Chapter Four
Şu an kendimi şu meşhur Türk dizisinde gibi hissediyordum; Cennet Mahallesi.
Bir dakika! Yaptığım bu benzetmeden sonra aklıma bir şey geldi...Flashback
Ateş saçan gözlerim, yavşak adamın sırıtışını bulduğunda 'bittin sen oğlum' diyordum içten içe. Bu yavşağa dersini vermek üzere, fazla uzatmadan elimdeki çiçeklerle adama girişmeye başladım. Herif ise afallamıştı sanırım bu tepkimden dolayı. E, tabii afallayacak. Ben senin bildiğin o basit kızlardan değilim oğlum! Aslına bakarsan... Ben bir kız bile değilim...
Yine de, dünyadaki rolüm bir kadın olmaktı ve iffetimi korumak için adamı dövmeliydim. Ki çok da güzel dövüyordum bence.
Artık adamın afallaması geçmiş, kaçmaya başlamıştı. Ben de onu kovalarken gördüğüm bir tabela dikkatimi çekmişti... Cennet Mahallesi
Flashback Son
Sanırım bu da, şu anki hâlimi o diziye benzetmek için ikinci bir nedendi. Asıl neden şuydu ki, şu an bir karakolda komiserin önündeydik ve hesap vermeye çalışıyorduk.
"Komiserim bu kadından şikayetçiyim, bana şiddet uyguladı!" dediğinde şaşkınlıkla yavşağa döndüm. Dövmüştüm evet ama bunu bana yavşamadan önce düşünecekti!
"Asıl ben ondan şikayetçiyim komiserim! Beni taciz etti!"
Bu dediğim de onu şaşırtmış olacaktı, sanırım. Birkaç saniye gözleri kocaman bir şekilde kaldı. Yaptığını taciz olarak nitelendiremeyecek kadar deneyimli bir playboydu belki de. Hemen sonra kendisini toparlayıp itirazlara başladı. Ben de az değildim ama, o konuştukça daha çok bağırıyor ve sesini bastırmaya çalışıyordum.
Dostum...Şu karmaşa bile o diziye benziyorken, karakterlerin içeri damlaması an meselesi olabilirdi...İnsan düşünmeden edemiyor, Pembe neredesin kanka?
Bu arada komiser bizden ciddi anlamda bıkmış gibiydi. Ben ve sapığımın sesinden bile daha yüksek bir sesle bağırdı, "Yeter!" İkimiz durmuş ona bakıyorken, o bizi muhatap almadan memurlardan birine döndü.
"Evladım at şunları nezarete."
Bu cümleyle birlikte, Cennet Mahallesi dizi setine düştüğüme emin olmuştum.
♧♧♧
Kaç saat geçti, bilmiyorum. Ama cidden bunalmıştım. Üstelik yalnız olmadığım nezarette, bir kadın vardı ve bana cins cins bakıyordu.
"Şşşt güzelim," dediğinde bir an üstüme alınmadım. Sonra burada bir kadın olarak görüldüğümü hatırlayınca ister istemez kadına baktım. Bakmaz olaydım.
Kadın bana göz kırpıyor ve imalı imalı bakıyordu. "Senin gibi fıstıklar buraya pek düşmez ama senin düştüğün iyi olmuş." Yine göz kırptı. Sanırsın hırsız polis oynuyoruz.
Aniden ayağa kalktığında, sanki az önceki düşüncemi duymuş da beni dövecekmişçesine gerilmiştim. Ancak o yanıma gelip bir kağıt tutuşturdu elime. Anlamayarak kağıda baktım. Birtakım rakamlar vardı. Acaba...Az önce cidden duydu da, beni öldüreceği tarihi falan mı yazdı buraya? Bu düşünceyle iyice gerildim. "B-bu n-nedir...abla?" Az önce sorduğum soru, ağzımdan tiz bir sesle çıkınca ben bile iyi bir kadın olabileceğimi düşünmüştüm aslında.
"Telefon numaram," Yamuk bir gülüşle yanıtladı. "Hem...abla deme lâzım olur." Bir kez daha göz kırptı.
Bir saniye... Şimdi anlıyorum... Bu kadın bir lezbiyendi ve baştan beri bana yavşıyordu... Ah benim masum zihnim... Ah benim masum , naçizane vücudum... Ah ben- Bu kadar ağıt yeter. Ama hakikaten, bu dünya neden sapıklarla dolu? Ya da belki de ben çok çekici olduğum içindir. Evet, evet ikinci seçenek.
