İşte başlangıç noktası ve yine yağmur. Sanki biri eline bardağı alıp bütün suyu yeryüzüne boşaltıyor gibi. Yağmuru seviyorum. Çünkü bu damlalar o kadar çok acı saklıyor ki. Tek olmadığımı hissediyorum. Unutmak istersin bazı şeyleri fakat o düşünceler beynini kemirir ve yorulursun ya hani. İşte tam o kısımdayım. Belki de o kısım intihardır. Belki kurtuluşum bu olur. Hayatımın başlangıç noktası, son noktam olur. Ölüm gerçekten bir kurtuluş olabilir. Tabii ki sorumluluklarınız yoksa. Aslında sorumluluklarınızı bile düşünemezsiniz bu noktada. Gözünüz hiçbirşey görmez. Herşeyin bittiğini düşünürsünüz ama aslında bitmemiştir. Sadece siz bitmesini istediğiniz için bu şekilde olmasını istersiniz. Maalesef bitmiyor. Bu arada ben Bia. Adım bir tanrıçaya ait. Babam mitoloji uzmanıydı ve Yunan tanrılarıyla ilgilendiği sıralarda ben doğmuşum. Annem ne kadar reddettiyse, babam bir o kadar ısrar etmiş adımın Bia olması için. Adım Şiddet Tanrıçası anlamına geliyor. Onları özledim, neyse. Kafamı gökyüzüne doğru çevirdiğimde yağmur şiddetini iyice artırmıştı. Artık damlalar yüzümü okşamıyor. Aksine delip geçiyor. Tıpkı o gün gibi. Bu uçurumun kenarı hayatımdaki parçaları yok etmişti. Tam 6 yıl önce bugün ailemin hepsi gökyüzüne yükseldi. O trafik kazasında kaybettim onları ve o günden beri kendi ayaklarımın üzerinde durmaya çalıyordum. Buraya ne zaman gelsem onlara olan özlemim daha çok artıyor. İlk yıl buraya sık sık uğrasam da diğer yıllarda buna vaktim olmamaya başladı. Bir yandan çalışıyor diğer yandan okuyordum ve bu çok yorucu olmaya başlamıştı. Muhsin Bey benim masraflarımı karşılamak istiyordu ama ben kabul etmiyordum. Kendinin bakması gereken bir ailesi vardır mutlaka. Bu yüzden bende çalışıyorum işte. Kolumdaki saate baktığımda gece yarısı olduğunu gördüm. Buralar bu saatte tekin olmuyordu. Hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Yolumu kolay bulabilmek için ormandaki ağaçlara kırmızı boya sürmüştüm. Onları takip ederek hızlıca koşmaya başladım. Yaklaşık 20 dakika onra eve ulaştım. Bu ev bana ailemden kalan tek mirastı. Evde herşey 3 yıl önce bırakıldığı gibiydi. Hiçbirşeyin yerini değiştirmiyordum. Kendi odamda değil de annemle babamın odasında kalıyordum. Zaten küçük bir ev. Pek fazla zorlamıyordu beni. Yarının pazartesi olduğunu hatırlayıp hemen bir duş almam gerektiğini düşündüm. Kısa bir duştan sonra üzerimi giyinip kendimi yatağa attım. Telefonumun titremesiyle bu saatte kim olabilir diye düşünürken arayan kişinin Muhsin Bey olduğunu gördüm. Muhsin Bey beni yurttan kurtaran kişiydi. O olmasa bu ev çoktan satılmıştı. Ama o bana yardım etti. Koruyucu ailem olmuştu fakat benim ısrarlarım üzerine bu evde tek yaşamaya başladım. İlk başlarda bana para yardımında bulunuyordu ama belli bir süreden sonra ben çalışmaya başladığım için gönderdiği paraları almamaya başladım. Muhsin Bey babamın çok eski dostlarındanmış. Eski günlerini anlatır bazen. Babamı dinlemek hoşuma gidiyor. Ama son zamanlarda Muhsin Bey işlerinden dolayı çok yoğun oluyormuş. Bende onu rahatsız etmemeye özen gösteriyordum. Telefonu açıp hemen kulağıma götürdüm.
"İyi geceler prenses." diyerek konuşmaya girmişti içi narin dışı sert adam.
"Size de Muhsin Bey." demekle yetindim sadece.
"Hemen hazırlan birazdan seni almaya gelicekler. 10 dakika içinde aşağıda ol." dediğinde sebebini sormama izin bile vermeden suratıma kapattı telefonu. İşte klasik Muhsin Bey. Hemen yatağımdan doğruldum. Üzerime gömlek ve kot giyip hızlı adımlarla evden çıktım. Evim giriş katta olduğu için direkt dışarı çıktım. Dışarıda kimse yoktu. Bir iki dakika beklediğimde sokağın başında araba farları belirdi. Daha sonra yavaş yavaş yanıma geldi, durdu. Şoför arabadan inip arka kapıyı açtı. Hafif bir utançla teşekkür ettim ve oturdum. Adamda arabaya bindiginde sokaktan çıkana kadar yine yavaş yavaş ilerledik. Sokaktan çıktıktan bir kaç dakika sonra gaza yüklendi ve bir hızla Muhsin Bey'in evini yolunu tuttu. Muhsin Bey şehir merkezinden biraz uzakta bir çiftlikte yaşıyordu. Benim evimle onun evinin arası maksimum yarım saat sürüyordu. Çiftliğe geldiğimizde hemen arabadan indim ve koşar adım eve girdim. Salonda oturan Muhsin Bey beni görünce ayaklandı.
"Bia. Uzun zaman oldu görüşmeyeli." dedi sevecen bir ses tonuyla. Ama ben telaşlıydım. Merak ediyordum bu saatte neden burda olduğumu.
"Bir sorun mu var ? Neden bu saatte buraya çağırdınız beni ?" diye sormamla merdivenlerden aşağı sarışın bir bayan indi ve kapıda duran adamlara
"Dışarı çıkabilirsiniz." dedi. Adamlar ceketlerini ilikleyerek dışarı çıktı. Kadının kucağında küçücük bir bebek vardı. Bebekleri kendimi bildim bileli çok severdim. Bu bebekte dikkatimi çekti ve onu incelemeye başladım. Bir ara kadına baktım. Bana bakarak gülümsediğini gördüm. Aynı şekilde bende ona gülümsedim ve Muhsin Bey'e döndüm. Suratıma cevap bekleyen bir ifade takındım. Muhsin Bey sesini düzelterek konuşmaya girdi.
"Biliyorsun ki bir süredir fazla yoğunum ve seni ihmal ediyorum. Bu Cansu benim yeni eşim ve bu da benim oğlum. Çok önemli olmasa seni bu saatte rahatsız etmezdim fakat bu ciddi bir konu Bia. İşler fazla yoğun bu yüzden yurt dışından idare etmem gerekiyor. Cansu da benimle gelicek. Fakat.." diyerek durdu ve bebeği kucağına alıp bana yaklaştı.
"Oğluma senin bakmanı istiyorum Bia." dediğinde dondum. Boğazımda birşeyler düğümlendi. Ne konuşabiliyor ne de hareket edebiliyordum. Ben kendime zor bakarken birde bu bebeğe mi bakıcaktım yani ?
"Ha-hayır." dedim gülerek. Sinirlerim bozulmuştu ve ne zaman böyle olsa sebepsiz gülerdim. Zaten böyle birşeyi kabul edemezdim.
"Bak Bia. Kabul etmeyeceğini tahmin etmiştim. Ama o bizimle birlikte gelemez canım. Baksana o daha küçücük bir bebek. Daha yaşını bile doldurmadı. Orada nasıl bakabilirim ona ? İşten vaktimiz olmaz. Muhsin güvenebileceğimiz tek kişinin sen olduğunu söyledi. Rica ediyorum kabul et. Yoksa işler kötü duruma düşebilir." dedi sarışın kadın.
