Gözlerimde ki acı artık beynime vuruyordu. Sabah olmasına çok az kalmıştı ve çok uykum vardı. Baba oğul yatağımda uyuyor, bende salak gibi onları izliyordum. Uyumamamın sebebi Selimdi. Berkay'ı götürmem dedi ama güvenemedim yinede. Aklıma dün gece geldi. Parçalanmış sehpayı hala toplamamıştım. Burda onları izlemektense gidip orayı toplasam daha iyi olurdu. Yerimden doğruldum ve içeri gittim. Cam kırıklarını toplayıp çöp kutusuna attım. Minik minik parçalarıda elektirikli süpürgeyle aldım. Sehpanın sadece demir kısımları kalmıştı. Önemsemedim ve odama geri döndüm. Berkay sanki babasını hissetmiş gibi ona sokularak uyuyordu. Aslında Selimle tanışmak istiyordum. Belkide ona güvenmek istiyordum. Gözyaşlarım benden habersiz akıyordu. Çünkü gözlerim yanıyordu. Gözlerimi sildim ve sandalyeden kalkıp pufa oturdum. Gözlerim kapanıyordu ama uyumak istemiyordum. Bu yüzden tekrar ayağa kalktım ve banyoya girdim. Ellerimi ve yüzümü yıkadım kendime gelebilmek için. Banyodan çıktığımda hala uyuyorlardı. Mutfağa gidip kendime bir kahve hazırlamaya başladım. "Kahve kokuyor." koridordan uykulu bir ses geldi. Mutfağın kapısına geldiğinde esniyordu. "Sende ister misin ?" diye sordum. Bir kere daha esnerken masaya geçip oturdu. "Sade olsun." derken gülümsedi. Şaşırmıştım. Ona da bir fincan kahve hazırlayıp karşısına oturdum. İkimizde sessizdik ve sadece kahve içiyorduk. Uykum tamamen dağılmıştı ama bu kahve sayesinde değildi. "Hep böyle sessiz mi olacağız ?" diye sordu. Kafamı kaldırıp ona baktım. "Yoo." dedim hafif bir tebessümle. "O zaman konuşalım." dedi. Ama bu kadar samimi olması çok garip geliyordu. "Kaç yaşındasın ?" dedi. "On yedi yaşındayım. Sen kaç yaşındasın ?" dedim. Küçük bir tanışma gerçekleşiyordu aramızda ve bu çok iyi oluyordu. "Yirmi beş yaşındayım." dediğinde bu kadar büyük olabileceğini tahmin etmemiştim. "Okulu bitirmişsindir heralde ?" dediğimde kahvesinden bir yudum aldı. Alırkende başını olumlu bir şekilde salladı. "Bir işin yok mu ?" dedim. Fazla soru soruyordum ama o başlatmıştı. "Yaklaşık 2 haftadır öğretmenim." çok şaşırmıştım ve bunu yüzümde de belirtmiştim. Gülümseyerek bana bakmaya devam etti. "Hadi sen bana hayat hikayeni anlat. Sen bitirince de merak ettiklerini bana sor bende cevaplayayım. Olur mu ?" dediğinde gözlerine baktım. İlk Başta anlatmak istemesemde zaten bu hikayeyinin bir kısmı fazlasıyla herkes tarafından biliniyordu. "Bundan birkaç yıl önce annemi ve babamı bir trafik kazasında kaybettim. Hiçbir akrabamla samimiyetim olmadığı için ben yurtta kalmaya başlamıştım. Ama Muhsin Bey bana sahip çıktı. Bu ev satılacaktı ama o buna izin vermedi. Koruyucu ailem olarak beni almıştı yurttan. Daha sonra ben fazla ısrar ettiğim için evde tek yaşamaya başladım. Çok arkadaşım yok. Hatta sadece iki tane var. Asya ve Şilan. Dün gece bizde olan kızlar işte. Bir gece Muhsin Bey beni arayıp yanına çağırdı. Evine gittiğimde yanında bir bayan ve kucağında Berkay vardı. Bana bebeğine bakmam gerektiğini söyledi ama kabul etmedim. Çünkü okuldan sonra ve hafta sonları çalışıyordum. Ama bana para göndereceğini ve oğluna bakmam gerektiğini söyledi. İşte mecburen aldım, geldim. Kimliğini çıkarttık ve anne baba kısmında Bia ve Selim yazdığını gördüm. Böyle işte bizde bir haftadır birlikte yaşıyoruz." dediğimde kahvesini bitirmişti. Ayağa kalkıp fincanı tezgahın üzerine koydu. Daha sonra tekrar karşıma oturdu. "Bundan iki yıl önce üniversitedeyken bir kızla birlikteydim. Bir partide alkolü fazla kaçırmıştık ve fazlasıyla eğleniyorduk. Onu ayıltmaya çalışmadım. Sabah uyandığımızda yanımdaydı ve çıplaktı. Ne yaptığımızı sonradan fark ettim. Uyandıktan sonra bu beni kandırdın diyerek bana saldırmaya başladı. Belirli bir