2.BÖLÜM
Ön Okuma
Odada yalnız birkaç dakika geçirdikten sonra yoğun yabancı varlığının boşluğuna düşmüş, az da olsa kendime gelebilmiştim. Garipti ki bu boşluğun huzursuz edici bir yanı vardı. Şu anda hissettiğim hiçbir şeyi anlamlandıramıyordum bu yüzden şimdilik zihnimde hareketlenen tüm o düşünceleri rahat bırakacaktım. Canan Hanım'la konuşmalıydım. Ama önce işlerimi halledecektim.
Üzerimdeki havludan kurtuldum ve kıyafetlerimi giydim. Rahat, siyah bir ev taytı, onun üzerine ise beyaz, kalın ilmikler atılmış yumuşacık beyaz bir kazak.
Ellerim ve ayaklarım üşürdü benim. Ayaklarıma şu pofuduk ev ayakkabıları diye adlandırdıkları şeyden giydim. Çok şirin iki tane kuzu kafasıydılar. Onlara bakmak bile ayaklarımı sıcacık yaptığından ne kadar komik ve çocukça göründüğünü umursamıyordum; seviyordum ve giyiyordum sadece.
Gündelik rutinlerden birini hallettikten sonra tamamen sakinleşmiştim. Bu odada kalmak konusundaki kararım oldukça kesindi bu yüzden önce bu odaya yerleşecektim, sonra Canan Hanım'la görüşecektim. Üstelik önümde birkaç problem daha vardı... Birincisi, okuluma ulaşım sağlayabileceğim ve kontenjanında boşluk kalmış tek yurt burasıydı. Bütün yurtları araştırmıştım fakat okul dönemi çoktan başladığı ve ikinci yarısında olduğumuz için hepsi tıka basa doluydu. Burada ise sadece bir kişilik bir açık kalmıştı, böylelikle elimde seçeneklerle gelmemiştim.
Hem... Eğer önümde kocaman bir sorunla babamı ararsam buraya gelirken altına imza attığım tüm o sözler bir anda anlamını kaybedecek, yaşayacağım sorunları tek başıma halledebileceğime olan, zaten çok büyük zorluklarla inşa ettiğim ve pek de dengede olmayan inançları yıkılacaktı. Onları arayıp bir sorunum var demek istemiyordum. Onları arayıp her şey güzel ve normal demek istiyordum.
Ellerimi birbirine çarptım ve kazağımın kolunu dirseğime doğru sıvadım. Beni daha da büyük bir panik bataklığına sürükleyeceğini bildiğim düşünceleri bıraktım ve işe koyulup bavuluma yöneldim.
Bavulumun kapağını açtığımda ilk çıkardığım şey en üste yerleştirdiğim kitaplarımdı. Yanımda asla tekrar tekrar okumaktan bıkmayacağım, kelimelerin arasına her dalışımda bana başka bir hissi keşfettiren, en sevdiğim kitaplarımı getirmiştim ve en üste koyma sebebim ise ilk önce onları çıkarmak ve yerleştirmek isteyeceğimi bilmemdi. Çünkü bir insan bir kelimeye bağlanıyorsa o kelimede kendini bulduğundandı. Bu yüzden bazı insanlar yer altı edebiyatı altında akıp giden cümleleri severlerdi. Kendi hayatlarının diğer hayatların daha altında olduğunu, yerin altına gömüldüğünü düşündüklerinden. Ya da bazı insanlar bu yüzden her kitap alışlarında ellerini romantik kategorisinin rafına uzatırlardı. Hayallerini romantik bir ilişki ve bu ilişkinin doldurduğu bir hayat süslediği için.
Ben de bu yüzden odayı ilk önce kendi benimsediklerimle doldurmak istiyordum. Eğer kendi ayak izlerimi takip edeceğim bir hayata başlamak istiyorsam bu hayatın başlayacağı bu odaya ilk önce benliğimi yerleştirmeliydim.
Kitaplarımı teker teker bavuldan çıkarıp pencerenin önünde duran masanın üzerindeki raf bölümüne yerleştirdim. O an fark ettim ki yanımda her türden kitap getirmiştim; daha doğrusu her türden bir tane seçmişim gibi bir düzen tutturmuştum. Hiçbir zaman tek bir türe bağlı bir okur olamamıştım. Romantik kitapları okurken içi kıpır kıpır olan, ama eline yer altı edebiyatı aldığında acının salt halini hissedebilen biri olmuştum. Bu sanırım hayatın her yönünü bilme isteğimden kaynaklı bir şeydi. Nasıl ki hayatımızın her gününde aynı ruh halini taşımıyorsak okuduğumuz her kitabın da aynı ruh halini bize vermesini bekleyemezdik bence.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına ve Yaprak | WATR Watty '14 En İyi Teen Fiction Hikayesi
Teen Fiction✤ Fırtına mı daha sert eserse yaprağı düşürür? Yoksa yaprak mı daha güçlü tutunursa fırtınayı yıldırır? Başını suratıma eğdi ve lafına devam etti. "Bende sana ilgi çekici şeyler gösterebilirim." dudaklarıma doğru fısıldadı kelimelerini. Sıcak ne...