TvT - 2. Bölüm

67 3 3
                                    

Koluma birşeylerin dokunduğunu hissediyordum. Gözlerimi hafifçe araladım ve kolumla oynayan küçük bir insanla karşılaştım. O mavi gözleri kolumdaki bilekliği incelerken bende onu inceliyordum. Acaba ne zaman uyanmıştı ? Acaba uyandığında neden ağlamadı ? Gerçekten bu bebek neden ağlamıyordu ? Çok zor durumda kalmadığı sürece ağladığını hiç duymamıştım. Gözlerimi tekrar ona çevirdiğimde tam da gözlerimin içine bakıyordu. Ona gülümsedim ve ilk defa onu gülerken gördüm. Hep ifadesiz surata sahip olan bebek şimdi bana gülüyordu. Telefon yastığın altında titremeye başladığında irkildim. Hemen elime alıp açtım.
"Sabahın bu saatinde telefonuma direkt cevap verdiğine göre Berkay benden önce uyanmış ve seni uyandırmış. Bu arada günaydın mükemmel anne adayım benim." diyen kişi zevzek arkadaşım Asyadan başka kimse olamazdı. Şila ona göre daha olgun bir karaktere sahipti. "Sana da günaydın gerizekalı." dediğimde dilini şaklattı. "Neden aradın ?" diye sordum konuyu fazla uzatmaması için. "Şila, sen ve ben bugün alışverişe çıkarız diye düşündüm." dedi mutlu mesut dengesiz arkadaşım bir ayrıntıyı unutuyordu. "Berkay ne olucak Asya ? Onu bir yere bırakamam biliyorsun." dedim umutsuzca. Bir yandan Berkay bilekliğimle uğraşıyordu. Renkleri dikkatini çekti galiba. "Ya ne olucak tabii ki benim prensimde gelicek." dediğinde direkt itiraz ettim. "Hava soğuk ve o bir bebek. Üşütüp hasta etmek istemiyorum Asya." dedim. "Ohooo sen hemen anne triplerine girmişsin bile. Hadi hazırlanın. Ben Şilayı alıp geliyorum." diyip suratıma kapattı. Asya'ya hayır deme şansımın olmadığını bildiğim halde ona karşı direnmem de saçmaydı. Mecburen yerimden doğruldum. Berkay beni gözleriyle takip ediyordu. "Evet Berkay Bey. İzin verirseniz hazırlanmam lazım. Yerinizden sakın kıpırdamayın size kıyafet, bez ve mama getiricem." diyerek odadan çıkıp mutfağa ilerledim. Hemen bir mama hazırlayıp çantama koydum. Eskiden minicik çantaya bile tahammül edemeyen ben şimdi bavul gibi çantayla gezmek zorunda kalıyordum. Yanıma yedek kıyafet ve bez aldıktan sonra üzerine giymesi içinde bişeyler alıp odama tekrar girdim. Sol elinin baş parmağını emerken birde o elini inceleyen Berkay fazla tatlı duruyordu. Ona bu kadar çabuk alışmam normal olmasa da böyle olmasını istiyordum. Ona yaklaşınca bana baktı ve tekrar eline döndü. Yatağa oturup ona doğru yaklaştım. Önce altını temizledim. Daha sonra da üzerini değiştirdim. Daha yeni yeni oturmaya alışan Berkay'ı yatağa oturur pozisyonda koydum. Arkasına ve yanlarına da yastık koydum düşmesin diye. Dolabımın karşısına geçtiğim sırada telefonumun zil sesi yükseldi. Telefonu açtım ve masanın üzerine koydum. "Bana bak çakma anne. Biz geliyoruz. Hazırlandınız umarım." dedi Asya. "Berkay Bey hazır. Bende giyecek birşeyler arıyorum." dedim. Bir gözüm Berkayda diğer gözüm ise dolaptaydı. Tedirgin oluyordum düşücek diye. Berkay üzerinden çıkarttığım pijamalarını yemeye çalışırkın ona engel oldum. "Beğ o pis. Yenmez o öğğ kaka." gibi garip şeyler söyledim Berkay'ı ikna etmeye çalışarak. Asya ve Şila kahkaha atmaya başladıklarında onları unuttuğumu fark ettim. "12 dakika içerisinde aşağıda olurum. Eğer gecikirseniz gelmem ona göre." diyip telefonu kapattım. Dolaba tekrar döndüm. Üzerime bordo bir triko aldım ve altına ise siyah bir pantolon. Üzerime bir cekette aldığımda tamamdır. Ben hazırlanırken beni pür dikkat inceleyen Berkay'ı öpmek geliyordu içimden. Zaten bebekler sevilmek istemez mi ? Buraya geldiğinden beri Asya'dan başka kimse sevmemişti onu. Yanına gittim. Kucağıma aldım ve onu sulu sulu öptüm. Bana garip garip bakıyordu. Bu hoşuma gitmişti. Minik bir buse daha kondurup ayağa kalktım. Onunda ceketini giydirdim ve şu kanguru denilen şeyi omuzlarıma astım. Arkasında bir bağlama yeri vardı onu da bağlayıp Berkay'ı içine koydum. Ayakları sallanıyordu ve koyarken yukarı kıvrılmıştı. Aynaya bakarak onu düzelttim ve şimdi hazırdık. Odasına gidip çantayı aldım, tek omzuma astım. Kapının önüne geldiğimde "Ay ben bu ayakkabıyı nasıl giyicem şimdi ?" dedim. Berkay bana bakıyordu. Ona şirin şirin sırıttım. Sırtından destek verdim ve yere doğru eğildim. Botlarımı ayaklarıma geçirdim. Ama eğilirkende demek ki hamilelğin böyle olduğunu düşündüm. Daha sonra bacaklarımı yukarı kaldırdım ve fermuarlarını çektim. Böyle esnek bir vücudum olduğunu için şanslıydım. Balerin olmanın avantajları diye düşündüm. Evden çıkarken çantaya koyduğum battaniyeyi çıkarttım. Berkay'ın sırtına koydum. Ne olur ne olmaz hava soğuk sonuçta. Aşağı indim ve bizimkiler kapının önündeydi. Selam vererek arkaya oturdum. "Bir anda seni tanımadım biliyor musun ? Canını sıkmazsan sana birşey söylemek istiyorum." dedi Şila. Bebekle ilgili olduğunu biliyordum ve nedense artık canım sıkılmıyordu. Başımı olumlu bir şekilde salladım. "Gerçek bir anne gibi görünüyorsun ve bu çok mükemmel duruyor." dediğinde gülümsedim. Daha fazla konuşmadan yola koyulduk. Ben bu sırada Cengiz abiyi arayıp haber falan verdim derken alışveriş merkezine gelmiştik. Otoparka girdik ve park yeri ararken Berkay sesli bir şekilde esnedi. Emziğini ağzına verdim ve direkt göğüsümün üst tarafına koydu kafasını. Şila gülümseyerek bizi izliyordu. Asya park yeri bulup hemen arabayı park etti. Bizde arabadan indik. Omzumda yatan Berkay'a bakarak "Acaba bacakları uyuşur mu uyurken ? Hani sallanıyo ya." dedim bizim kızlara bakarak. Onlarda birşey olmayacağını hatta bugün bana sürprizlerinin olduğunu söylediler. Asansöre binip yukarı kata çıktık. "Önce bize elbise bakalım. Sonrada küçük bey için birşeyler alalım." dedi Şila. "Neden elbise alıcaz ki ? Ayrıca Berkay'ın pek kıyafete ihtiyacı yok." dedim. "Aman sen sus be. Biz alıcaz teyzeleri olarak. İçimizden geldi sana ne ?" dedi Asya bende gözlerimle yukarı baktım. "Peki. Neden elbise alıyoruz o zaman ?" diye soru yönelttim bu seferde. "Çünkü bu hafta sonu bir parti var. Bizim yan sınıftan yani Şilanın sınıfından bir çocuğun doğum günü partisi ve oraya gitmek için elbise alalım dedik." dediğinde onayladım. "Demekki konunun benimle alakası yok. Sevindim." dediğimde içimde bir rahatlama gelmişti ama Şilayla Asya bana tuhaf bir biçimde bakıyordu. Ne var dercesine başımı salladım. "Ne demek ne var ? O partiye sende davetlisin." dediğinde hemen itiraz kalkanlarımı kaldırdım. "Beni tanımaz etmez. Benim ne işim var ? Gelemem ben Berkay var hem." dedim direkt. Ama Asya hance sırıtıyordu ve bu da demek oluyordu ki 'kardeşim sen o kalakanları bir indir benim tabii ki planım var' oflayarak alışverişe başladık. Asya bizi bir o mağazaya bir bu mağazaya sokup duruyordu. Uzun uğraşlarım üzerine elbise yerine daha rahat birşeyler giymeme ikna edebilmiştim. Bana bir kot ve şık bir gömlek almıştık. Asya kendine uzun bir elbise aldı. Şila da mini bir elbise almıştı. Parti daha adını bile bilmediğim bir çocuğun evinde olucakmış. Benim aklım hala Berkay'ı nereye bırakacağımdaydı. Asya