süreden sonra hamile olduğunu öğrendik. Bana aldırmak istediğini söyledi bende kabul ettim. Ondan sonra benimle görüşmedi. Bende umursamamaya başladım. Ama birkaç gün önce o bebeği doğurduğunu ve ona bakmak istemediğini söyledi. Buluştuk ama ortada bebek yoktu. Aksine Muhsin vardı. Bebeği birine verdiğini ve kağıt üzerinde onunla evlendiğimi söyledi. Çok sinirlendim ama bak şimdi burdayım." gülümsedi sanki durumundan çok memnun gibi bir hali vardı. Kaşlarını çattı birden ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Senin gözlerin neden kırmızı ? Uyumadın mı ?" dediğinde yalan söylemenin hiç gereği yoktu. Bende uyumadığımı belirttim. "Bak bugün pazar. Önce okula uğramam lazım ama istersen sonrasında biraz gezebiliriz." dediğinde tereddütte kaldım. Daha ben cevap veremeden Berkay'ın sesi duyuldu. Hemen onuna yanına gittim. Parmağını emiyordu ve etrafına bakıyordu. Yanına oturduğumda ellerini birbirine vurmaya başladı. Gülüyordu ve bende bunu fırsat bilerek ona öpücükler konduruyordum. Aynaya baktığımda Selim'in bizi izlediğini fark ettim. Berkay'ı kucağıma alıp onun yanına gittim. "Hadi sen onu tut. Bende yemeğini hazırlayayım." dedim. Yüzünde garip bir ifade vardı. "Ben onu tutmayı bilmem ki." dediğinde sırıtmaya başladım. "Yapmasını biliyosun ama." dediğimde dudaklarını o şeklinde büzdü. "Bu çok cesur bir cevap oldu." derken Berkay'ı kucağına aldı. Biraz düzeltmeler yaptıktan sonra tutabilmişti. Birlikte mutfağa gittik ve ben yemeği hazırlamaya başladım. Biberonla onlara doğru giderken "Ben sütünü içireyim sende hazırlan." dedi. Sütü verdikten sonra odama gittim. Kot pantolon ve kazak giydim. Saçlarımı belik örüp mutfağa geri döndüm. Süt bitmişti ve Selim oğluyla konuşuyordu. "Hadi baba de bakalım. Ba-ba." diyordu. Bu komik görüntüyü hafızama kazıdım. "Önce anne dersen büyüdüğünde sana para vermem." derken suratındaki ciddiyete bir kahkaha attım. Selim bana bakıp hemen ayağa kalktı. "Ne zamandan beri ordasın sen ?" diye azarladı beni ama ben hala gülüyordum. "Ba-ba" dedim onu taklit ederek. Gözlerini büyüterek tezgahın üzerinde eline geçen ilk şeyi bana fırlattı. Minik birşey bana çarpıp yere düştü. Eğilip onu aldım ve Selim'e göstererek "Küp şeker mi ? Çok acıdı." dedim alayla. Berkay'ı kucağından yere indirdi ve üzerime doğru gelmeye başladı. E haliyle bende kaçtım. Salona girdiğimde belimden yakalayıp havaya kaldırdı. "Komik mi kızım ?" derken beni koltuğa bıraktı. Bende gülmeye devam ederek başımı aşağı yukarı salladım. "Seni döverim." dedi gözlerini kısarak bende ellerimle ağzımı kapattım. Dik durdu ve ellerini saçlarını arasından geçirdi. İki tane yüzük vardı parmağında. Güzel duruyorlardı. Salonun kapısında bir hareketlilik hissedince oraya döndüm. Berkay'ı görünce hemen Selim'i dürttüm. Bana bakıp daha sonra baktığım yere baktı. Berkay dizi ve elleri üzerinde bize geliyordu. "Bu kadar büyümüş mü ya ?" dedi Selim. Ama daha çok kendisiyle konuşuyor gibiydi. Bende şaşırmıştım, hemde baya. Ama bunlar doğal şeylerdi. Selim ayağa kalkıp Berkay'ı kucağına aldı. "Hadi gidelim artık." dedi. Ben zaten hazırdım. Hemen Berkay'ın üzerini değiştirdim ve çıktık. Arabaya bindik ve kemeri taktım. Berkay kucağımdaydı. Saçıma taktığım tokayla oynuyordu. Ona dil çıkarttım. Berkay da dilimi tutmaya çalıştı. Çok hoşuna gitmiş gibi duruyordu. Minik çığlıklar atarak gülüyordu. Selim arabayı çalıştırdı ve yola koyulduk. Okula geldiğimizde Berkay'ın atkısıyla yüzünü biraz kapattım. "Aslında formayı yarın alırdım ben boşuna buraya kadar geldik." dediğimde bana hayretle döndü. Başımı ne var dercesine salladım. "Forma mı dedin sen ? Bu okulun forması ?" dedi gözlerini iyice büyüterek. Noluyo diye düşünürken Berkay suratımı sıkmaya başladı. "Kızım ben burda öğretmenim." dedi. İlk başta tepki veremedim. Duyduğum şeyin bir şaka olması için dualar etmeye başladım. Hiçbir tepki vermeden yüzüne bakmaya devam ettim. "Arabaya bin. Ben hemen geliyorum." dedi eliyle arabayı göstererek. Dediğini yapıp arabaya bindim. Berkay çok erken saatten beri uyanık olduğu için esneyip duruyordu. Omzuma yattı ve parmağını ağzına götürdü. Yaklaşık 10 dakika sonra tekrar geldi. Arabayı çalıştırdı. "Okulda birbirimizi tanımıyormuş gibi yaparız." dedim sessizliği bozarak. Başıyla onayladı. Arabayla sessiz bir yolculuktan sonra durduk. Etrafıma bakıyordum ama dükkanlardan başka birşey yoktu. Ceketini çıkarttı ve bana uzattı. "Berkay'ı arkaya yatır. İşimiz var." dediğini yaptım. Bir kuyumcuya girdik. Selim elimi tuttu ama ben tuttuğu an geri çektim. Gözlerimin içine öyle bir öfkeyle baktı ki ben elimi uzattım ve o da sert bir şekilde tuttu. "Ooo Selim oğlum. Hoşgeldin." dedi yaşlı bir amca. Selim elimi bırakıp gidip adamın elini öptü. Geri geldiğinde beni dürttü ve bende aynı şekilde amcanın elini öptüm. "Demek gelin kızımız bu." dedi amca beni süzerek. Elimi neden tuttuğunu şimdi anlıyordum ve bu oyunu bozacak değildim. "Evet. Biz yüzük bakmaya geldik." dedi gülümseyerek. Bu gerçek bir gülümsemeydi. Sahtesi ve gerçeği çok belli oluyordu. "Adın ne senin ?" dedi amca. "Bia." dedim ama amcanın pek hoşuna gitmedi. Yüzünü buruşturarak baktı bana. Hatta sessizce 'yabancı mı bu kız' diye sordu Selim'e. Selimde kahkahaları arasından hayır dedi. Tezgahın arkasına geçti ve birkaç yüzük çeşiti çıkarttı. "İstediğini al." dedi. Fısıldayarak bile emir veriyordu. Gözlerimi kısarak baktım ona ama gözleriyle adamı gösterince gülümsedim ve önüme döndüm. Yüzüklere baktığımda hepsi farklı farklıydı ve hepsi birbirinden güzeldi. "Bu olsun." dedim bir yüzüğü göstererek. Selim gösterdiğim yüzüğe baktı. "Evet güzelmiş bu olsun Tarık amca." dediğinde adam yüzükleri kutuya koydu ve bana uzattı. Selim elinden aldı. Parayı ödeyip çıktık. Arabaya bindiğimizde Berkay hala uyuyordu. "Bu yüzükler ne için ?" diye sordum çekinerek. Kırmızı ışıkta durmuştuk ve bana doğru dönüp kutuyu verdi. "Muhsin Türkiye'ye geldi. Evliliğin bizim için iyi olduğunu ve boşanmayı düşünmediğimizi söyleyeceğiz." dediğinde yüzüklerinde önemli bir rol oynadığını anladım. Yeşil ışık yandığında arabayı sürmeye devam etti. "Yüzüğü tak." diye emir verdi. Kutuyu açıp küçük olanı aldım. Parmağıma taktığımda bir garip hissetsemde bunu belli etmemeye çalıştım. Diğer yüzüğü alıp ona uzattım. Kendi parmağındaki yüzüğü çıkarttı ve alyansı taktı. "Bence inanmaz." dedim. Selim bana dönüp baktı. "Ben iyi oynarım ama sana güvenemiyorum." dedi. Haklıydı. "Bende kendime güvenemiyorum." dedim parmağımdaki yüzükle oynayarak. "Elimi hiç bırakma. Güler yüzlü ol. Oyun bitene kadar." dedi. Başımla onayladım ve yolun geri kalanında hiç konuşmadım. Muhsin Bey'in evine geldiğimizde bir gerginlik hakim olmuştu vücuduma. Berkay'ı uyandırmamaya özen göstererek kucağıma aldım. Ceketi Selim'e uzattığımda tekrar Berkay'ın üzerine örttü. Belimden tutarak yavaşça beni iteklemeye başladı. Kapı daha biz çalmadan açıldı. "Hoşgeldiniz Selim Bey." dedi bayan. O gecede bu kadın vardı. Selim cevap bile vermeden içeri girdi. "Muhsin Bey yukarıda efendim. Şimdi iner." dedi kadın kibarca ve gitti. Biz koltuğa oturduk. Berkay'ı kucağıma yatırdım. Muhsin Bey yavaşça aşağı indiğinde Selim ağzının içinde küfürler savuruyordu. Hatta dudaklarının arasında merdivenden inişine bile küfür ettiğini duydum ama Muhsin Bey gelince hemen ayağa kalktı ve selamlaştılar. "Demek buldun onları." dedi Muhsin Bey ama sesi bundan memnun olmadığını açıkca belli ediyordu. "Evet. Buldum." dedi