir daha Tolga'nın yüzüne nasıl bakacağımı düşünüyordum. Küçük olsam da bunlar ergenliğin getirdiği şeylerdi ne yapabilirdim? Herkes erkek peşinde koşuyor ve belkide bu yüzden arkadaş istemiyordum. Size söylüyorum, bu okulda ilk 3 (başarı anlamında) öğrencinin hayatlarının yarısı bunlardan ibaret. Yine sıkıcı bir fen dersinden çıktığımızda kapıda Burak'ı gördüm. Ve yanında da diğerlerini.
ilk defa artık tenefüse çıkmak istemiyordum. Tolga bana bakıyordu. Eda'yı alıp onların yanından ayrıldım. Burak arkamdan bağırdı "Nereye gidiyorsunuz?"
Arkamdan Eda'yı sürüklerken çocuklara bir şey demiş olmalı ki hemen gittiler. Kafeteryaya gitmek istedim. Ağlamak istedim. Her zaman yaptığım gibi...
Yanımıza Burak geldi ve "Ne oldu?" diye sordu. Ona her şeyi anlattım. Tolga'ya olan sevgimi anlattım. Burak gülümsedi ve"çok mutlu oldum bu harika!" dedi. "Eee neden ağladın sana bişey mi yaptı?"
Sustum hiç konuşasım yoktu, çünkü bana yaptığı şey tarif edilemiyordu. Yalan attım, en azından teselli olmuş olurdu, Burak da üzülmeyecekti. "Beni seviyormuş" Eda faltaşı gibi çıkardı gözlerini, ona susmasını işaret ettim. "Kızım bunun için mi ağlıyorsun bunda ne var ki?" dedi Burak. "İşte benimki de sebep" dedim güldüm geçtim. Bunun beni yaralamasına izin vermemeliydim. Bunu kendime yapmamalıydım, kendi kendime yıpranıyordum resmen. Tolga, Cenk ve Yağmur sonradan geldiler. Burak Tolga'ya bakıyordu, sonra konuşmak istediğini söyledi ve çekip gittiler. Bizde Eda ile kalktık. Eda bana sorup duruyordu ama cevap vermiyordum, "Kızım neden yalan söyledin?" Ne yapsaydım Eda, sen benim yerimde olsan böyle yapardın... "Eda sence ne yapsaydım, ya çocuk benim yüzümden boşu boşuna üzülecek ve hatta belkide Tolga'ya kızacak bile. Bunları hiç mi düşünmedin sen ya?"
Eda anlamıştı halimi, ama artık çok geçti. Tolga hızlıca bizim yanımıza geliyordu ve tam önümde durdu. "Sen Burak'a ne dedin lan? Çocuğa sana aşık olduğumu söylemişsin, ben sana ne dedim Ezgi, seni kardeş gibi görüyorum demedim mi? Ne yaptığını sanıyosun sen!!!!!" Ağlamaya başladım ama konuştum "Onun kalbi kırılmasın , o boşu boşuna üzülmesin diye tamam mı? Bilip bilmeden bana bağırabileceğini mi zannediyorsun, hangi hakla!! Bak Tolga, etrafımdakilerin bizim yüzümüzden üzüldüğünü görmek istemiyorum, çünkü değersiz olduğumu biliyorum ve bana hala neden değer veriyosunuz onu bile bilmiyorum ama Burak'a bir şey yapamazsın!!"
"işler sandığın gibi değil işte, ben ona değil o bana bir şey yaptı, güya seni "seviyorum" diye!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH
Short StoryNeden? Hayat neden böyle, adaletsiz... Sorun belki de bizden kaynaklanıyor. Herkesin içinde bir ışık, yetenek varken, utangaçlık siyah örtüyle örter üstünü. Sonsuz bir örtüdür ki zaten çıkması çok zordur. Bu örtü yüzünden insanın yaşadıkları, anlatı...