bir anda olduğu yerde durdu ve hızlıca arkasını döndü. Şila da aynı şeyi yapınca daha çok şaşırdım. "Noluyoruz be ?" diye sorduğumda Asya susmamı işaret etti. "Asya ?" dedi tok bir ses. Ben arkamı dönerken Asya ağzında birkaç laf geveledi. Şila hemen yanıma geçti ve birlikte Asya'yı izlemeye başladık. "Aaa merhabaa." dedi Asya yapmacık bir sevinçle. Çocuk baya yakışıklıydı. Sarışındı hem Asya çok sever. Ben çocuğu incelerken Berkay biraz kımıldadı ve emziğini düşürdü. "Hay aksi." diyerek eğiliyordum ki bir el emziği bana uzattı. "Teşekkür ederim." dedim elin sahibine bakarak. Çocuk yüzüme bakarken duraksadı. "Çok gençsin." dedi. Gülümsedim. Berkay'ı kastediyordu heralde. "Evet. 17 yaşındayım." dedim hala gülerken ve devam ettim. "Şaşkınlığının sebebi bu olsa gerek. O kuzenim." dediğimde anladığını belirten sesler çıkardı. "Abi ?" dedi Asyayla konuşan çocuk. Asyayla birlikte bize doğru yaklaştılar. "Sizi tanıştırmadım. Bu bizim okula gelecek olan yeni arkadaşımız Bia." dedi Asya. İki çocukta bana hayretle dönüp baktı. "Şiddet Tanrıçası." dedi. "Memnun oldum. Bende Emre. Bu arada bende hepinizle abimi tanıştırayım." dediğinde Emreyle toklaştık. "Mitolojiyi seviyorsun heralde ?" dedim. Çünkü kolay kolay kimse adımın ne anlama geldiğini bilmezdi. "Mitolojiden nefret eder. Sadece o da bir tanrı." dediğinde anlamamıştım. "Anlayamadım ?" dedi Asya ve çocuk söze girdi. "Ben Ares." dediğinde küçük dilimi yuttuğumu zannettim. Şila ve Asya hala garip garip bakıyordu. "Savaş Tanrısı." dedim. Sesim fısıltıyla çıkmıştı. "Oha ikinizde adı birer tanrı ve tanrıçaya mı ait ?" diye bir soru yöneltti Asya. Bende başımı olumlu bir şekilde salladım. Nedense adımı söyledikten sonra Ares'in bana karşı olan bakışları değişti. Masum bir şekilde bakan çocuk gitti. Yerine karşında katil olan biri geldi. Bana o kadar dik ve dikkatli bakıyordu ki. Bu fazla rahatsız ediciydi. Asya ve Emre vedalaştıktan bizde yolumuza devam ettik. "İşte o Emre denen çocuğun doğum günü. Bizde onun evine gidicez de ay bizde abisiyle ilk defa tanıştık. Ne kadar kasıntı bir çocuktu. Değil mi ?" dedi Şila cevap bekleyen bir yz ifadesiyle. "Aynen dev gıcık oldum. Bir de bu tesadüfe acayip şaşırdım. Ares ve Bia. Tanrı ve Tanrıça gibi kızım." dedi alayla gülerek. Onun anırma stilli gülüşüne Şila da katıldı. Bende onları dikkate almadan bebek mağazasına doğru yöneldim. Ordan da birkaç parça kıyafet alıp çıktık. "Kızlar siz gidin beni Cengiz abi alıcakmış. Öyle mesaj attı." dedim. Onlarda konnun ucu Muhsin Bey'e değdiği zaman asla üstüne laf söylemezdi. Alışveriş merkezinden çıktık. Kızlarla vedalaşıp sanki Cengiz abiyi bekliyormuşum gibi yapmaya başladım. "Bia." diyen sesi hemen tanımıştım ve açıkcası ona dönüp cevap vermek istememiştim. Emreye dönmedim ama o önüme geçti. "Merhaba." dedi gülümseyerek. Bende sadece gülümsedim. Omzumda uyuyan Berkay'a baktı. "Çok sessiz bir çocuk. Hep böyle uyur mu ?" diye sordu. Başımı olumlu bir şekilde salladım hafif bir tebessümle. "Neden bu kadarb soğuksun ?" dedi bir anda. Sorduğu soruya şaşırmıştım. Çünkü soğuk biri değildim. Yani değilim heralde. "Soğuk değilim ki. Nereden çıkartıyorsun ?" dedim. Yüzüme bakıyordu. İncelemek gibi bir anlam tanışıyordu. Bir insanın beni bu şekilde incelemesinden hep rahatsız olurdum ve yine o tuhaf his bedenimi kaplamıştı. "Neden bana öyle bakıyosun ?" dediğimde sanki bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi sorduğum an cevap verdi. "Sende farklı