"Bakın Cansu Hanım. Ben evimde yıllardır tek yaşıyorum. Hem çalışıyorum hem de okuyorum. Ben kendi ailemin mezarını bile ziyaret etmeye vakit bulamazken nasıl bebeğinize bakabilirim ? Bu bebeğin ne kadar küçük olduğunu siz söylediniz. Anne sütü gerek en önemlisi. Üzgünüm ama bu teklifinizi kabul edemem." dedim bir adım geri çekilerek. Muhsin Bey'in gerildiği boynundaki damardan belli oluyordu. Geri gidip bebeği kadına verdi. Ama bu bebeğe bakmam gerçekten imkansızdı.
"Biz bunların hepsini düşündük. Akşamları ne olduğu belirsiz bir yerde çalışmazsın olur biter. Garsonluk evi ne kadar geçindirebilir ki ?" dediğinde cevabım çoktan hazırdı.
"Muhsin Bey. Ne olduğu belirsiz dediğiniz yerde yaklaşık 4 yıldır çalışıyorum ve bana yetebilecek miktarda da para kazanıyorum. İşten ayrıl diyorsunuz ama ben işten ayrılırsam bu bebekle benim ihtiyaçlarımı nasıl karşılayabilirim ben ?" dedim bilmiş bir tavırla.
"İşten ayrıl diyorum ki bir bildiğim vardır heralde değil mi ? O işten kazandığın paranın sana iki katını her ay göndericem. Bebeğin masraflarını ayrı olarak ben karşılarım. Bu teklifi kabul etmeme gibi bir lüksün yok Bia." dedi. Son cümlesi fazla tehditkar çıkmıştı.
"Neden ?" dedim çekinerek.
"Ben sana bir iyilik yaptım ve bana borçlusun." dediğinde beni yurttan çıkardığı gün aklıma geldi. Özellikle de evi sattırmamak için verdiği çabalar. Asla nankörlük etmiyorum fakat ben daha 17 yaşındayım ve bir bebeğe nasıl bakılır bilmiyorum ki.
"Haklısınız Muhsin Bey. Herşey için teşekkür ederim ama-" derken sarışın kadın bebeği getirip ellerime bıraktı. Hemen bebeği tuttum ve sıkıca sardım.
"Napıyorsunuz ?" dedim şaşkınlık içerisinde.
"Amadan önce kullanılan cümle daima yalan derler. Muhsine teşekkür etmek yerine oğlumuza bak." dedi. Sesi o kada soğuk çıkmıştı ki. Buz gibi etmişti bedenimi. Daha sonra Muhsin Bey bir adama seslendi ve bebeğin eşyalarını arabaya yüklediler.
"Yarın sabah senin için iki günlük rapor alıcam. Birbirinize alışana kadar okula gitmesen iyi olur. Okulun için ne gerekiyorsa yapacağıma söz veriyorum Bia. O istediğin liseye kayıt ettiricem seni. Tamam mı ?" dediğinde ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Devlet lisesinde okuyordum ve ders imkanları fazla iyi değildi. İstediğim lise özel bir okul ve orda okuyan iki tane arkadaşım var. Benim zor günümde beni yalnız bırakmayan, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen Asya ve Şila. Aslında adı Şilan ama biz Şila diyoruz. Neyse. Onlarla aynı okulda olacağım ve geleceğime katkı sağlayabilecek bir okulda okuyacağım için mutlu mu olsam ? Yoksa bu bebekle kalakaldığım için üzülsem mi bilememiştim. Gözümden bir damla yaş düştünde Muhsin Bey bana sarıldı ve alnımdan öptü.
"Sana güveniyorum." dedi fısıltıyla. Bu daha çok ağlamama sebep olurken bir adamı yanına çağırdı. Adının Cengiz olduğunu öğrendiğim adama beni ve bebeği emanet etti.
"Herşeyinizle Cengiz ilgilenicek. Bebeğe bir isim koymadık. Sen koy. Kimlik işlemlerini Cengiz halledecek. Yarın kullanmadığın bir odayı boşalt. Bebek odası yaparsın. Ne gerekiyorsa bir liste hazırla. Hepsi alınsın." son cümlesini Cengiz abiye bakarak söyledi. Ben hala sessizce ağlamaya devam ederken Cengiz abiyle birlikte arabaya gittik. Arkaya oturdum ve ağlamaya devam ettim. Eve geldiğimizde adam bagajdan birkaç tane çanta çıkarttı. Eve girdiğimizde bebeği götürüp yatağıma yatırdım. Aynı annesine benziyordu. Sarışındı.
"Küçük hanım. Hangi odayı boşaltıcaz ?" diye sordu.
"Karşı odayı Cengiz abi. Pek bir eşya yok zaten." dediğimde başıyla onayladı ve benim eski odamı boşaltmaya başladı. Sessiz olmaya dikkat ediyordu. Gecenin bir vakti gürültü çıkartması doğru olmazdı zaten. Hem bebek uyanabilirdi ve ben buna hazır değildim.
"Bitti. Bu eşyaları ne yapalım ?" dediğinde eşyalarıma baktım. Gereken birkaç eşyayı aldım.
"En arkada kiler var oraya koyar mısın sana zahmet ?" dedim mahçup bir şekilde. Yavaş yavaş ağlamam duruyordu. Adam hemen onları kilere götürdü ve yerleştirdi.
"Benim işim bitti. Bu benim numaram. Birşeye ihtiyacınız olursa hemen beni ara. Muhsin Bey'in dediği gibi listeyi hazırla. Sabah birlikte alışverişe çıkarız. Tabii size de uygun olursa ?" dedi adam hafif bi tebessümle.
"Olur Cengiz abi." dedim gülümseyerek. Başıyla onaylayarak evden çıktı ve bu küçük insanla beni baş başa bıraktı. Eşyalarını odadaki dolaba yerleştirmeye başladım. Yemeklerini, biberonlarını da mutfağa koydum. Bir sürü mama vardı. Hiçbiri anne sütünün yerini tutmazdı tabii. Ama mecburdu onlara. Ben mutfakta işlerimi bitirdiğimde bebek bir anda ağlamaya başladı. Bu sesi duymayalı çok uzun zaman olmuştu. Benim hiç kardeşim yoktu ama annemin arkadaşlarının bebekleri ağlardı genelde. Korkmuştum ve koşarak odama gittim. Bebeği hemen kucağıma aldım ve susturmaya çalıştım. Karnımı acıkmıştı acaba diye düşünerek bebek hala kucağımdayken hızla mutfağa gittim. Bir biberon süt hazırladım. Bebeğin ağlaması iç çekmelere dönüşmüştü. Süt hazır olduğun sıcaklığını kontrol ettiğimde resmen sütün kaynadığını anladım. Benim dilim yandıysa o bebeğinki kavrulurdu heralde. Sonra buzdolabına koyup biraz bekledim ama bu sırada bebek tekrar ağlamaya başladı. Biberonu çıkartıp tekrar kontrol ettiğimde bu sıcaklığın iyi olduğuna karar verdim. Salona gidip en sevdiğim koltuğa oturdum. Bebeği kucağıma yatırıp biberonu ağzına verdim. Ve evet küçük insan fazlasıyla acıkmıştı. Sütü fazla yapmıştım ve sonları içemeden tekrar uykuya dalmıştı. Onu tekrar yatağıma yatırdım ve bende yanına uzandım. Elime bilgisayarımı aldım ve hemen bebek bakımlarını öğrenmeye başladım. Bir sürü video izledikten sonra bazı şeyleride zaten biliyordum bebek bakmasını öğrenmiştim. Saate baktığımda sabah olmasına az kaldığını gördüm. Masamın başına geçtim ve bebek odası için gerekli şeylerin listesini yaptım. Sabah alışverişe gideceğimiz için enerjiye ihtiyacım olacaktı. Bebeğin yanına yattım ve uykumun gelmesini bekledim. Bebeği izliyordum ama bir türlü uykum gelmiyordu. Daha sonra aklıma adı geldi. Bir ismi yoktu ve benim bulmam lazımdı. Erkek çocuğuna en uygun isim ne olabilir ki diye düşünürken kendi adım dikkatimi çekti. Bir tanrıçanın adıydı. Onunkide böyle bir isim olabilir diye düşünürken bunun saçma bir fikir olduğunu anlayıp farklı bir isim düşünürken uykuya dalmıştım.
Sabah uyanmama sebep olan şeyin alarm sesi olmasını beklerken bebeğin ağlama sesi olması biraz beni rahatsız etmişti. Gözlerimi açtım ve bebeği severek sakinleştirmeye çalıştım. Daha sonra yatakta dizlerimin üstüne oturdum ve onu omzuma yatırıp hafifçe sırtını ovalamaya başladım. Acıktığını düşünerek mutfağa doğru ilerledim ve bir yandan da sütünü hazırlamaya başladım. Süt ısınırken sırtını ovalamaya devam ettim ve küçük insan gazını salıverdi. Bu gülümsememe sebep oldu. Sütü hazır olduğunda sıcaklığını kontrol ettim ve yine dilim yandı. Buzdolabında biraz beklettikten sonra sütü aldım ve içeri geçtim. Biberonu sehpaya bırakıp oturdum ve bebeği kucağıma yatırdım. İlk defa gözlerini açık görüyordum ve gözlerine hayran olmuştum. Boncuk mavisi gözleri vardı ve resmen gözlerinin çevresi parlament mavisi gibi bir çerçeveye sahipti. Etrafı inceleyen bebek gözlerini bana çevirdi. Elime biberonu aldım ve sütünü içirmeye başladım. Bir yandan da isim düşünüyordum. Aslında kafamda bir iki isim belirmişti. Daha sonra küçük insan sütünü bitirmişti ve Cengiz abi hazırlanmamız için mesaj atmıştı. Hava soğuk olduğu için bebeğe kalın birşeyler giydirdim. Bende üzerime siyah kot ve kalın bir kazak giydim. Çizmemi ve şalımıda giydikten sonra hazırdım. Tam kapıdan çıkarken meraklı üst kat komşum kapımdaydı. Gözleri bebeği görünce şok oldu.
"Çok acil işimiz var." diye bahane uydurarak hemen kapıyı kilitleyip koşar adım kendimi dışarı attım. Tam da tahmin ettiğim hava soğuk ve rüzgarlıydı. Bebeğin atkısı yoktu bu yüzden kendi şalımı onun boynuna sardım. Yüzünü kapatmaya dikkat ettim. Zaten tam olarak alışamadım birde hasta olusa onunla nasıl ilgilenirdim ? Bu düşüncelerle bebeği sararken Cengiz Abi geldi. Hemen kapımı açtı ve bende oturdum. Kimse konuşmuyordu. Ama ben sessizliği bozdum.
"Cengiz abi ? Bebeğin kimliği ne zaman olucak ?" deyiverdim hemen.
"Siz ne zaman isim bulursanız." dediğinde hemen cevap verdim.
"Buldum ben ismini. Berkay olucak." dedigimde adam bana dikiz aynasından bakarak.
"Berkay mı ? Neden ?" dediğinde cevap vermek için nefes aldım.
"Bir sebebi yok. Bu isim hoşuma gidiyor. Tabii sizede uygun olursa ?" dedim.
"Siz öyle istiyorsanız." dedi ve yola devam etti. Bir yere gelmiştik. Burası kocaman bir bebek mağazasıydı. Bebeği iyice sarıp dışarı çıktım.
"Siz ne istiyorsanız seçin. Bu da kredi kartınız. Ben sizi burda bekliyorum." dediğinde elinden kartı yavaşça aldım ve teşekkür ettim. İçeri girdiğimde bebeğin yüzündeki şalı biraz açtım. Girişte bebek arabaları vardı. Onları incelerken bir bayan yanıma geldi.
"Hoşgeldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim ?" dedi bana gülümseyerek.
"Merhaba. Bebek odası alıcam ve birkaç gerekli eşya. Bu konularda bilgili değilim. Yardımınız çok iyi olur." dedim bende aynı şekilde gülümseyerek. Kadın bir omzumda yatan Berkay'a bir de bana baktı. Artık Berkay diyebilirim heralde. İsmini buldum sonuçta.
"Demek ilk bebeğiniz. Sizede çok benziyor. Genç yaşta anne olmuşsunuz ama yakışmış" dediğinde tam itiraz edecekken kadın beni dinlemeden bebek arabalarının özelliklerini anlatmaya başladı. Ama kafama dedikleri takılmıştı ve kadını bir türlü dinleyemiyordum.
"Ben bilmiyorum bu işleri. Bu listede ki şeyleri istiyorum sadece." dedim kadını susturarak. Gerilmiştim ve kadın bunu anlamışa benziyor.
"Peki hanımefendi." diyerek listedeki herşeyi almıştık. Kasada resmen koskoca bir servet ödemiş gibi oldum. Bütün alışverişi yaptıktan sonra sırada kimlik vardı. Cengiz abi bize arabada beklemizi söyledi. Yaklaşık yarım saat sonra geldi ve eve doğru gitmeye başladık. Bebek odası akşam gelecekti ve benim karnım acıkmıştı.
"Cengiz abi. Acaba bir yerde durup yemek yesek ? Biraz acıktımda." dedim çekinerek.
"Tabii ki." dedi ve bizi bir yere getirdi. Minik bir yerdi ve biraz kalabalıktı. Hemen boş bir masaya oturduk ve yemek sipariş ettik. Bu sırada Berkay yarı uykulu bir şekilde yatıyordu kucağımda. Uyuması için biraz salladım kucağımda ve işe yaradı. Yemeklerimizi beklerken saat ilerliyordu. Bebek odasının geleceği saate az kalmıştı. Yemekler gelir gelmez hemen yedik ve kalktık. Eve geldiğimizde kapının önünde bizi bekliyorlardı. Eve girip kapıları açtım. Berkay'ı kendi yatağıma yatırdım ve odanın hazırlanışını izledim. Duvarlar mavi duvar kağıdıyla kaplandı ve aldığımız bebek odası takımıyla çok uyumluydu. Beşiği, oyuncaklarıyla birlikte oda mükemmel olmuştu. Birkaç eksik kıyafetleri vardı. Adamlar işlerini bitirip gider gitmez onları yerleştirdim. Cengiz abi tam gitmek üzereyken onu durdurdum.
"Kimliğini vermeyecek misin ?" dedim. Adam elini cebine attı ve mavi bir kart çıkarttı. Elime aldım ve doğum tarihine bakıcakken gözüme anne adı takıldı. Koşarak dışarı çıktım ama Cengiz abi çoktan gitmişti. Gözlerim dolarken bu sefer kendimi tutmadım ve ağlamaya başladım. Hızla eve girdim ve Muhsin Bey'i aradım.
"Nasılsınız ?" diyerek açan Muhsin Bey'e ağlayarak bağırmaya başladım.
"Ben bu bebeğe sadece bakıcılık yapıyorum. Ben onun annesi değilim. Kimlikte neden benim adım ve soyadım yazıyor ? Ben bu şekilde kabul etmemiştim. Gelin ve alın bebeği istemiyorum." diye bağrıyordum.
"Bia !" diyerek kükredi Muhsin Bey. Ve devam etti.
"Paraya ihtiyacın var. Öyle değil mi ?" diye yine kükredi. Sesimi çıkartamadım. Muhsin Bey sözüne devam etti.
"Benim dediklerime ve yaptıklarıma karşı çıkma !" dedi.
"Ama ben herkese ne derim Muhsin Bey ? Herkes bana kötü gözle bakacak." dedim sessiz sessiz ağlayarak.
"Bak uzun zamandır kimseyle görüşmüyordun zaten. Değil mi ? O sırada evlendim ama anlaşamadık dersin. Bir yalan uydurursun işte. Bir daha sakın. Anlıyor musun beni ? Benimle konuşurken sesini yükseltme !" dedi telefonu kapattı. Olduğum yere yıkıldım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Elimde kimlik hala duruyordu. Yere fırlattım ve daha şiddetli ağlamaya başladım. Bu sırada kapı çaldı.
"Defol !" diye bağırdım ama ısrarla çalmaya devam ediyordu.
"Bia aç lütfen kapıyı." dedi telaşlı bir ses. Bu Asya'ydı. Hemen yerimden kalktım ve kapıyı açtım. Perişan bir haldeydim. Asya'nın boynuna sarıldım, arkasında Şila'yı da görünce ağlamam biraz hafiflemişti.
"Hadi anlat." dedi Asya. Biraz durdum, derin bir nefes aldım ve başıma gelen herşeyi anlattım. Asya ve Şila hayretler içerisinde dinlerken ağlama isteğim yavaş yavaş kayboluyordu.
"Bia. Biz her zaman yanındayız. Biliyorsun değil mi ?" dediğinde gözlerimin içine bakıyordu. Kafamı evet dercesine aşağı yukarı salladım. Bu sırada Berkay uyandığını belirten sesler çıkarttı. Asya bir hışımla yerinden kalktı ve Berkay'ı alıp geldi.
"Bia. Şimdi bu sevimli şey senin oğlun mu oldu ? Oha anne mi oldun sen şimdi ? Bu durumda ben teyze oluyorum yani. Ayy çok mutlu oldum şu an." dedi Berkay'ı severken. Yüzüm ifadesizdi. Ne yapacağımı, insanlara nasıl açıklama yapacağımı bilmiyordum.
"Kaç yaşında ?" dedi Şila. Berkay Asya'ya şaşkınca bakıyordu. Minik elini tuttum.
"4 aylık daha."dedim. Asya gözlerini büyüttü.
"Bia seni gerçek annesi gibi öğrenicek farkındasın değil mi ?" dediğinde bazı gerçekler yüzüme vurdu.
"Bak Bia insanlara evlendiğini söyleriz. Hatta hala evlisin ve bu bebeği doğurdun. Bir hafta sonra boşanırsınız. Nasıl fikir ?" dedi Şila.
"Evlatlık aldım desem ?" dedim çaresizce.
"Evli olmayan kişilere evlatlık bebek verilmez." dediğinde mecburen Şila'nın fikrini kabul ettim. Kimliğe göre Selim diye biriyle evlenmişim ve önümüzdeki hafta boşanıcam. Asya bebekle oynarken telefonuma mesaj geldi. Elime aldım ve Muhsin Bey olduğunu gördüm.Muhsin Bey:
-Kaydın o istediğin lisede. Haftaya pazartesi okula başlayacaksın. Cengiz okul formasıyla ilgilenicek. Sen okuldan gelene kadar Cengiz'in eşi bakacak oğlun Berkay'a.Mesajı kızlara okuttum. Aynı okulda olduğumuza sevindiler. Ama ben oğlun Berkay da takılı kaldım. Asya biraz daha oturduktan sonra babası aradı ve gitmek zorunda kaldı. Şilayla oturmaya devam ettik.
"Bia bence bu hikaye uygun ama aklıma başka birşey daha geldi. Berkayı herkese kuzenin diye tanıtsak ? Öyle herkes bilmesin. Kimse tutupta bu çocuğun kimliğini sormaz zaten değil mi ? Bence bu daha da mantıklı." dediğinde bu fikir aklıma daha çok yatmıştı.
"Saat geç oldu istersen sende burda kal. Ben Berkayı uyutayım." dedim. Ama eve gitmesi gerektiğini söyledi ve evine gitti. Saat baya geç olmuştu ve Berkay esniyordu. Altını temizledikten sonra beşiğine yatırdım. İki üç sallamaya hemen uyudu. Salona geçtim ve televizyonu açtım. Kafamı dağıtmak istiyordum. Ama anne olduğum düşüncesi içimi yiyordu. Televizyonu kapatıp odama gittim. Pijamalarımı giyip yatağa girdim. Berkay'ın orda tek yatması nedense içime sinmedi. Kalktım onun odasına gittim. Beşiğin içine baktığımda sarı bir bebek melekler gibi uyuyordu. Onu kucağıma aldım ve benim odama getirdim. Omzumda uyuyan Berkay'a aynadan baktım bir bana bir ona ve gerçekten benziyorduk. Sarışın oluşumuz, gözlerimiz benziyordu. Şila'nın son fikri iyiydi ve onu kullanmaya karar verdim. Yeni okul için biraz mutluydum. Yanımda mışıl mışıl herşeyden habersiz uyuyan küçük insana baktım. Çok masumdu. Ne yani ? Ben şimdi anne mi olmuştum ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrı ve Tanrıça
Teen FictionGözyaşları belli olmasın diye yağmur altında yürüyen her kadın birer deniz kızıdır. Fakat ben Tanrıçayım.