Elimdeki kağıda ve sonra kadına baktım. Sonra yine kağıda bakıp yutkundum. Birisi beni kurtarmazsa, kadına sevgili organımı gösterip 'Ben erkeğim ulan!' diye bağırabilirdim. Sanırım bunu yapmamı kimse istemez. Ve, merak edenler için...Evet şeyimi kesmediler. Ben ısrar ettim kesmemeleri için. Canım anneciğim, Kraliçe Hwang da bana kıyamadı tabii. Sonuç olarak şu an kainatın en garip kadınıyım. Hem göğüslerim hem şeyim var.
Ben düşünceden düşünceye kopup giderken adımın söylendiğini fark etmemiştim. Polis memuru, bu kez sinirli bir tonda söylediğinde, ayılıp ona baktım. Açık kapı ve yaptığı el işaretleriyle, benim için çıkma vakti geldiğini anlatıyordu.
Tehlikeli olaylar yaşanmasına sebebiyet vermeyeceğim için sevinçle çıkarken arkamda duyduğum ses sevincimin azalmasına neden oldu.
"Ara beni yavrum!" Sapık kadın bunu söylediğinde gözlerimi devirdim. Bir kadın nasıl bu kadar kıro olabilirdi? Ben, erkeksi Luhan dahi ondan daha kibar , romantik ve narindim. Dim. Dim. Artık erkeksi değilim. Kibar ve narin bir kadınım... Allah'ım ben nerelere gideyim?!
Kendi kendimin moralini usta bir yetenekle bozmama rağmen komiserin önünde oturan kişiyi görünce gülümseyebildim. Arkası dönüktü ama o kişinin Do Kyungsoo olduğunu anlamak zor değildi. Kahramanım! Beni kurtarmaya gelmiş!
Fakat yüzünü bana dönünce yanıldığımı fark ettim. O...SatanSoo'ydu! Gülümsemem bununla sönmüştü. Kyungsoo eve döndüğümüzde bana epey kötü davranacaktı sanırım...Ürkütmüştü bu da beni hâliyle.
Birden bana yaklaştı ve sarıldı. Yani insanlar dışarıdan görse sarıldığını zannederdi. Sarılma bahanesiyle, çaktırmadan saçımı çekiyordu. "Ah benim canım(!) kardeşim...Ne belalar almışsın başımıza..."
Başımıza??? Buradaki tek başına bela alan benim, diye düşünüyordum ki bir erkek sesi duyuldu. Esmer bir çocuktu ve yakışıklıydı.
"Şey...Kyungsoo-ssi...Gecenin bu vaktinde evinize yürüyerek dönmeyin...Yani...Uzaktır eviniz, bu saatte taksi falan da bulamazsınız..."
Centilmen bir erkeğe benziyordu, hoşuma gitmişti. Benim bile hoşuma gitmişken Kyungsoo bayağı etkilenmiştir diye düşünüyordum ki, hayır. Yüzüne bakınca hâlâ kötü kötü baktığını fark ettim.
"Gerek yok, Jongin." Soğukça söyledi.
Bense bu sırada Jongin'in kim olduğu ve bir anda nereden çıktığı sorularını daha yeni aklıma getirebilmiştim. Kyungsoo'ya bu soruları sorsam da herhangi bir cevap alamadım. Jongin'e öldürücü bakışlar atmakla meşguldü beyefendi.
Jongin ise üzülmüş gibiydi. Ama pes etmek de istemiyordu. Bu pes etmeme isteği çok yoğun olduğundan, burcum sayesinde anlamıştım öyle olduğunu. Bambie burcu olunca...
"Lütfen"ler yerini "Aaa hayatta yürütmem sizi"lere bırakırken Kyungsoo sonunda pes etti. Oysaki ben, 'Hayatta yürütmezsen bizi, öldür de yürüt' diyecek sanıyordum.
Sonunda karakoldan çıkıp arabaya bindiğimizde, arabanın içinde bir kişinin daha olduğunu fark etmem birkaç dakika sürdü. Bu yüzden araba çoktan hareket etmiş ve benim, "Durdurun arabayı!" laflarım da tınlanmamıştı.
Zira...Arabadaki ekstra kişi...Bu sabahki yavşaktı...
Bölüm Sonu

ŞİMDİ OKUDUĞUN
S'HE (HunHan)
FanficLuhan , o basit hatayı yaparken işlerin bu noktaya geleceğini nereden bilebilirdi ki? Xiao Luhan iken Do Luhanie olmuştu... ****** SHE + HE = S'HE