birşey var ve bu ismin değil. İçinde bir yerde birşeyler var, o farklı. Abim bile fark etti bunu ama bir türlü bulamıyorum. Sanki..." diyip durdu. Daha sonra Ares yanımıza geldi. "Sanki ?" diye sordum konuşmasına devam etmesi için. Soruyu sorduğumda sesini düzeltip abisine baktı. "İki gün sonra doğum günüm var. Evimizde veriyoruz partiyi. E sende bizim okulda bir öğrencisin sonuçta. Seninde gelmeni istiyorum. Hediye almana gerek yok. Sadece bu miniği getirsen yeterli bana." dedi Berkay'ı göstererek. Sorduğum soruya cevap vermemişti. Meraklanmıştım ama sanırım abisinden saklıyordu bu konuşmayı. Ondan dolayı bende devam ettirmedim. Ares'e baktığımda Berkay'ı inceliyordu. Bu sırada sanki o da rahatsız olmuş gibi gözlerini yavaş yavaş açmıştı Berkay. Dudaklarını büzmüştü. Bu da demek oluyordu ki ağlamaya ön hazırlık. Emziği ağzına veremezdim. Çünkü yere düşmüştü ve bende yıkamamıştım. Emre kangurunun içindeki Berkay'ı hemen kucağına aldı ve ilgilenmeye başladı. "Acaba bacakları mı ağrıdı ?" diye sordum. Ama daha çok kendi kendime sormuştum. Kanguruyu üzerimden çıkartıp çantaya koydum. "Bebek bakmasını bildiğine emin misin ?" dedi Ares. O kadar iğneleyici bir bakışı vardı ki. Sinir oluyordum ona. Sanki kendisi çok iyi biliyordu. Sorusunu cevapsız bırakıp Berkay'ı kucağıma aldım hemen. "Doğum gününe davet ettiğin için sağ ol ama gerek yok bence." dedim Emre'ye dönerek. Çantayı sırtıma alıp yürümeye başladım. "Asya bak biliyorum abimle pek anlaşamadınız ama bu benim doğum günüm ve ben seni de orda görmek istiyorum. Bide bu minik şeyi getirsen olur. Evde ki hizmetliler ilgilenir onunla merak etme sen." dedi destek verici bir şekilde. "Bakarız." dedim ve cevap vermesini beklmeden yoluma devam ettim. Açık konuşmak gerekirse Ares'e pek ısınamamıştım. Emre ona göre daha kibar ve anlayışlı biriydi. Doğum günü konusuna da gelirsek büyük ihtimalle ben gitmek istemedigimi belirticem fakat kızlar makyajımı bile yapacaklar. O yüzden pek umursamadan ve düşünceleride beynimden uzaklaştırıp yürümeye devam ettim. Oturacak bir bank arıyordum gözlerimle. Sonunda bulduğumda hemen oturup Berkay'ın mamasını yedirmeye başladım. Belli ki çok acıkmıştı. Birbirimize alışıyorduk ve bu hoşuma gidiyordu. Onu seviyordum ama bunu ona nasıl hissettirebilecegimi bilmiyordum. Bu internetten öğrenebileceğim birşey değil. Yine de internete girip çocuk psikoloğu aradım ve çok uzun sürmeden hemen buldum. Telefon numarasını tuşlayıp aradım. Bir sekreter açtı ve yarın için randevu aldım. Şimdi eve gitmemiz lazımdı. Sabah çıktığımız yolculuk bu kadar geç bittiği için tedirgindim. Çünkü hava soğuk ve Berkay bir bebek. Hasta olabilir düşüncesi içimi yiyordu. Ben böyleysem gerçek anneleri düşünemiyorum bile. Yarın için heyecanlıydım. Çünkü orda anne ve oğul gibi görünmek zorundaydık. Berkay'ın hiç uykusu yok gibiydi ama benim gözlerimden uykular akıyordu. Berkay'ı yatakta oynatmaya başladım. Renkli şeyler dikkatini çekiyordu. Bilgisayarımı hemen masanın üzerinden alıp çizgi film açtım. Biraz oyalandı fakat pekte işe yaramadı. "Minicik çocuk ne anlasın çizgi filmden Bia ?" diye kendi kendime sordum. Saçma sapan şeylerden sonra Berkay gözlerini ovuşturmaya başladı. Biberonunu da ağzına verince tamamen kendini uykuya teslim etti. Saate baktığımda gece yarısını geçiyordu ve bu da demek oluyordu ki yaklaşık 4 saattir yatakta debeleniyorduk. Yarın erken kalkmam gerekiyor diye düşünerek bende kendimi uykunun o tatlı kollarına bıraktım.
