MESAFELERLE MÜCADELE

90 31 8
                                    


MESAFELERLE MÜCADELE (1945-1948)

     Nihayetinde İstanbul'dan Manisa'ya dönmüş ve Manisa'nın ciğerimi yakan havasını içime çekmiştim. Aklım, kalbim ve ruhum bedenimin Manisa'da olmasına aldırış etmeksizin İstanbul'da kalmıştı. Güneş'e beslediğim hissiyatlar ona duyduğum özlemle doğru bir orantıda artıyordu. İstanbul'a maç seyretmeye sık sık gitmezdim; fakat bundan sonra belki bir daha karşılaşırız ümidiyle sürekli gitmeyi kafama koymuştum. Gün daha yeni yeni ağarmıştı.

"Asım gel bir çorbacıya gidelim oradan evlerimize geçeriz."

Mehmet'in beni çorbacıya götürmesindeki amacı sadece çorba içmek değil benimle konuşma isteğinin kararlılığıydı. Çorbacıya vardığımızda dışarıdaki masalardan birine oturduk.

"Pardon. Bakar mısın?" diyerek kapının önünde duran garsona seslendi.

" Buyurun nasıl yardımcı olabilirim?"

"Ben bir tane işkembe çorbası alayım." dedi ve benim de siparişimi vermemi ister gibi bir bakış attı.

"Ben de üzerine yağ gezdirilmiş bir tavuk suyu çorbası alayım."

Garson tamam hemen getiriyorum diyerek arkasını döndü.

"Bir de yeşillik getirir misiniz?" diyerek garsonun arkasından seslendi Mehmet.

"Tamam." diyerek içeriye girdi.

Biraz bekledikten sonra:

"Anlat bakalım çorbalarımız gelmeden konuya bir girelim."

"Maçtan çıkmıştık. Hava almak için sahil kenarına gittiğimde bir kızla karşılaştım."

Heyecanlı bir şekilde."Kız mı?"

"Evet. Hani otobüsün orda kızını arayan bir amca vardı ya işte onun kızı."

"Peki, ne oldu da böyle birden çocuğunun yoğun bakımdan sağ çıkmasını bekleyen baba gibi çökük ve çaresiz bir hale büründün?"

İçimde ne varsa anlatıp içimi boşaltmaya başladım.

"Sanki büyük bir boşlukta gibiyim. Karanlık koskoca bir şehirde tek başıma, ufak bir nokta kadar ışığın dahi bulunmadığı ürkütücü bir boşluktayım. Kendimi çok yalnız hissediyorum. Dünyamdaki bütün renkler ondan uzaklaşınca onunla beraber gitti ve rengârenk bu hayatım birden siyahlaştı. Ne yapacağımı bilmiyorum. Kendimi hiç bu kadar aciz hissetmemiştim. Onunla göz göze geldiğim an yaşadığımı hissettim. Onun sesini işittiğim an müziğe dair yeteneklerimin olduğunu anladım. Ben onun adının Güneş olduğunu öğrendiğim vakit gerçek güneşin aslında beni ısıtmadığını öğrendim. İşte o benden uzaklaşınca, onun ışığını göremeyince, ben de siyahtan başka renge dair hiçbir şey kalmadı."

"Ah kardeşim ah..." diye içini çekti. "Sen düşmüşsün, üstelik seninki düşmek değil resmen balıklama atlamak. Sen bu kara sevdaya balıklama atlamışsın. Bunca yıllık dostunum seni daha önce hiç bu kadar kırık ve dökük görmemiştim."

"Ben de kendimi daha önce hiç bu kadar güçsüz hissetmemiştim."

Çorbalarımız gelmişti ve titreyen içimizi çorbanın sıcaklığıyla ısıtmak için kaşıklarımızı çorbaya daldırdık. Çorbalarımız bitene kadar hiç bir şey konuşmamıştık. Ara ara Mehmet'in gözleriyle " Acaba ne olacak senin sonun " der gibi baktığını hissettim. Çorbalarımız bitmiş hesabı ödemiştik. Mehmet ağzına bir kürdan almış, boyası çıkmış ayakkabılarını kaldırım taşlarının kenarlarına vura vura eve kadar bana eşlik etmişti. Evin önüne geldiğimizde, çorbaları içmeye başlamadan önceki konuya değindi.

Aşk-ı VeliahtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin