KEYİFLİ OKUMALAR !
Falcının odasında öfkeli, kıpkırmızı yüzümle üstünde etnik desenler barındıran yer minderinde ayaklarımın karıncalanmasını yok sayarak oturuyordum. Hemen yanımdaki minderde gayet rahat bir şekilde oturup falcıyı inceleyen Sıla'ya yüzümü ekşiterek baktım. Sıla lise yıllarımdan beri hayatımda olan biricik arkadaşımdı. Aynı okulları okumuştuk kendisiyle. Şuanda aynı hastanede acil servis doktorluğu yapıyorduk ve aynı evi paylaşıyorduk. Benim düz saçlarımın aksine kıvırcık kahve saçlara, ela gözlere sahipti. Bohem havasında kendine has bir tarzı vardı. Aşırı duygusal ve hiperaktif biriydi. İkimizinde az çok dini inançları olsa da benim aksime hurafelere körü körüne bağlı bir kızdı.
İkimizinde nöbeti olmadığı ve işe gitmediğimiz geçen haftaki Pazar gününde pembe koltuklarımıza oturmuş ve film izleyecekken Sıla'nın yine ''1 ay 7 gün sonra sen evlenip gidiyorsun. Kocan gecelere kadar şirkette işleriyle zaman geçirirken sen evde sıkıntıdan patlayacaksın. Üstelik ben hiçbir zaman evleneceğim kişiyi bulamayıp bu evde yalnız kalacağım Nehir!'' temalı trip ve ağlamalarını ustalıkla savuşturmuştum lakin izlediğimiz filmde evde kalmış kızların fal baktırdıklarını gören Sıla tam bir hafta boyunca fal bakan yerleri araştırmış ve bu bir haftada ikna etme yeteneği ve tripleriyle beni zorla onunla birlikte falcıya gelmeye ikna etmişti. Son dakikaya kadar türlü bahaneler ve yalvarma çeşitleri denesemde hiçbiri Sıla'yı falcıdan vazgeçirememişti ve sonuç olarak buradaydık.
Sıla ona gönderdiğim kötü niyetli bakışları umursamazken bakışlarımı 50 yaşlarındaki falcıya çevirdim. Çikolata tenini yok sayarak saçlarını platin sarısına boyatmıştı, gözleri siyahın en tehlikeli tonunu barındırıyordu. İnsan bakınca elinde olmadan garip bir şekilde ürperiyordu. Kazulet burnunun aksine incecik dudakları vardı. Dudaklarına neon pembe bir ruju taşırarak sürmüş gözlerine masmavi farı hiç çekinmeden uygulayarak klasik falcı tiplemelerinin canlı modeli olmuştu.
Sessizliğini koruyarak garip bir şekilde bizi süzen falcıdan bakışlarımı çekip gözlerimle odanın keşfine çıktım. Oturduğumuz minderlerlerin karşısında falcının oturduğu patlıcan moru bir minder vardı. Minderlerin arasında koskocaman tahtadan bir masa vardı. Masanın üstü kuru yapraklar, çiçekler, küre, birkaç kitap ve normallerinden daha büyük bir kahve fincanıyla kaplıydı. Odaya gelişi güzel koyulmuş devasal nitelikteki aynalar, yerlerdeki kocaman mumlar ve garip kokular yayan tütsüler tam anlamıyla falcıda olduğumuzu her bir hücremize anlatmak ister gibiydi.
Gözlerimle turladığım odadaki keşfimin sona ermesini sağlayan kişi rüküşlüğüyle modacıların ve makyözlerin düşmanı falcıydı.
''Özel sezgilerim karşıma gelme nedeninizin fal baktırmak olduğunu söylüyor. Öyle değil mi hanımlar?'' Sanırım onu ünlü bir falcı yapanda bu ürkütücü tok sesiydi yoksa bu kurduğu cümleden sonra kimse ona fal baktırmazdı. Özel sezgilermiş, falcıya gelen biri başka ne yaptırabilir ki?
''Ah inanmıyorum! Sizi methettikleri kadar varmış. Nasıl bilebilirsiniz ki? Ben fal baktırmak istiyorum evet.'' Bu hayranlık dolu cümleleri söyleyen benim çok kıymetli arkadaşım Sıla'ydı. Konu ne zaman hurafelere gelse kız tüm aklını uçan kuşlara emanet ediyordu sanki.
Falcının duymamasını umarak fısıltıyla Sıla'ya yaklaşıp '' Hadi ama Sıla özel sezgilermiş. Saçmalamayı bırakırmısın? Falcıya gelen biri fal baktırmaktan başka ne yapabilir? Kalk gidelim Allah aşkına! ''
''Öyle deme şekerim. Az sonra falınıza bakınca dudaklarınız uçuklayacak.'' Falcının her şeyi ben bilirim ses tonuyla söylediği cümleyi duyunca Sıla'dan uzaklaşıp minderime iyice sindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİLEKLER AŞKINA
DragosteHayat; kendimizi içinde kaybettiğimiz peri masalıysa sihirli değneğimiz muhakkak olmalı aslında.