Sabah olmuştu ve gözüme güneş giriyordu resmen. Bu perdeyi her defasında kapatmaktan sıkılmıştım artık. Yataktan doğruldum ve yanımda uyuyan küçük insana baktım. Mışıl mışıl uyuyordu. Minicik ağzı hafif aralıktı ve o tombiş yanakları beni öp diye bağırıyordu. Ama uyuduğu için rahatsız etmek istemedim. Saate baktığımda 08:16 olduğunu gördüm. Bizim randevumuz saat 10:00 da yani rahatça hazırlanabilirdim. Berkay'ın uyumasını fırsat bilerek hemen kendimi banyoya attım. Kısa ama etkili bir duş aldım. Bir rahatlama hissi gelmişti üstüme. Bornozumu giyip odaya geçtim. Berkay hala uyuyordu. Dolabımın önüne geçtim. En alttan iç çamaşırlarımı alıp, giydim. Doktora gideceğimiz için rahat olmak istedim. Hatta pijamalarımla gitmeyi düşündüm fakat fazla komikti bu yüzden bu fikri hemen aklımdan sildim. Altıma siyah kalın bir tayt giydim. Üzerime sarı bir tişört. Aynı kombini Berkay'a da hazırladım. Ama onunki tabi tayt değildi. Erkek adam tayt mı giyer ? Tabii ki giymez. Kafamdaki düşünceleri kovalayıp mutfağa yöneldim. Kendime hemen pratik olsun diye bir tost hazırladım. Onu yedikten sonra Berkay'a mama hazırladım. Birde uyandığında içmesi için süt. Artık hazır mamalar yedirsem sorun olmazdı heralde. Zaten hiç anne sütü bile içmemiştir. O aptal kadın memesi sarkar diye korkusundan emzirmemiştir çocuğu. Kadına biraz sinirlendikten sonra yatak odasından bir ses geldi. Sanki yere birşey düşmüş gibi bir ses. Aklıma gelen şeyle koşarak odaya girdim. Yerde Berkay'ın oyuncak arabası vardı ve Berkay yataktaydı. Gözlerini kocaman açmıştı. Sanırım hem sese hemde benim odaya aniden girişime korkmuştu. Dudaklarını büzdükten sonra hızla yanına gidip kucağıma aldım onu. "Ay ay benim bitanem korkmuş mu ? Eşek Bia korkuttu mu seni canım ? Oy annesinin bir tanesi..." son söylediğim şeyi söyledikten sonra fark ettim ve kimse olmamasına rağmen biraz utanmıştım. Kendime de kızmıştım galiba. Bilmiyorum çok garip bir duyguydu. Adını koyamıyordum. Ama bu Berkay'ın susmasına sebep olmuştu. Gülümsedim ve yanaklarını öptüm. Burnuma gelen kötü kokuyla gözlerimi kocaman açtım. "Aşkım sen kaka mı yaptın ? Ay bu nasıl bir koku yanmış tekerlek mi yedin evladım ?" dedim ama bir nevi kendimle konuşuyordum aslında. Berkay zaten cevap veremezdi öyle değil mi ? Berkay'ın altını değiştirip birlikte mutfağa gittik. Sütünü ısıttım ve bu sefer ısısını tutturmuştum. Biberonu da alıp salona geçtik. Saate baktığımda randevuya 45 dakika kalmıştı. Berkay'a sütünü içirip üzerini değiştirdim. Berkay'ın minik siyah spor ayakkabılarını giydirdim. Bu sefer bebek arabasını almaya karar verdim. Çünkü kanguruyla belim fazlasıyla ağrımıştı. Bende spor ayakkabılarımı giydim. Üzerime ceketimi de giydikten sonra Berkay'ı bebek arabasına hafif yatay pozisyonda oturttum. Üzerine polar bir battaniye de örttüm. Dışarısı rüzgarlıydı. Bu yüzden bebek arabasının kollarını çevirdim. Berkay'ın bana bakabileceği bir şekilde oldu. Hemen direkt rüzgar suratına vurmazdı. Sırtıma çantayı taktım ve evden dışarı çıktık. Anladığım kadarıyla Berkay renkli şeyleri seviyordu. Diş çıkarırken kemirebileceği renkli bir oyuncağını yanıma almıştım. Dışarı çıktığımızda hava serindi ve rüzgar esiyordu. Battaniyeyi iyice örttüm üzerine. Elinede oyalansın diye oyuncağı verdim. Yolumuza başladık. Doktorun kendi özel kliniğine gidiyorduk. Yaklaşık 20 dakika vardı ve çok uzak değildi. Kliniğe gelmiştik ve hemen asansöre binip üst kata çıktık. Girişte sekreter vardı. "Hoşgeldiniz." dedi esmer bir kadın. "Benim randevum vardı." dedim saate bakarak. Tam zamanında gelmiştim. Kadın saate bakıp bir deftere baktı. "Bia Burçak ?" dedi. Bir garip olsamda hayır benim soyadım Samyeli deme isteği gelse de ben şu an evliydim ve soyadımda Burçaktı. "Evet." dedim kadına. "Bebek arabası burada kalabilir. Buyrun." dedi kapıyı göstererek. Berkay'ı kucağıma aldım ve içeri girdim. Bir adam bilgisayarında birşeylere bakıyordu. "Hoşgeldiniz." dedi bizi fark ederek. Adam önce Berkay'a baktı, daha sonra bana ama yaşımın ne kadar küçük olduğunu fark edince gözlerinde ki şaşkınlığı saklayamadı. "Hoşbulduk." dedim adamın işaret ettiği yere oturarak. "Dilerseniz babamız geldiğinde başlayalım." dedi adam gülümseyerek. Ama ben o kısmı tamamen unutmuştum. Ben babayı nerden bulucam şimdi ? "Eşim gelemeyecek maalesef." dedim sahte bir üzüntüyle. "Neden ?" dedi adam. "O yurt dışında şu an. Çalışıyor." dedim aklıma gelen ilk yalanı uydurarak. Doktor anladığını belirten sesler çıkarttı. "O zaman şimdi başlayalım. Bebeğinizle ilgili sıkıntılarınız ne ? Fazla mı ağlıyor ?" dediğinde Berkay'a bakıp cevap verdim. "Aksine çok zorda kalmadığı sürece hiç ağlamıyor. Zaten benim sorunum bu değil. Ben Berkay'a onu sevdiğimi nasıl hissettirebilirim bilmiyorum." dedim. "Sanırım Berkay ilk bebeğiniz ?" dedi adam. Olumlu bir şekilde başımı bir aşağı bir yukarı salladım. "Yani sormam ne kadar doğru olur bilmiyorum ama fazla genç değil misiniz ?" dediğinde 'ah be abi ben doğurmadım ki bunu' diyerek haykırmak istedim ama ben daha cevap veremeden o devam etti konuşmasına. "Babanı zorla mı evlendirdi ?" diye sordu. Babanız diyince bir anda gözlerim doldu. Gülümsedim ve cevap verdim. "Benim ailem yok. Yıllar önce bir trafik kazasında kaybettim onları. Eşimde biz sevgiliyken hemen evlenmek istedi. Bende kabul ettim." dediğimde adam gülümseyip Berkay'ı kucağına aldı. Karşıma oturdu. "Bakın Bia hanım. Bir bebeğe onu sevdiğinizi hissettirmek çok kolaydır. Zaten annesi olduğunuz için aranızda bir bağ var ve bu bağ sayesinde sizin sevginizi hisseder. Onunla ilgilendiğinizde, onu beslediğinizde ve onunla konuştuğunuzda size mutlaka kendisi becerebildiği kadarıyla karşılığını verir. Bebekler en ufacık şeye mutlu olurlar. Berkay daha yeni yeni herşeyi algılıyor. Onunla konuşun, oyunlar oynayın. Bu dönemler rengarenk şeyler gözüne çarpacaktık. Nasıl desem bebek veya çocuk içeren reklamlar hoşuna gidebilir. Yani demek istediğimi anladınız değil mi ? Sizin onu gezdirmeniz, kucağınıza almanız bile onu mutlu ediyor. Çünkü onun annesi sizsiniz." dediğinde acaba beni annesi olarak mı biliyor diye düşündüm. Bence öyle düşünüyordur. Çünkü öz annesinden çok seviyorum onu. O gerizekalı duygusuz kadın böyle şeyleri bilemez. "Evet anladım." dedim gülümseyerek. Berkay'ı kucağıma tekrar verdi ve masasına geçip oturdu. "Başka bir sorunuz var mı ?" dedi. Bende ayağa kalktım. "Hayır yok. Yardımlarınız için teşekkür ederim." diyip kapıya yöneldim. "Bia hanım." dediğinde yerimde durdum ve doktora doğru döndüm. "Babası buraya geldiği zaman onunla da tanışmak isterim. Üçünüzle aynı anda konuşmak daha da iyi olur bebek açısından." dedi bende sadece tamam dedim. Ne diyim yani adama şimdi ? Hayır gelemez diye başlayıp bir ton yalan uydurmaya gerek duymadım. Klinikten çıkıp eve doğru yola koyulduk. Tam karşıdan karşıya geçerken telefonumdan sesler gelmeye başladı. Hemen karşıya geçip telefonumu aldım. "Efendim Şila." diyerek açtım telefonu. "Ya ben sana gelmiştim ama sen dışarıdasın heralde ?" dedi. Sesi bir garip geliyordu. "Bir sorun mu var ?" diye sordum. "Hayır. Ne alaka kızım ? Arka taraflarım dondu. Hissetmiyorum şu an." dediğinde güldüm. Hatta biraz fazla güldüm. Şila bana biraz saydırdıktan sonra o da gülmeye başladı. "Neyse. Zaten ben doğum günü için gelmiştim. Geliceksin değil mi ?" dediğinde derin bir nefes aldım. "Hiç gitmek istemiyorum." dedim aldığım nefesi geri verirken. "Tabii ki sen bilirsin ama Asya'ya hayır diyebileceğini zannetmiyorum. Bir de Berkay'a bakar benim annem. Sorun Berkaysa eğer. Ondan dolayı söylüyorum." dedi. Aslında iyi fikirdi. "Bilmiyorum Şila ya." dedim. "Ne demek bilmiyorum lan. Songül sultan duymasın gebertir valla." dediğinde ikimizde gülmeye başladık. "Eh iyi bari. Hallederiz." dedim. Vedalaştıktan sonra telefonu kapatıp yoluma devam ettim. Berkay'a baktığımda beni izliyordu. Eve gitmek yerine onu gezdirmeyi tercih ettim. Akşam yemeğini de dışarıda yerim diye düşünerek alışveriş merkezine girdim. Biraz mağazaları gezip eve meyve aldım. Berkay için hazır mamalar aldım. Şila'nın annesi çok uzun yıldır bebek bakıcılığı yapıyor. Ona güvenebilirdim. Songül teyze ve eşi baya olmuştu boşanalı. Çok sormak istememiştim ama Şila'nın anlattığı kadarıyla babası onları zaten terk etmek üzereymiş. Asya aramızda gerçek bir aile sahip tek kişi. Hep mutlu o mesela. Üzülmesi gereken bir sebep yok. O mutluyken bizim mutsuz olmamızda mümkün değil zaten. O bizim neşe kaynağımız. Biz üç kı kardeş gibiyiz. Fiziksel olarak en büyük duran benim. Daha sonra Şilan, en küçüğümüzde Asya. Ama karakter olarak en olgun tabii ki Şilan. Bizi hep bir arada tutan o. Asya aramızda en neşe dolu insan. Birçok arkadaşım oldu fakat hiçbirini bu iki salak kadar sevmedim. İyi ki tanımışım onları. Bu sırada biz en üst kata yani yemek bölümüne çıktık. Bu akşam ne yesem diye düşünmeye başladım. Boş bir masa bulup oturdum. Biraz kalabalıktı ve saate baktığımda en fazla 10 dakika içinde sakinlerdi. Bu dakikaları Berkay'la dolu dolu geçirmek istedim. Buradaki küçük oyun parkına girdik. Boş bir salıncak buldum ve Berkay'ı oturttum. Minik minik hareketlerle sallıyordum. Ortalık iyice boşalmaya başlamıştı ve bende acıkmıştım. Berkay'ı kucağıma alıp bebek arabasının yanına gittim. Ama bir sorun vardı. Araba bıraktığım yerde değildi. Çantam da arabanın içindeydi. Berkayla bir o yana bir bu yana bakıyordum. "Bunu mu arıyorsun ?" diye duyduğum sesle hemen arkama döndüm. "Daha dikkatli olmalısız küçük hanım." dedi maviş bir çocuk. "Teşekkür ederim." dedim hafif bir tebessümle. "Rica ederim." dedi. Gülümsedim ve Berkay'ı arabaya koydum. Ama o çocuk hala başımızda dikiliyordu. "Birini mi bekliyorsun ?" diye sordu. "Hayır. Sen ?" dedim merakla. "Hayır. Sadece yemeği yanlız yemek istemiyorum." dedi. Gülümsedim ve yoluma devam edecekken bebek arabasının önüne geçti. "Napıyosun ?" dedim şaşırarak. Gözlerimi büyütüp elimle çekilmesini işaret ettim. "Ya sadece yemek yiyelim mi diye sorucaktım. Tek olmuyo, doymuyorum." dedi. Ama ben çekinirim yani öyle herkesle yemek yiyemem ki. "Bana ne ? Git kendine başka birini bul. Hem bu oyunları yemem ben." dedim bilmiş bir tavırla. "Yok artık. Oha. Ben o anlamda demedim ki ya. Arkadaşça demiştim. Bu kadın milletini anlayamıyorum ya." dediğinde biraz utanmıştım. Yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Bana hala bir umutla bakan bu maviş sinirlerimi bozsa da birşey demedim. "Hadiiiii. Yemekler benden." diyip bebek arabasını sürmeye başladı. Bende mecburen peşinden koşuşturmaya başladım. "Hamburger mi ?" diye sordum şaşkınca. Çünkü pek fast food tüketen birisi değildim. "Bana baksana senin adını hala öğrenemedim." dedi sorduğum soruyu duymazdan gelerek. Masaya geldik ve o da bize hamburgerleri getirdi. "Bia." dedim hamburgeri inceleyip neresinden başlasam diye düşünürken. "Giray." dediğinde gözlerine baktım. Çünkü ismi hoşuma gitmişti. Gülümsedim ve yemeğe başladım. Giray birkaç dakika sonra yarılamıştı hamburgerini. Ben daha yarısına gelmeden doymuştum. Berkay biraz kıpırdanıp huysuzlaşınca onun sütünü içirdim. Bu sırada Giray yemeğini bitirmişti ve bizi izliyordu. "İsmin ne anlama geliyor ?" dedi. Berkay'ın yavaş yavaş gözleri kapanıyordu. Elimle beklemesini işaret edip küçük insanı uyuttum. "Şiddet Tanrıçası." dedim. Hamburgeri yarım bırakıp patates kızartmalarını yemeye başladım. "Ciddi misin sen ?" dedi hayretler içerisinde. Neden bu kadar şaşırdığını anlayamamıştım. "İnanmayacaksın ama benim bir arkadaşım var. Adı Ares ama tabi ona gerçek ismiyle kesinlikle seslenemiyoruz. Aras dememizi istiyor. Tanrıcılık oynamak saçma geliyormuş falan filan işte." dediğinde şaşırmıştım. Aynı kişiyi düşündüğümüze kalıbımı basabilirdim. Bozuntuya vermeden gülümsedim ve patateslere devam ettim. "Biliyor musun ? Sende çok iyi arkadaş olunacak bir tip var." dedi. "Nasıl yani ?" dedim. "Şöyle ki. Hayatıma giren tüm hatunlardan farklısın. Çok güzelsin ve bu boya badana yapmadan bahsettiğim bir güzellik. Ayrıca ağzın var dilin yok. Çok konuşmuyosun. Normalde bir kızı bu tür numaralarla avlamam için dil dökmem gerekiyordu. Ama sende öyle birşey yapma gereği duymadım." dediğinde onu şaşkınlıkla dinliyordum. Bu çocuk ne dediğinin farkında mıydı ? Sinirlerim tamamen aktif durumdaydı. "Salak mısın ? Yoksa o küçük beyninle yapmaya çalıştığın aptal rollerden birini mi oynuyorsun ?" diye sordum sinirle. "Hop küçük hanım yavaş gel. Burda sana iltifat ediyorum ve karşılığı bu mu ? Seni tanıdığım tüm yollu kızlardan ayırıyorum ama tepkin bu... Öyle mi ?" dedi. Benim aksime daha sakindi. Ne demeye çalıştığını şimdi anlıyordum ama yine de geri vites yapmak istemiyordum. "Saçmalıyorsun." dedim yerimden hızlıca kalkarken. Kolumdan tuttu. Gözlerimin içine bakıyordu ve bu sefer sinirliydi. O mavi gözlerinden alevler fışkırıyordu. "Otur." dedi olumsuz bir cevap istemeyen ses tonuyla. "Bak evet yeni tanıştık. İlk defa görüyorum seni buralarda ama amacım kesinlikle bu değildi. Herşeyi kestirip atmaktan yoruldum anlıyor musun ? Aşk acısının ne demek olduğunu bırak aşk acısını, aşkın ne olduğunu bilmeyen. Tüm ilişkileri tek gecelik olan şerefsizin tekiydim. Ama böyle olmuyormuş işte. Yanlışmış bu yaptıklarım. Bia ben doğruyu buldum ve o kişi beni istemiyor. Köşker lisesini sevdiren o oldu. Bana okulu sevdirdi ya düşünebiliyor musun ? Oh be sonunda anlattım birine derdimi. Nasıl olsa bu ilk ve son görüşmemiz..." dediğinde ona karşı yumuşamıştım. Hatta aşık olması onu dinleme isteğimi daha çok arttırmıştı. Son cümlelerinde fazla rahattı ve bende sözünü kestim. "Sanmıyorum." dedim bilmiş bir tavırla. Oturuşunu dikleştirdi ve bana garip bir şekilde bakmaya başladı. "Anlayamadım ?" dediğinde ayağa kalktım. O da kalktı. Elimi uzattım ve tuttu ama hala bana garip garip bakıyordu. "Merhaba ben Bia. Dert ortağın ve yeni okul arkadaşın." dedim sevecen bir gülümsemeyle.

Tanrı ve TanrıçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin