Bölüm 3

1 0 3
                                    

Masada büyük bir rahatlıkla oturuyordum. İşim yoktu. Oldukça rahat bir asistandım.

Asansörün sesi geldiğinde kendimi ayakta buldum. 2 saattir otele gelmeyen patronum nihayet gelmişti.
Hızlıca önüme küçük bir not kağıdı koydu. Üstünde bir telefon numarası yazılıydı.

" Hemen arıyorsun. Bugün akşam saat 9'da. Dublin restorantta. Banu Hanım. "
Aklımda kalmış gibi kafamı salladım. Kafamı kaldırıp gözlerimle gözlerine baktığımda gözlerini kıstı. Bende bir şeyler arıyor gibiydi.

" Şirket toplantısından daha önemli bir yemek. Otelin hisselerini bizim kadar başarılı olan bir otelle birleştirmeye çalışıyorum. Bugün sende benimle geliyorsun. Yalnızca yanımda oturup kadının söylediklerinin hepsini harfi harfine not tutacaksın. Benim için önemli. Senin için de öyle olmalı. " dediğinde gülümsedim.

" Peki Atalay Bey. "

" Güzel. " dedi ve odasına ilerledi. Kapı kapandığında elim telefonu buldu.

Yazan numarayı tuşlayıp ne diyeceğime karar verdim. Ses tonumu da ayarladıktan sonra telefonu kulağıma götürdüm.

" Ben Banu Hanım'ın asistanı Hülya. Buyrun. " dediğinde içime su serpildi. Benim gibi asistan biriyle konuşuyordum. Kendimi kasmama gerek yoktu.

" Merhaba. Ben Atalay Bey'in asistanı Dünya. Banu Hanım için de uygunsa eğer kendileri bugün onu saat 9'da yemeğe davet ediyor. Dublin Restorantta. " uzun süre karşı taraftan ses gelmediğinde bir şeylerle meşgul olduğunu düşündüm.

" Banu Hanım için uygun. Atalay Bey'e selamlarını iletiyorlar. " dedi ve telefonu kapattı.

Derin bir nefes verdim. Hayatımda çalıştığım en kolay işti. Gözümün önüne dolabımı getirip bugün ne giyeceğimi düşündüm. Adamın bahsettiği Dublin Restorant benim önünden geçerken bile kafamı eğdiğim bir restoranttı. Gittiğimde bir sürü fotoğraf çekileceğime dair kendime söz verdim.

Asansörün kapısı hızla açıldı. İçerden sarışın uzun boylu bir kız göründü. Gözlüklerini yukarı doğru kaydırıp bana baktı. Ben de öylece onu süzüyordum. Çok da sıcak olmayan bir gülümseme gösterdi. Ben de ona gülümsemedim.

" Atalay içeri de mi hayatım ? " dedi. Nereden hayatın oluyorum ben senin deyip masanın üstüne çıkmak vardı. Fakat öylece bakıp neden Atalay Bey demediğini sorguladım. Adam evli miydi ?

" İçeride. Haber vereyim isterseniz ? " dedim. Beni dinlemeden içeri girdi. İlk gün sırf bu kız yüzünden kovulursam ortalığı savaş yerine çevirirdim.

Oturduğum yerde daha çok yayıldım. Telefon aniden çaldığında içime kor düştü. Kesin beni şikayet etti diye düşündüm.
Telefonu açtığımda sesi kulağıma ninni gibi geldi.

" Dünya bize iki tane sade kahve lütfen. " dedi. Kesin bir pot kırmıştım. Kadınla kahve içiyordu. Herhalde kız, eşiydi.

" Getiriyorum Atalay Bey. " dedim. Telefonu kapatıp bana söylenildiği gibi mutfağı aradım. İstediklerini söyleyip gelmesini bekledim.

Çok kısa sürede üstünden duman tüten 2 kahve tepside elimdeydi. Kapıyı çalıp içeri girdim. Görüş alanıma Atalay girdiğinde gözlerimi ona diktim. Her zaman ki gibi buza benziyordu. Fakat kız öyle bir gülümsüyordu ki dışardan gören biri Atalay'ın ona bir teklifte bulunduğunu düşünebilirdi. Kız bana döndüğünde daha çok somurttum. Fazla itici olduğunu düşünmüştüm.İlerleyip tepsiyi masaya bıraktım.

" Yeni asistanın bu kız mı ? " dedi. Yok canım geçerken kahve bırakayım dedim.

" Merhaba canım. Tuğçe ben. Otelin pazarlama müdürüyüm. " dedi.

" Merhaba ben de Dünya. Memnun oldum. " deyip elimi uzattığımda elime bir süre baktı.

" Bu sene Hollandadan gelmek isteyen çok müşteri var Atalay." dedi. Elim havada kalmıştı. Aniden ona uzattığım elimi yumruk yapıp ateş saçan gözlerimle koltukta tüm şehvetiyle oturan adama baktım. O da bana baktığında gözlerimi kapattım. Hızlı bir şekilde odadan çıkıp kapıyı kapattım.

Kıza içimden okkalı bir küfür savurdum. Otelin pazarlama müdürü olmuşsun ama insan olamamışsın deyip ayağımda ki topuklu ayakkabıyı yüzüne vurarak dövmek isterdim. Sinirden kendi saçlarımı çekiştirdim. Resmen beni rezil etmişti. Derin bir nefes aldım.

Kendimi masanın kenarına yaslayıp elime baktım. Sinirden her yanım titriyordu. Babamın vefatından sonra dağılmıştım. Eskiden olmayan krizler geçiriyordum. Bir sürü doktora gitmeme rağmen geçmiyordu.

Keşke biraz daha gayret gösterip okulu bitirseydim diye düşündüm. Çok iyi bir mesleğim olacağı fikri imkansızdı. Ama en azından elimi uzattığımda belki tutarlardı. Kendi içimde, kendi Dünyamda Güneş'i doğurmayı bir türlü beceremiyordum. Karanlıkta bir köşede oturuyor bana ışık tutan elin gelmesini bekliyordum.

Kapı aniden açıldığında yerime geçtim. İçeriden topuklu ayakkabılarıyla Tuğçe gözüktü. Onlardan habersizmişim gibi dosyalara baktım. Pür dikkat onları dinliyordum.

" Sen de ara lütfen beni. Özlüyorum seni, biliyorsun. " dedi Tuğçe. Bir süre sessiz kaldı. Ya da ben duyamadım. Kulağım neredeyse uğulduyordu. Atalay'ı tek yanağından öperek ondan uzaklaştı. Asansörün düğmesine basıp bekledi. Beni fark ettiğinde ben hâlâ dosyaları incelemiş gibi yapıyordum.

" Sana da kolay gelsin Dünya. " cevap vermedim. Elimi bile tutmazken neyin cevabını bekliyordu ? Zaten kısa sürede asansöre binip alt kata indi.

" Dünya, odama gel. " aklıma sürekli kovulacağım düşüncesi geliyordu. O içeri girdikten sonra bir süre bekleyip arkasından içeri girdim.

" Otur. " dedi içeri girdiğim anda. İçimde ki ağlama isteği dolup taştı. Gözlerine bakıp gösterdiği yere oturdum.

" Yaptığın nazik bir davranıştı, seni tebrik ediyorum. " dedi. Hangisinden bahsediyordu ?

" Anlamadım ? " dedim. Yavaşça arkaya doğru kaykıldı. Sinirli gözüküyordu. Yanlış bir şey yapmıştım.

" Tuğçe Hanım sana dışarıda gayet nezaket göstermeye çalıştığı halde onu terslemişsin. İlk günden fazla cesaret. " dedi. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Yapmadığım bir şeyle itham ediliyordum.
" Ben böyle bir şey... "

Sözümü yarıda kesip elini hızlıca masaya koydu. Daha çok bir uyarı gibiydi. Nefes alışım titrekti. O kadını bir daha görmek için sabırsızlanıyordum.

" Bir daha otel içinde asla böyle bir şey duymak dahi istemiyorum. " dedi. Gözlerim kollarına kaydı. Kol kasları oldukça gelişmiş gözüküyordu. Spor yaptığını Esma söylemişti.

" Ben gerçekten böyle bir terbiyesizlik yapmadım. Hatta elimi uzattığım halde o geri çevirdi. " dedim. Kaşlarını çatıp bileğimde ki bilekliğe baktı.

" Ametist taşı." dedi büyülü bir şekilde. Konudan konuya atlamayı nasıl da güzel beceriyordu.

Benimde bakışlarım bilekliğime düştüğünde aldığım günü hatırladım. Aldığım ilk günden beri bir kez olsun kolumdan çıkartmamıştım. Benim için manevi değeri yüksekti.

Kendimi açıklamak için ağzımı açtığımda bakışlarıyla beni susturdu.

" Çıkabilirsin. "

Ağır adımlarla koltuktan kalkıp kapıya ilerlemiştim . İlk iş günüm harika geçmişti. Harika.

DÜNYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin