POV: Kim Seokjin"Okulda benim dışımda biri mi vardı?"
Bu düşünce aklımda dolanırken merdivenleri hızla inmeye başladım. Okul kapanalı birkaç saat oluyordu, kapılar çoktan kilitlenmişti, kim burada kalmak gibi bir hata yapardı ki?
Zemin kata geldiğimde sesin nereden geldiğini duymaya çalıştım, fakat çıt çıkmıyordu. Çığlık atan her kimse susmuştu.
"Neredesin! Seni çıkartacağım!"
Susup dikkatlice dinlemeye başladım. Söylediğim şeyden sonra bir yerlerden ağlama sesleri gelmeye başlamıştı, fakat normal bir ağlama değildi bu.
Kriz geçiriyor gibiydi.
Hızlı olmalıydım.
Birkaç dakikalık dolanmanın ardından sonunda sesin bodrum kattaki depodan geldiğini anladığımda merdivenleri uçarcasına indim ve dökme çelik kapıya ellerimi koydum.
"Sen! İçerideki! Sakinleşmen gerekiyor!"
Ağlama sesinin dinmesini beklerken ışık olması için telefonumu çıkarttım ve flaşı yakarak kapının kilidine tuttum.
Kapı kilitliydi, fakat anahtar ortalarda yoktu.
Flaşı yaktığımda içeriden gelen ağlama sesi birden kesilmişti. Sarsak adımların kapıya yaklaştığını, ardından bir bedenin yaslandığını buradan duyabiliyordum.
"B-beni... Beni buradan çıkart... S-sana yalvarırım.... Ç-çok... Çok korkuyorum..."
Duyduğum bu sesin ardından hafifçe titrememe engel olamamıştım. O kadar kırık, korku dolu ve çaresiz geliyordu ki. Hala fena halde ağladığını sesinden anlayabiliyordum.
"Çıkartacağım... Hemen çıkartacağım ama sen sakinleşmelisin.. Işıkları açıp otur ve dinl---"
Daha sözümü bitiremeden bir çığlık sesi kulaklarımı doldurdu. Beni dinlemiyor gibiydi.
"Yanmıyor! Ampul yanmıyor! Lütfen! Çıkart beni buradan!"
Elleriyle çelik kapıya vuruyordu, fakat işe yaramayacağının farkında değildi. Ya da farkında olmak istemiyordu.
O an aklıma gelen tek fikirle telefonumu çelik kapının altındaki aralıktan karşı tarafa attım. Şarjı azdı, fakat en azından flaş sayesinde etrafı aydınlatıyordu. Şimdi kapıyı açmak benim için çok daha olmasına rağmen, içerideki her kimse onu biraz olsun rahatlatmasını ummaktan başka çarem yoktu.
Telefonum karşı tarafa ulaştığında birden bir sessizlik oldu. "Telefonu alıp otur hadi... Ben de kapıyı açacağım..." Ardından onu telaşlandırmamak için bir konu açmaya karar verdim. "Adın nedir?"
İçeridekinin kapıya yakın bir yere oturduğunu anlamak zor değildi, kapının altından flaş ışığı geliyordu. Beni dinlemesi içimi biraz rahatlatmıştı, çünkü kriz geçiren insanları rahatlatmak hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum.
"A-adım... Jimin... Park Jimin..."
Tanıdık gelmemişti, anlaşılan bizim sınıfımızdan biri değildi. "Hangi sınıftasın Jimin?"
"10. Sınıf... Şube F'deyim... Son sınıfın hemen yanı...."
Birden duraksadım ve bugün olanları hatırlamaya çalıştım.
'Çömezlerden biri, bu gece dolap düzenleyecek.'
O halde bu bir şaka olabilirdi. Gerçekten berbat olanlardan. Sonuçta 1. Kattaki cam çoğunlukla açıktı, isteyen herkes girebilirdi.
"Depoda kilitli kalmadan önce... Kapının oralarda birini gördün mü? Bir silüet... Belki de bir yüz? Sesini duydun mu?"
Cevap olarak Jimin'den olumsuz bir mırıldanma aldığımda artık oyalanmamam gerektiğini farkettim. Eğer bu bir şakaysa, anahtar görevlinin dolabında olmayabilirdi. Şakayı yapan kişinin anahtarı her yere götürmüş olabilme ihtimali vardı ve bu ihtimal beni umutsuzluğa düşürüyordu.
"Jimin.. Etrafı biraz araştıracağım, ama seni oradan çıkartmadan gitmeyeceğim, bu yüzden endişelenme ve deponun içinde işimize yarayabilecek herhangi bir şey var mı diye bak lütfen..."
İlk önce reddetmek için bir inilti gönderse de söylediklerimi tamamen duyduğunda fikri değişmişti. "T-tamam... Olur..."
Gözlerim en sonunda karanlığa alışmıştı, artık az çok birşeyleri seçebiliyordum. Artık aramaya başlayabilirdim.
Dolaplara, çekmecelere, aklıma gelen her yere baktıktan sonra gözkapaklarımı ağırlaştıran uyku ve bacaklarımın ağrısıyla yere çöktüm. Fakat Jimin'in sesi orada uyuyakalmama engel olmuştu.
"B-burada... Bir anahtar var...."
Gözlerimi açtım ve ayağa kalktım, kapıya geldiğimde konuştum. "Ayağınla kapının altından bana itebilir misin?"
Onayladı. Fakat o onayladıktan saniyeler sonra telefonumun şarj uyarısı, ardından ışığının sönmesiyle birlikte boğazı yırtmak istercesine bir çığlık attığında yine başa döndüğümüzü anlamış oldum. Anahtar hala benim olduğum tarafa gelmemişti ve Jimin'in attığı kan dondurucu çığlıklar akıl sağlığım açısından hiç yardımcı olmuyordu.
Eğilip yere yüzüstü uzandım ve o aralıktan anahtarı görmeye çalıştım. Aramızda sadece birkaç santim vardı, fakat Jimin o anahtarı bana itmediği sürece oraya yetişmem imkansızdı.
"Jimin! Anahtar! Anahtarı bana it ki seni çıkartabileyim!"
Fakat olumsuzdu, bu sefer gerçekten de tüm algıları kapanmış gibiydi. İçeriden gelen kırılma sesleriyle birlikte umudumun da her geçen saniye kırıldığını somut olarak hissedebiliyordum.
Yapacak hiçbir şey kalmadı derken, belki de şans ilk defa yüzüme güldü ve Jimin'in ayağı, muhtemelen yanlışlıkla, anahtara çarptı ve anahtar kapının aralığına biraz girmiş oldu.
Artık yetişebilirdim, yetişmeyi denemeliydim. İşaret ve orta parmağımı aralığın içine kadar uzattım ve bana değen soğuk ince metali hissettiğimde istemsizce gülümsedim.
Umudumun parçaları tekrardan bir araya gelerek bir bütün oluştururken anahtarla ayağa kalktım ve kapının kilidini açtım. Duyulan klik sesinden sonra kulbu yavaşça çevirdim ve kapıyı ittirdim.
Fakat görmeyi beklediğim görüntü bu değildi.
-SugaMania
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NYCTOPHOBIA || JinMin
Fanfiction~ PROLOGUE ~ "Yeni senemiz kutlu olsun Jimin... Sağ çıkmaya bakalım." "O bilmiyordu, ama gerçekler böyleydi." "Eskiyi hatırlamak istemiyorum artık." "Seni seviyorum Jin..." "Yanımda kalamaz mısın?" "Her şeyi altüst ettin" "Hayır!" "Evet!" "Bizi...