'''''' 7 ''''''

730 92 7
                                    

Bulut kolyesi dudaklarının arasında iken gelen maillerini kontrol ediyordu.
Açılan kapıyı, ardından karşısına oturan genci umursamadan maillerdeki adresleri ve telefon numaralarını kaydediyor, mailleri içeriğine göre listeliyordu.

"Gerizekalı kuzenim yemek yemeyi düşünmüyor musun? "

"Adresleri not almam lazım. Telefon numaralarını da öyle. Hepsini tek tek arayıp görgü tanıklarından o kişinin benim bulut adamım olup olmadığını teyit etmeliyim."

"Jongin kendine gel artık. Çoktan bir yıl oldu. O adamı bulacaksın diye fellik fellik geziniyorsun. Olmadık yerlere bile gittin.
Resmen seninle dalga geçiyor.  Seni gerçekten seviyor olsaydı, bir yıl boyunca ipe sapa gelmez yerlere kadar peşinden sürükler miydi? Seviyorsa da böyle sevginin amacı ne? Ya onu bulacağım diye gittiğin yerlerden birinde ölseydin? Bir adres geliyor, kafana esip gidiyorsun! Seni nerede bulacağız Jongin? Ölsen cesedini bile bulamayız. Vazgeç artık."

Başına başına inen sözlerin zihninde oluşturduğu sancıyı dindirmek adına şakaklarını ovdu. Bir yıldır başta kuzeni ve babası olmak üzere onun iyiliğini düşünen(!) pek çok tanıdığı ve yakınından benzer sözleri işitmişti: onu bulana kadar da devam edecek gibiydi.

Kuzenini kısık gözlerle süzdü.
O ise bakışlarını kendisine dikmiş sözlerini adeta zihnine çivilemeye çalışıyordu.
Dudakları aralandı.
Sevmeyen bilmez
diyecek oldu; sevenlerin de anlamayış oluşunu hatırlayınca güldü, vazgeçti.
Onu bilmeden..
Hayır hayır onu sevmeden. .
Bu dahi eksik ..
O sevmekte kendisi yok çünkü. .
Gökyüzü olmadan bulutları nereye koyabilirsiniz ki!?
Onu kendisininki gibi bir sevişle sevmeden kimse bu bekleyişi ve arayışı anlayamazdı.
Öyle ya toprak olan ne bilsindi bulutu!
Bağrına düşen yağmuru bilirdi ki, onu dahi bağrı çatlamadan arzu etmezdi.
Gökyüzü olmalısınız.
Size doğru yükselmeli küme küme bulutlar altı yönden .. Yükselmeli ve sizde yoğuşmalı.. Diğerleri buna yağmur diyecekken siz aşk diye kaybolacaksınız birbirinizde. Nihayetinde aşk denilen birbirinde kaybolmaktı.

Kuzeninin üzerine diktiği bakışları yakalayıp gözlerine taşıdı.
O olmazsa ben varım
diyen adamın gözlerinde dolandı.
Sınırlar gördü ötesine geçit bulamadığı.
Derinliğini sezgileyemiyordu.
Bu dahi diğerini ondan farklı kılıyordu.
Olmuyordu işte.
Kimse onun gibi olamıyordu.
Her şeyde ondan biraz olsa da hiçbir şey onun yerini alamıyordu.
Hiçbir sevda onun yokluğunu örtecek kadar büyümüyordu yüreğinde.
Tohum çatlasa da filiz vermiyordu.

Hayret!

Hayret ki diğeri nasıl da bilmişti kendisinin yüreğinde böylesine özel bir yer edineceğini!
Güldü.

Kuzeni hala gözlerini ona dikmiş vazgeçirmedeki ciddiyetini, ısrarcı bakışları ile bildirmeye çalışıyordu.

Güldü.

Oturduğu yerden kalkıp diğerine yaklaştı.
Omzunu sıkıp mırıldandı.

"Hadi yemeğe gidelim."

Odasından çıkıp koridorları geçerek ulaştıkları asansörde açılan kapılar ve kendisine çevrilen bakışlar. .
Bakışlardaki fısıltılar ..
Hepsini duyabiliyordu.

Kim başkanın oğlu bir adamla kafayı bozmuş.
Evet evet bir adamla.
Kadın değil adam.
Yıl olmuş, hâlâ onu arıyormuş.
Evet evet..
Şirketin 88. katından binlerce doları havaya savuran o adamı arıyormuş.
Adam sanki paraları değil onun aklını savurmuş.
Bir yıldır onu bulacağım diye başka ülkelere kadar peşinden yollanmış.
Belki de öyle biri yoktur.
Varis Kim hayal görmüştür.
Ama savrulan paralar gerçek.
Belki aklını oynatmış kendisi savurmuştur.
Ama kamera kayıtlarındaki genç adam gerçek.
Belki adam ölmüştür çoktan.
Ama hala haberleri geliyormuş.
Belki Varis Kim'den para koparmaya çalışıyorlardır.
Ama Varis Kim, onu görene minnet dolu teşekkürden başka bir şey vermiyormuş.
Yazık adama.
Bahtı karaymış.
Ne bahtı karası!
İnat ! Hepsi bu.
Babasına inat ediyor, onun istediği kişi ile evlenmemek için.
Bu zenginler parayı bulmuş ama dert diye kendine yeni oyunlar da bulmuş.
İstese ona kimler kimler kızını verir.
Adam hem yakışıklı hem zengin hem de filinta  gibi.
Adalet mi ki her şeyin onda toplanması! ?
Aklı yok ya işte!
Düşmüş bulut dediği bir adamın peşine.
Yazık!
Babasına yazık!
Ona da müstehaktır!
Gül gibi karısını elin iki sözü ile boşamış, sefalete itmiş, yıllarca evladının yüzünü göstermemiş.
İşte karısından köşe bucak kaçırdığı evladının hâli.
Kadın da ölüp gitmiş kahrından.
Anne sonuçta.
Evlat hasreti kanser etmiş gelinciği.
Âh yerde kalmaz.
Kalmamış işte.
Baksana oğlanın hâline.

Saniyeler süren asansör yolculuğunda bakışlardaki bunca fısıltı ile kafayı gerçekten oynatacak gibi olunca
'Yeteeeer'
Diye bağırdı.
Bakışlardaki dedikodu susmuştu.
Ama delirdiğinde hem fikir oldukları konuşuluyordu bu defa da o gözlerde.

Dayanamadı.
Bu kadar yargı umutsuzluğa gelgitler savuran kalbine fazlaydı.
Asansörün durduğu herhangi bir katta indi.
Merdivenlerden yukarı basamakları ikişer üçer adımlarken ardından koşturan kuzenini duyacak halde değildi.
88. Kata ulaştı.
Hızlı adımlarla ikisi için ihtimallerin savrulduğu trabzanlara asılıp yükseldi.
Bir yıl önce binlerce yeşil banknotun sallandığı boşlukta şimdi ruhu vardı, az gerisinde de hâlâ trabzanlara tutunan bedeni.

"Yeteeeeer"

Haykıra bildiği kadar haykırdı.

" Yeteeeeer."

Yüreği boşalmıyordu.
Sevdadan çok özlemi yer etmiş ki yüreğine hafiflemiyordu bunca haykırışlara rağmen.
Özlem ağır şeydi işte.
Hacmi aşktan fazlaydı.
Ama aşka dahildi.

Haykırsa olmuyor ..
Ağlasa sönmüyor..
Sussa dahi dinmiyordu..
Bir yıl. .
Tam tamına değil. .
Daha fazlası. .
Ama küsüratsız bir yıl..
Kendisini aşka salıkvermiş gitmişti
geleceğim diye.
Bir yıl. .
Dünya Güneşin cazibesindeki seyrini bir kez tamamlamış, yenisine başlamıştı.
Rahme düşmemiş olanlar bile doğmuştu.
Dünyada nefesler azalmış, nefesler çoğalmıştı.
Doğanlar yürümeye başlamıştı.
Kimi kanserlere tedavi bulunmuştu.
Ülkelerinde yeni başkan seçilmişti.
Savurduğu o dolarlar  nice iniş çıkışlar yapmıştı piyasada.
Seulde nice yeni mağazalar açılmış, nicesi de iflas etmişti.
Ama dünyada ekonominin yularını tutanlar hala değişmemişti.
Dünya haritasında  hala sömüren , sömürülen sınırları çiziliyordu.
Sakalları daha belirgindi.
Sol yanağında kapatıcı kullanmak zorunda kaldığı bir sivilce izi vardı artık.
Annesinin adına diktiği fidan, altında ikisini ağırlayacak kadar gölge edinmişti.
Ama o hâlâ yoktu.
Bir kuraklık vurmuştu ki her geçen gün umudunun bir dalı daha soluyordu.
Bir burcu daha düşüyordu.
Düşen burçları ayrılığa karşı sevdanın savunmasını kırıyordu.
Korkuyordu.
Çünkü ilk defa böylesine seviyordu.
Çünkü ilk defa seviyordu.

~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~•~

Yessı minnadesu 😊

Sağ köşenin orta yerinden kucak dolusu Jagiya'lar efenim 😊

Bu fic.in finalini hazırladım.
Ova, genel  tabir ile özel bölüm olmayacak çünkü mini fic sayılır.
Yani finali yakındır.
Uzun yani yirmi bölüm fazlasına ova yazıyorum.
O da kurguya göre.

Yeni bölümlerde görüşmek üzere 😉

Jane minna 😊

Jagiya kalınız efem 😈

Muhtemel Aşk : Kader Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin