• 12 •

637 58 26
                                    

Multimedya: Eun-Joo

Flashback

POV: Youn-Hae

"Görevliden anahtarı aldınız mı?" Çıkış zili çaldığından dolayı artık boşalmış olan sınıfa girdiğimde ağzımdan çıkan ilk cümlenin bu olması üzerine dudak büzen grubuma baktım. Onlar 'iyi ki geldiniz' ya da 'sizsiz ne yapacaktım' tarzı cümleler bekliyorlardı belli ki, fakat ben o kadar minnet duyabilecek bir insan değildim. Öne doğru birkaç adım atarak yanıma gelen, bu grubun ben olmadığım zamanlardaki lideri Eun-Joo elindeki anahtarı gözlerimin önünde salladı, ardından elime bıraktı. "İşte burada. Çömez hala depoda mı?"

Baş salladım. O kadar yavaştı ki işin daha çeyreğini bile halledememişti zavallı. Hafifçe gülümsedim. Başka biri olsa bu kadar zahmete girmezdim belki, ama iş Seokjin olunca her şey değişebilirdi. Onun bir başkasına dokunmasına, konuşmasına, hatta bakmasına bile katlanamıyordum. O benimdi, biz evlenecektik. Tıpkı ebeveynlerimizin istediği gibi güzel bir aile kuracak, mutlu ölecektik. Her şey çoktan planlanmıştı ve henüz yeni yoluna giren ilişkimin bozulmasına, bozulma yoluna girmesine izin veremezdim.

Bu yüzden listemdeki ilk isim de doğal olarak Park Jimin olacaktı. Jin benim bilgisiz olduğumu sanıyordu fakat bu büyük bir yanılgıydı. Onun soğuk bakışlarının altında yatan arzuyu görememek, işte bu gerçek bir aptallıktı. Bu bakışlara o kadar aşinaydım ki, daha ilk gördüğüm andan beri biliyordum.

Onun erkeklere karşı ne hissettiğini.

Erkeklere nasıl baktığını.

Neler düşündüğünü.

Hepsini biliyordum.

Ve izin vermeyecektim.

...

İçeriden gelen kitap seslerine karşı gözlerimi hafifçe kıstım. Yorgun nefes sesleri kulaklarımı dolduruyordu. Bir kez daha 'asıl istediğin ne, Youn-Hae?' Sorusu aklımın içinde dolanırken, elimdeki anahtarı sıktım. Şuan, vazgeçmeyecektim.

O arkasını döndüğü sırada ağır demir kapıyı hızla kendime doğru çektim ve çevik bir hareketle kapıyı kilitledim. Jimin'in şaşkın nidalarını ve 'Ben hala buradayım' cümlelerini oldukça net bir şekilde duyabiliyordum. Elimdeki anahtarla orada bir süre dikildikten sonra eğildim ve anahtarı ses çıkartmayacak şekilde kapının altından deponun içine ittim. Böylece hem kendi aptallığı olduğunu düşünecek, hem de uzun bir süre onu oradan kimse çıkartamayacaktı. Daha da önemlisi, kimse ortada bir suçlu olduğunu düşünmeyecekti bile. Sonuçta o kedi pijamalı çocuktu, safın teki olduğunu neredeyse bütün okul ilk günden öğrenmişti.

Arkamı döndüm ve beni izleyen grubuma baktım. Ağzımı açtığım sırada kopan kan dondurucu çığlık, Park Jimin'den geliyordu. Tekrardan kapıya döndüğümde içeride yanan ve depo kapısının altından ışığının sızdığı, orayı aydınlatan tek ampulün artık yanmadığını gördüm. Patlamış mıydı?

Yumruklarımı sıktım. Bu kadar çığlık atmasına sebep olan şey gerçekten de küçücük ampulün sönmüş olması mıydı? Tanrım, tam bir çocuktu. Yine de, aklımdan geçen bütün bu düşüncelere rağmen biraz aşırıya kaçtığımın farkındaydım. Sonuçta Seokjin ona iyi davranmış olabilirdi, ama Jimin'in bundan haberi bile  olduğunu sanmıyordum. Planladığım şey akıllanması için küçük bir oyundu evet, bilmiyorsa bile öğrenmesini, kısaca bu 'uzak dur' sinyalini anlamasını istemiştim. Fakat şuan yaptığı tek şey çığlık atmaktı ve bu sinirlerimi bozuyordu. Tekrar anahtarları almak için eğildiğim sırada omzumda bir el hissetmem ile duraksadım. Eun-Joo yanıma gelmiş, elini omzuma koymuştu fakat bana değil, kapıya bakıyordu.

NYCTOPHOBIA || JinMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin