Bölüm 4

2 0 2
                                    

Simsiyah bakan gözleri bana babamı hatırlatıyordu. Onun duruşu, bakışı, hareketleri o kadar babama benziyordu ki. Babam hep sert bir adam olmuştu. Bana hiçbir zaman 'seni seviyorum' demese bile o benim herşeyiyle babamdı. Yıllarca başımı okşamamış ağladığımda beni teselli etmemişti. Bu sebepten olsa gerek, babamın ölümü beni yıkmamıştı. O içinde bana karşı sevgi beslemeden ölmüştü.

" Giyindin mi ? " açılan kapıdan Eylül'ün yarım çıkardığı kafası gözüktü. Boy aynasından son bir kez daha kendime baktım. Simsiyah giyinmiş çok sade bir makyaj yapmıştım.

Eylül içeri girmiş beni süzüyordu. Telefonuma uzanıp saatime baktım. Çıkmak için sayılı dakikalarım vardı. Neyse ki taksi çağırmayı akıl edebilmiştim.

" Çok güzel olmuşsun Dünya. " dedi Eylül. Beni o kadar değerli hissettiriyordu ki hiç durmadan ona sarıldım. Onun kimsesi yoktu. Bir tek ben vardım. Onun yanında olmalıydım.

" İyi ki varsın. " dedim. Muhtemelen ağlıyordu. Uzunca bir süre sesini çıkarmadan bekledi. Benden ayrıldığında suratıma baktı. Gözlerini silip bakışlarını yere indirdi.

" Bayılıyorsun beni ağlatmaya. Geç kalma. Böyle restorantı hayatında bir daha göremezsin. Böyle yakışıklı patronu da tabi. " dedi. Ona Atalaydan bahsettiğimde internetten onu araştırmıştı. Adam hep başarısıyla gündemdeydi.

Kapıya doğru gidip ayağımdan terlikleri çıkardım. Topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirip Eylül'ü öptüm.

" Dua et bana günüm güzel geçsin. " dedim. Ellerini havaya kaldırıp munzur hareketler yaptı.

Ona gülümseyip arkamdan kapıyı kapattım. Asansörde uzun süre kendime baktım. Son kez dişlerimi de kontrol ettikten sonra dışarı çıktım.

Taksiyi kapının önünde görünce hızlıca yürüdüm. Muhtemelen taksinin parası bize büyük bir kazık olarak geri dönecekti ama bu saatte toplu taşıma aracı kullanmam imkansızdı.

Adresi adama söylediğimde içimden beni dolandırmaması için dua ettim. Gözüm taksimetreden ayrılamıyordu. Restorantta ben kesinlikle bir su içecektim.

Restorantın önüne geldiğimde bana söylediği gibi Atalay'ı aradım. Telefon açıldığında etrafıma bakıyordum.

" Atalay Bey ben geldim. Kapının önündeyim. " dedim. Karşıdan derin bir nefes sesi duyuldu. Yine ne yapmıştım ?

" Bekle. " dedi. Emredersiniz. Telefonu kapatıp etrafa bakmaya devam ettim. Rüzgar eteklerimin altından çıplak bacaklarıma dokunuyordu. Yaz gününde bu kadar soğuk rüzgar esmesi normal değildi.

Arkamı döndüğümde bana geldiğini gördüm. Yine bir takım elbise giymiş siyahlar içinde kusursuz görünüyordu.

" Geç kaldın. " dedi. Kaşlarımı çatıp elimde ki telefondan saate baktım. 5 dakika geçmişti. Aman ne kadar çok geç kalmıştım.

" Bundan sonra ki tüm yemeklere benden önce geleceksin Dünya. Bugün ki ikinci yanlışın, üçüncüyü affetmem. " gözleri kalbimi delip geçiyordu. Kafamı yere eğdim. Beni beklemeden önden gitti. Hemen arkasından yürüdüm. Topuklu ayakkabılarımın zeminde çıkardığı tok ses, vazoyu kıran çocuğuna, öfkeyle bakan annenin bakışları kadar sertti.

İçerisi göz alıcı gözüküyordu. Neredeyse ağzım açık kenarda oturup burada yemek yiyen insanları seyredecektim. Bir masanın etrafında dolandığımızda kendimi buraya uygun hissetmiyordum.

Nihayet bakır saçları ve mavi lens gözleriyle etrafı gözetleyen bir kadının, iri cüssesiyle reklamlarda ki erkeklere taş çıkartacak bir erkeğin oturduğu masanın önünde durduk. Terleyen avuç içimi elbiseme bastırdım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 16, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DÜNYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin