kulak ver bana,
belki de ilk defa
ilk defa cesurca
ya da sadece ruhumda
biriken acılarımla
ben bu gece,
sesleniyorum sana."İnsan en çok ne zaman üzülür baba? En çok ne zaman canı yanar, hayatla ne zaman yüz yüze gelir insan? Ya da boşver. Biz bununla ilgilenmeyelim. Yani sen... boşver, vaktini harcama böyle şeylere.
Mesela bana bak bu gece. Ama öylesine değil, derin derin bak. Çok uzun bir süredir göz göze gelmedik seninle. Peki hangi ara bu hale geldik? Ben fark edemedim geçip giden zamanı, sen de hiç uyarmadın ki baba. Yer kabuğundaki çatlaklar sinsice büyürken uçurumlar oluştu aramızda. Şimdilerde çok uzaksın bana.
En çok neyi isterdim biliyor musun? Ben en çok sana sıkı sıkı sarılabilmeyi isterdim. İlk aşkım değilsin, kabul. Öyle beylik laflarla anlatamam seni. Ama sen çok başkasın baba. Seni anlatmak için yeni bir alfabe üretilebilir mesela. Kahramanım da diyemem sana. Zira kahramanlar hiç can yakmaz masallarda. Diğer tüm çocuklar gibi sıfatlandıramam seni. İsteme bunu benden, hayran değilim sana.
Sen ölümü bekleyen bir bilge olabilirsin ancak, tüm o bildiklerini kendine saklayan cimri bir bilge. Farkında değilsin, paylaşmadığın her cümlen son nefeste boğazında düğüm olacak. Ve ruhun bedeninden çok zor çıkacak. Oysa ben alelâde bir kız çocuğuyum, babasından önce ölümle yüzleşen. Benim de paylaşamadığım sevgim kesiyor nefesimi. Sen aklıma geliyorsun. Son nefesimde dahi sesin yükseliyor, kızıyorsun.
En masum halimle, günahkar bir kabullenişle, hiç suçun yokken hani, üstleniyorum her şeyi. Affet baba. Bana sinirlendiğin için affet beni. Sevmedin ya beni, affet. Affetsen ne güzel ölürüm. Affet baba. Hiç konuşmak istemedin benimle, bir kez olsun güvenmedin. Affet, ben bunları hiç hak etmedim.
Senin bana kızdığın gibi sana da kızanlar var, onlar için de affet. İyi bir baba olamadın, affet. Ne kadar af dilesem boş. Ruhumu delik deşik ettin ama sen yine de beni affet.
Aramızdaki uçurumlardan birinde kök salıp mevsimlerce yaprak döktüm. Kupkuru kaldım, kimi zaman öfkende çiçekler açtım. Ama en son... En sonunda yapayalnız kaldım. Bana yaklaştığın gün bahar yeniden gelecekti, bu defa diğerleri gibi narin çiçekler açacaktım. Meğer hepsi boş umutlardan ibaretmiş, soldum baba. Ne sen geldin ne ardından baharı getirdin... Affet baba, beni çok incittin.
Ölüm zormuş baksana, son nefeste sadece haykıracak gücü varmış insanın. O zaman en çok son nefeste mi yanarmış canımız? Bu yüzden mi haykırdıklarım ruhumu deliyor? Yoksa sesimin bu son defada da sana ulaşamayacak oluşu mu sarsıyor beni?
Baba, affet.
Soldum sonunda.
Haykıra haykıra...
Öldüm bu defa. "
23.06 / 23.06.2016 / SALI
Hazal Çıtak/ 18 yaşında. Öğrenci.
Psikolojik rahatsızlıkları sebebiyle yatırıldığı Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesinde, geçirdiği sinir krizi sonucu yaşamını yitirdi.
Kaldığı küçük hastane odasında, yatağının altından çıkan gazete sayfalarının kenarlarına yazdığı mektup benzeri ve özellikle babasına ithafen yazılmış yazılar, ondan ailesine kalan son hatıralar oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mektuplar da Ağlar
SpiritualÖlüme dakikalar kala ruhu mürekkebe dönermiş insanoğlunun. Ve insanlar en çok da ölüme yaklaşırken kelimelere ihtiyaç duyarmış. 28.06.2016 || R.