Soğuk.. Sanırım Portland en soğuk gününü yaşıyor. Bugün her tarafın fazla karlı olması yürümemi zorlaştırıyor.Dudaklarımın titremesiyle adımlarımı hızlandırıp arabama yöneldim. "Bu şehirden nefret ediyorum." Araba soğuktan çalışmıyor! Aman ne güzel. Kırmızı renk kaplaması resmen buz tutmuş. Kaportaya sert bir tekme savurdum. Arabaya tekrar binecekken üzerimde izleniyor hissi dolanmaya başladı. Etrafıma bakındım. Sanırım kafayı yiyorum. İzlenme hissi sanırım sürekli gördüğüm kabuslarımla alakalı.Bilinç altıma yerleşti.Tekrar çevreye baktım.Yolun ilerisinde ağaçlarım arasında bir çift yeşil göz ve uzun sarı saçlar görmüştüm. Yüzündeki sert ifade beni ürkütünce hemen arabaya bindim. "Hadi çalış!" Sonunda.Hızlıca ters istikamete doğru sürdüm. "Okulu neden ıssız yere yaparsınız ki! Adi herifler!" Kafamı dağıtmak için radyoyu açtım. Bu okuldan kurtulmam gerek. Hatta bu şehirden. Eski evimi,okulumu özlüyorum. Telefonum aniden çalmaya başladı,radyoyu kısıp telefonumu açtım. "Isabella?" Annem. Özlemiştim. "Anne?" derin nefes alışını duydum. "Bebeğim, kötü haber vermek istemezdim ama burada ki toplantılarım uzadı. Maalesef işler de yolunda gitmiyor. Bir ay daha dönemeyeceğim." Sıkıcı bir nefes verdim. Onun görmeyeceğini bilsem de kafamı salladım. "Şaşırmadığımı söylesem bana kızar mısın anne? Çocukluğumdan bu yana işinden dolayı eve gelmeyişlerin beni artık şaşırtmıyor. Neyse araba kullanıyorum sonra konuşuruz." Gözümden akan yaş dudağımı ıslatsana kadar ağladığımı fark etmemiştim. "Isabe-" konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapadım. Yalnız büyüdüm, yalnız büyüyorum. Kafamı telefondan çevirip yola baktım karşıma çıkan ani şeyle frene basıp direksiyonu sağa kırdım. Kalbim ağzımda atıyor sanki. "Selam Isabella." Onu görünce derin bir nefes aldım. "Neden böyle hep ani çıkışların var Kayla? Hem burada ne yapıyorsun?" Arabanın diğer tarafına geçip yanıma oturdu. "Param yok, otostop işi iyi gitmedi anlayacağın burdayım. Yürüyordum." Göz devirdim. "Şehir merkezine 25 dakikalık yolu mu? Arabayla 25 dakika." Başını salladı ve çantasından bir parlatıcı çıkıp küçük aynada sürmeye başladı. Bu kız ne zaman normal olacaktı ki? Sadece gülmekle yetinip arabayı sürdüm.
***
"Hadi ama Isabella beni dinlemiyorsun bile kızım!" Odamın kapısını kapatıp babamı dinlememeye karar verdim. "Isabel." Kısık sesi kapımın dışından kulağıma geldi. "Baba. Artık annem ve senin on sekiz yıllık hayatım da olmamanız ve bitmeyen işiniz umurumda değil! Sen de git! Ne de olsa ben başımın çaresine bakarım." Artık sesimde sitemkar bir ton değil kırılmış bir söylenme vardı. Kırık. Yalnız. Eksik. "Benim bir doktor olduğumu unutuyorsun. Nöbetlerim olduğunu. Annenin de bir avukat." Sahte bir kahkaha attım. Bahaneler. "Siz de bir çocuğunuz olduğunu." Bir cevap bekledim. Ama gelmedi. Merdivenlerden gelen ses babamın gittiğine işaretti. Kafamı salladım. Ne bekliyordum ki? Bu gece nöbete gitmeyeceğim bir film izleyebiliriz demesini mi? Tabi ki çocuk değilim ama sevgiye her yaşta insanın ihtiyacı olur. Gözüm kum rengi duvarım da duran çerçeveye ilişti. 7. doğum günümde çekildiğimiz fotoğraf. Son ailecek fotoğrafımız. Buruk bir gülümseme ile fotoğrafa baktım. Ne kadar mutluymuşum. Yüzümde ki gülümse kulaklarıma varacakmış resmen.Kafamda ki düşüncelerimi bölen yağmur sesiyle camdan dışarıya baktım. Sanırım bu şehire alışmak kolay olmayacak. İki aydır burada olabilirim ama Seattle'ı özlüyorum. Yüzen evimizi özellikle. Su ile aramın çok kötü olmasına rağmen orası benim yuvamdı. Kulağa garip geliyor suyun üzerinde ev olması ama öyle huzurlu öyle güzel ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Dokunuş #Wattys2016
VampireHer gün aynaya baktığınız siz, aslında bambaşka bir varlıksanız? Aniden karşınıza çıkan biri tüm hayatınızı değiştirebilir mi? Ölümün pençelerinde yaşamak ne kadar kolay olabilir ki.. Kapak Tasarım; kapak-yap kullanıcısına aittir.