Selim yine o gerçeklikten uzak gülüşüyle. "Ve Bia da yanında." dedi gözlerimin içine bakarak. Selim minik bir kahkaha attı. Bana sarıldı ve yanağımdan öptü. Bu durum karşısında tüylerim diken diken olmuştu. Gözlerimi büyütmemek için kendimi zor tuttum ve yüzüme aptal bir gülümseme takındım. "Ve hiç yanımdan ayrılmayacak." dedi Selim. Muhsin Bey kaşlarını çattı. "Anlayamadım ?" dedi. "Şöyle açıklayayım amca. Bia ve ben bu evliliği sürdürmeyi düşünüyoruz. Birkaç gündür konuşuyoruz ve birbirimize uygun olabileceğimiz konusunda anlaştık. Yani kısacası Bia artık benim eşim ve oğlumun annesi." dedi. Suratımdaki gülümseme hala duruyordu. Selim tekrar ayağa kalktı. Bende onunla birlikte kalktım. "Bunları söylemek için gelmiştik." dedi soğuk bir sesle. "Bu da küçük oyunlarından biri mi Selim ?" dedi Muhsin Bey ama Selim elini belime koyup kendine çekti. "Bir bakmışsın ikinci torun gelmiş. Hiç belli olmaz." dediği şeyle gülümseme suratımdan silindi. Şu an onu burda boğmak istiyordum. "İyi akşamlar." diyerek evden çıktık. Arabaya doğru giderken Berkay uyandı. Hızlandım ve hemen arabaya bindim. Çantadan sütünü çıkarıp Berkay'a içirmeye başladım. "Okuldayken o yüzüğü takma ama hep yanında bulundur." dedi ona dönüp baktım. O da bana bakmaya başladı. Gözlerimi kaçırdım ve "Tamam." dedim sadece. Eve doğru gidiyorduk. Yarın yorucu bir gün olucak gibi duruyordu. Selim telefondan biriyle konuştu ve yolunu değiştirdi. "Nereye ?" dedim şaşkınlıkla. "Anneme." dedi. Yüzüme bile bakmadan cevap vermesi sinirlerimi bozuyordu. Ayrıca neden annesine gidiyorduk ki ? Bir sokağa girdik ve şirin müstakil bir evin önünde durduk. "Çok gerekmediği sürece konuşma." dediğinde sesimi çıkartmadan arabadan indim. Selimde yanımıza gelip elimi tuttu. Zile bastığında kapıyı orta yaşlarda güzel bir kadın açtı. "Hoşgeldiniz." son heceyi uzatarak ve gülerek söylemişti. Kadından resmen pozitif enerji fışkırıyordu. "Hoşbulduk annecim." dedi ve içeri girdi. Evin içide dışı gibi şirindi. Kadının gözlerini sürekli üzerimde hissediyordum. İçeri girip oturduk. Berkay evi inceliyordu. Ortamda sessizlik hakimdi ama sanki kadın konuşmamak için zor tutuyordu kendini. Berkay aşağı inmek istiyordu ama birşey olur diye korkuyordum. "Aman kızım birak çocuğu oynasın." dedi tatlı kadın. Selim'in suratındaki ciddiyet beni daha fazla korkutuyordu. Berkay kucağımdan kayıp yavaşça yere indi. Elinde emziğiyle oynuyordu. "Ee ? Buraya susmaya mı geldiniz ?" dedi kadın daha fazla dayanamayarak. Gülümsedim ama Selim'in konuşmasını bekliyordum. Hem uyarısından dolayı hemde kendimi yorgun hissediyordum. "Ne konuşalım anne. Durum ortada." dedi Selim ama hala buz gibiydi suratı. "Eh be oğlum. Öyle apar topar evlendiniz." dedi kadın sitemkar bir şekilde. Haklıydı bence. Yani öyle yangından mal kaçırır gibi evlenilir mi hiç ? Ne diyorum ben ? Ne evlenmesi ? "Annecim." derken sinirleniyordu. Mimikleri kaskatı bir hal almıştı. Ama karşısındaki kişininde annesi olduğunu unutmadan konuşmasına devam etti. "Evlendik işte daha ne istiyosun ? Hem biz onun için gelmedik ki. Biliyosun ben çalışıyorum. E Bia hala okuyo. Birde Berkay var." dediğinde kadın Selim'in sözünü kesti. "Oğlum niye alıştıra alıştıra söylüyorsun kötü birşey var gibi ? Tabii ki torunuma bakarım." dedi sevecen bir şekilde. Bu kadar pozitif bir kadından böyle kasıntı bir evlat nasıl çıktı acaba ? Bir süre daha oturdu müstakbel çakma kayınvalidem torununu kendine alıştırmaya çalışıyordu. Berkay biraz huysuzlanınca Selim de hemen ayaklandı. "Sende gel olur mu kızım ? Burası seninde evin sayılır." dedi kadın. Gülümsedim. Selim kaşlarını kaldırıp indiriyordu annesinin arkasından ama onu görmezden geldim. "Okuldan fırsat buldukça gelirim." diyip elini öptüm. Daha sonra evden çıkıp arabaya bindik. Arabayı çalıştırırken Selim konuşmaya başladı. "İkildin firsit bildikçi gilirim." dedi beni taklit ederek. Bu konuşma şekli belli ki Berkay'ında dikkatini çekmişti. "Ben sana demedim mi konuşma diye ? Hayır onu geçtim kaşlarımıda mı görmedin ?" dedi ama öyle bir anlatışı vardı ki Berkay bile güldü. Berkaydan destek alarak bende kahkaha atmaya başladım. Selim bize garip garip bakıyordu ama o da gülmeye başladı. Yolda giderken gülüşlerimiz yavaş yavaş kesildi. Akşam olmasınada az kalmıştı. "Evde yemek var mı ?" diye sordu Selim. Başımı olumsuz bir şekilde salladım. Cevap vermeden yoluna devam etti. Küçük bir mekanın önünde durduk. İçeri girdiğimizde vücudumda hissettiğim sıcaklık çok güzeldi. Küçük bir yer olmasına rağmen bir kalabalık grup vardı. Bizde onlardan uzak bir köşeye oturduk. Sanırım doğum günü kutluyorlardı. Bir garson geldi ve siparişlerimizi verdik. Selim etrafına bakındı ve bana döndü. Gülümsedim. Gözleri arka tarafıma doğru kaydı. "Bia çabuk Berkay'ı emziriyo gibi yap. Yüzünüde sakla." dedi telaşla ceketini verirken. Berkay'ı kucağıma yatırdım. Ceketlede üzerini örttüm ve yüzümü kapatmaya çalıştım. "Hocam ?" dedi genç bir kız. "Merhaba." dedi Selimde. Berkay bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Dudaklarımı sıkıyordu. Tırnaklarının uzadığını şimdi fark etmiştim. Dudağıma tırnaklarını geçirdi. Bu kadar canımın yanacağını hiç düşünmemiştim. "Bizde küçük bir kutlama düzenliyorduk. Sizde katılmak ister misiniz ?" diye sordu. Resmen konuştuğu her kelimeden cilve akıyordu. "Yok canım teşekkür ederim. Eşimle yemek yiyoruz." dediğinde gözümün birini açtım ve kıza selam verdim. Kız bana dik dik baktıktan sonra Selim'e gülümseyip gitti. Kafamı iyice ortaya çıkarttım ve Berkay'ı bebek sandalyesine oturttum. "Dudağına ne oldu ?" dedi kaşlarını çatarak. Elim dudaklarıma gittiğinde parmak uçlarıma bir sıvı bulaştı. "Ben bir lavaboya gideyim." diyerek yerimden kalktım. Lavaboda dudaklarımı yıkadım ve elime bir peçete alıp kanayan yere bastırdım. Masaya doğru giderken Berkay'ın başında iki tane benim yaşlarımda kız vardı, birde bir erkek. Onları görünce olduğum yerde kaldım. Selim beni görünce kızlara birşey söyledi. Seslerini duyabiliyordum ama Selim'in ne söylediğini duyamamıştım. Kızlar birşeye itiraz ettiler ama daha sonra yerlerine geri döndüler. Bende yavaş yavaş yerime gidip oturdum. "Bu kızlar kim ?" diye sordum. Selim bana bakarak sırıtmaya başladı. Gözlerimi kıstım. Tam bu sırada garson yemeğimizi getirdi. "Ne o ? Beni mi kıskandın yoksa ?" dedi. Sesindeki neşe beni sinir etsede gözlerimi kısmaya devam ettim. "Biz ne zaman boşanıyoruz ?" diye sordum onun aksine soğuk sesimle. Selim elindeki çatalı gürültüyle tabağa bıraktı. "Senin bu oyunlarına alet olmak istemiyorum. Neden sinirleniyorsun hemen ?" dedim. Bu benim için fazla cesur bir davranıştı. Ama kararlıydım. Kendimi kimseye ezdirmediğim gibi bu öğretmen bozuntusuna da ezdirmeyecektim. "Boşandığımız an ortada kalırsın. Muhsin sana şu son olanlardan sonra asla yardım etmez. Yanında bende olmam. Yani sana yardım edebilecek biri olmaz. Kendi çalışıp kazandığın parayla o okulda okuyabileceğini mi sanıyosun ?" sinirlerim bozulmuştu. Parmak uçlarım karıncalanıyordu. "O okulda okumam bende o zaman." dedim. Selim yemeğini yiyordu ama bende iştah denen birşey kalmamıştı. Gözlerim uykusuzluktan iyice yanmaya başlamıştı. "Öyle mi ?" dedi Selim. Ağzı dolu olduğu için sesi boğuk çıkmıştı. "Öyle." dedim. Ona meydan okuyordum ve söyledikleriminde sonuna kadar arkasındaydım. Selim kafasını kaldırıp bana baktı. Eline peçete alıp ağzını sildi. "Öyle ise yarın boşanırız." dedi rahat rahat. Berkay bir bana bir Selim'e bakıyordu. Ona bakmak yerine etrafı incelemeye başladım. "Ben eve gidiyorum." diyerek masadan kalktım. Kolumdan tutup beni tekrar yerime oturttu Selim. Gözlerini kapatıp derin bir nefes alıp verdi. "Eğer şimdi kalkıp giderden bir daha asla Berkay'ı göremezsin." dediğinde acı gerçekle yüzleşmiştim. Dönüp küçük insana baktım. Birbirimize daha yeni alışmıştık. Oturduğum yerden Berkay'a uzandım. Başını öptüm. "Büyüdüğünde ben yanında olamayacağım küçük insan. O yüzden sakın anne deme. İlk baba de olur mu ?" diyip tekrar öptüm. Kafamı çevirip Selim'e baktım. Bana kaşlarını çatarak bakıyordu. Yerimden kalktım ve şirin mekandan çıktım. Böyle birşey olacağını biliyordum. Aslında biliyorum değilde tahmin ediyordum. Bunun için para biriktiriyordum. Aklımda hep ya birgün Muhsin Bey ölürse ? Düşüncesi vardı ve bu düşünceyle kendi hayatımı kurtarmaya çalıştım. Şimdi düşünüyorum da iyi ki o parayı biriktirmişim. Kimsenin yardımına ihtiyacım yoktu. Mutlaka bir aksilik olucak ya ne otobüs geçiyordu ne de taksi. Artık gerçekten kendimi bayılacak gibi hissediyordum. Bir yandan uykusuzluk diğer yandan açlık sanki beni ortalarına almış sıkıştırıyorlardı. Ellerimi montumun cebine koydum ve titreyen telefonumu yeni fark ettim. "Ne var ?" diye açtım telefonu. Yabancı bir numaraydı ve Selim olabilir diye düşündüm. "Bia. Ben Emre." dediğinde durdum. Gidip duvarın kenarına oturdum. Soğuk betonu kalçamda hissedince biraz irkildim ama bu soğuk, bedenime iyi gelmişti. "Efendim Emre ?" dedim yorgun bir sesle. "Ya şey aslında ben seni şey için aramıştım. Asya ve Şilan sana ulaşamamışlar. Bende merak ettim seni aradım. İyisin değil mi ?" dediğinde derin bir nefes verdim. Soğuk havayla sıcak nefesim buluşunca çıkan dumanının yok oluşunu izledim. "Kötüyüm desem her yeri ateşe verip beni iyileştirmeye mi geleceksiniz ?" dedim. Karşıdan cevap gelmedi ama orada fısıldaşan birinin sesini duymuştum. 'Demiştim ben size iyi değil işte hadi nerde olduğunu sor' dedi Asya. "Nerdesin ?" dedi Emre. Onlara olduğum yerin tam tersini tarif ettim. Yerimden doğruldum ve yürümeye devam ettim. "Daha yolun başındayız ve beni bırakamazsın." diyen kişiye baktığımda Selim üzerime geliyordu. Kolumdan tutup kendine hızla çekti. Vücuduna sert bir şekilde çarptım. Bir an nefesimin kesildiğini hissettim. Daha sonra minik siyah bir nokta büyüyüp beni içine çekti.
Elimin üzerinde bir ağrı vardı. Bu canımı çok yakmasa da orda olduğunu hissettiriyordu. Sesler duyuyordum ama gözlerimi açacak gücü bulamıyordum kendimde. Ne olmuştu en son ? Bir ses var. Boğuk gelse de seçebiliyordum. Kapının açılıp kapanma sesini duydum ama hiç net değildi. Uykumu alabilmiştim ama açlık hissi duruyordu. Bir süre kimseden ses çıkmadı ama kapı açılıp kapandı. Göğüsümde bir ağırlık oldu. Minik bir el yanağıma dokundu. Kalbim daha hızlı atmaya başlamıştı. Gözlerimi açmak istiyordum ama bir türlü beceremiyordum. "Siz akrabası mısınız ?" diye net bir ses duydum. "Eşiyim." bu Selim'di. O zaman göğüsümde yatan minik elin sahibi de Berkay'dı. Sesler iyice netleşirken gözlerimi açma isteğim daha da artıyordu. Gözlerimi açamayınca diğer yerlere yöneldim. Ayaklarımı oynatabiliyordum ama çok yavaş bir şekilde. Ellerimi denedim ve başardım. O da yavaş oynuyordu ama sonuç olarak Berkay'ın bacağına dokunmuştum. Ona dokunduğum zaman bana sıkıca tutundu. Sandalyenin yere sürtünme sesini duydum. Daha sonra üzerimdeki ağırlık birden havalandı. "Annen şimdi uyanır." dedi Selim. Sesi yine yorgun çıkıyordu. Geçen gün de sesi böyleydi. Gözlerime giren beyaz ışıkla tekrardan kapattım gözlerimi. "Bia ?" dedi. Beyaz ışık delip geçiyordu karanlığa alışmış olan gözlerimi. Ona rağmen direndim ve açtım. Yani kocaman açamasamda minicikte olsa açmıştım. "Gerizekalı çocuk. Sabahlara kadar oturursan bir de üzerine aç kalırsan olacağı buydu işte." dedi azarlayarak. Ya ben daha zorla gözlerimi açmışım. Sen ilk saniyeden beni fırçalıyorsun. Konuşmak gelmiyordu içimden. Zaten yorgundumda. Sadece Berkay'ı izliyordum. O da bana bakıp parmağını emiyordu. "Taburcu olursun birazdan." dedi Selim ama onu umursamadım Berkay'ı izlemeye devam ettim. Selim ayaklandı ve odadan dışarı çıktı. Odada tek başıma kalmıştım. Selim ve Berkay hala geri gelmemişti. Bende bu sayede dinlenmiş oluyordum. Şu yataktan kalkmak istiyordum. Birkaç dakika sonra ikiside gelmişti. "Yorgunsun biliyorum ama daha fazla burda kalmak istemiyorum. Ben sana evde bakarım. Hadi kalk." dedi. Evet yorgundum ama öyle çok değil. Ölecekmişim gibi hissetmiyordum. Sadece acıkmıştım. İçeri bir hemşire girdi. Kolumdaki serumu çıkartıp gitti. Bende hemen yerimden doğruldum. Yere eğilmeden botlarımı ayaklarıma geçirdim. Koltuğun ordaki montumu aldım ve üzerime geçirdim. Selim beni izliyordu. Berkay ise omzunda yatıyordu. Belli ki uykusu gelmişti. Selim yanıma gelip montumun yakasını düzeltti. Daha sonra kolunu bana uzattı. Önce koluna sonra ona baktım. "Koluma gir karıcığım. Yardım edeyim yürümene." dediğinde suratımı buruşturdum. O bu oyundan gayet memnundu. Ama ben bu tür şeyleri sevmiyordum. Ne karısı ya ? Sensin karı manyağa bak. Ona aldırmadan kapıya yöneldim ama bu Selim'di. Elimi tutup zorla yürütmeye başladı. "Bende sana pek meraklı değilim ama dediklerimi yapmalısın." dedi fısıltıyla. Hastaneden ağır adımlarla çıktık. Arabaya doğru ilerliyorduk ama bir kaplumbağadan farksızdık. Arabaya bindiğimde Berkay'ı da kucağıma koydu. Berkay uyukluyordu ve zaten uyku saati de çoktan gelmişti. Tek kelime etmiyordum hemen eve gidip birşeyler yemek istiyordum. Hatta sonra da biraz uyku çok iyi gelirdi. Eve geldiğimizde cebimdeki anahtarları aldı ve kapıyı açtı. Evden gelen o sıcak hava yüzüme vurunca rahatladım. Ayakkabılarımı çıkartıp direkt odama gittim. Berkay'ı yatağın ortasına yatırıp dolabıma yöneldim. Pijamalarımı alıp banyoya girdim. Üzerimi değiştirdikten sonra saçlarımı tepemde topuz yaptım. Banyodan çıkıp mutfağa gittim. Selim de mutfaktaydı ve birşeyler atıştırıyordu. Bende karşısına oturdum ve bende yemeye başladım. "Ben arabaya gidip geliyorum." dedi ama cevap vermedim. O da zaten cevap vermemi beklemeden gitti. Bende bu sırada mutfağı topladım ve içeri geçip oturdum. Çok uzun sürmeden Selim de gelmişti. Elinde bir çanta vardı. Berkay'ın odasına girdi ve üzerinde pijamalarıyla çıktı dışarı. Yerimden kalkıp odama doğru gitmeye başladım. "Bir yastık verir misin ?" dedi beni durdururken. Yine cevap vermedim odama girip yastık ve battaniye alıp eline verdim. "Yarın sabah erken kalk." dediğinde "Tamam." dedim sadece. Yatağıma doğru gidip kendimi gelişi güzel bıraktım. Berkay'ı biraz düzeltip yanına yastık koydum. Bende diğer yanına yattım ve hiç uğraşmadan uykuya daldım.
Uykum yavaş yavaş dağılıyor, uyanıyordum. İçeriden gelen alarm sesi uykumu dağıtmıştı. Yatakta yan dönüp ayaklarımı aşağı sallandırdım. Yerimden kalktım ve banyoya girdim. Bugün benim için okulun ilk günüydü. Ellerimi ve yüzümü yıkayıp çıktım. Dolaptan hemen klasik kıyafetlerimi alıp giydim. Saçlarımı her zamanki gibi belik ördüm. Yanıma da çanta aldım ama içini dolduramadım. Kulaklığımı ve telefonumu içine attım. Belki sıkılırım diye bir defter ve kalem koydum. Asya ve Şilan'la konuşmamak için defteri karalayıp dururum diye düşündüm. Selim'in yanına gidip onu dürttüm. Beni çok uğraştırır sanıyordum ama ilk dokunuşumda uyandı. Bir öğretmene göre fazla rahattı. Siyah kotu, beyaz gömleği ve dağınık saçları. Kravat takmıyordu. Berkay'ı uyandırmadan kucağıma aldım. Selimde Berkay'ın çantasını aldı ve evden çıktık. Kahvaltı yapmamıştım çünkü sabahın erken saatlerinde yemek hazırlamaya üşenirdim. Okulda yerdim canım ne olucak sanki ? Berkay'ı büyükannesine bırakıp okula doğru gitmeye başladık. "Bence burda dur." dedim. Bana anlamayan gözlerle bakıyordu. "Okulda birbirimizi tanımıyormuş gibi yapacaktık." dedim emniyet kemerimi açarken. Bu sırada Selim de sağa çekti. Arabadan inip kaldırıma geçtim. O gaza basıp gitti bende yavaş yavaş ilerliyordum. Okulun kapısının önünde bir grup erkek vardı. Şakalaşarak okula girdiler. Bende arkalarından girdim. "Günaydın." dedi Asya. Başımı salladım sadece. Şilan yoktu, sınıfta olabilirdi. "Sınıfını öğrendim ben." dediğinde ona dönüp baktım. Kafamı hafif yana yatırdım ve suratıma cevap bekleyen bir ifade takındım. "11- C yani aynı sınıftayız." dedi minicik bir tebessümle. "Tamam." dedim hava kadar soğuk sesimle. Ona aldırmadan yoluma devam ettim. İlk katta son sınıflar vardı. Bir üst kata çıktığımda 11. sınıflar vardı. Şubelerine bakarak koridorda ilerliyordum. Sınıfı bulduğumda hemen içeri girdim. Sınıfa girdiğim an zil çaldı. Ufak bir izdihamdan sonra herkes yerine oturmuştu ama ben sap gibi ayakta duruyordum. Yeni arkadaşlarım bana garip bir şekilde bakıyordu. Koskoca sınıfta bir tek Asya'nın yanı boştu. Bunu bilerek yaptığının farkındaydım. "Benim yanım boş gelsene." dedi en arkadaki çocuk. Yanındaki oğlanı koluyla itekleyerek kaldırdı. O çocuk Asya'nın yanına geçip oturdu. Bende hiç tereddüt etmeden onun yanına oturdum. Asya tam itiraz edecekken kapı açıldı ve içeri bir adam girdi. Herkes ayağa kalkarken botumun bağcığının açık olduğunu fark ettim. Tam eğilirken "Dur ben bağlarım. Görmesin şu piç beni." diyip yanımdaki çocuk yere eğilip bağcığımı bağladı. Kafamı kaldırıp sevmediği hocaya baktım. Gözlerimiz buluştu ama keşke buluşmasaydı. Evde gördüğüm yetmiyormuş gibi bir de derslerimize mi giriyordu bu manyak ? "İçerisi yeni öğrenci kokuyor. Serkan kalk sende yerden." dedi Selim. Yerden küfürler mırıldanarak kalktı Serkan. "Oturun ama yeni öğrenci dursun." dediğin benimle uğraşacağını şimdiden anlamıştım. Belli ki o laflarını benden esirgemeyecek ve bende en sağlamından cevaplamayı düşünüyorum zaten. "Yeni öğrenci koktuğunu söylemiştim." dedi sırıtarak. Bende ona aynı şekilde bakıp sırıtıyordum. "Ben sadece köpeklerin koku alma duyularının hassas olduğunu sanıyordum." dedim kaşlarımı kaldırarak. Serkan yanımda ağzını kapatarak gülmeye başladı. Bana bakmayan birkaç öğrenci bile bana dönüp bakmaya başladı. Selim'in yüzündeki sırıtış yerini ciddiyete bırakmıştı. "İsmin ne cesur kız ?" dedi. "Bia." dedim gülmeye devam ederek. "Bia öyle mi ? Ne anlama geliyor ? Afedersin soruyorum ama pek anlamı yok gibi." dedi sahte masum bir bakışla. "O zaman yanılıyorsunuz. Yunan Mitolojisinde bir tanrıçaya ait benim adım. Şiddet Tanrıçası." dediğimde sınıftan uğultular yükseldi ve bu uğultular arasından hep Ares ismi çıkıyordu. "Sınıfımızda bir tanrıça var." diyip durdu. Daha sonra ellerini iki yana açarak "Bu çok saçma." dedi. Bakışlarındaki acıma duygusunu görebiliyordum ama sesimi çıkartmayıp yerime oturdum. "Neden oturdun ? Daha tam olarak tanışmamıştık." dedi alayla. "Daha fazlası için bir üst seviye gerekiyor." dedim ve sustum. Bu sefer sınıftan ooo sesi yükseldi. Asya bana gözlerini büyüterek bakıyordu. Çünkü tanıdığı Bia bu değildi. Selim cevap vermedi ama sinirlendiğinin ben dahil herkes farkındaydı. Bana bakmamaya özen göstererek sınıfı inceledi ama daha sonra bizi serbest bıraktı. Serkan benimle konuşma çabalarına giriyordu ama benden cevap alamıyordu. Yakınlığı ve samimiyeti sinirlerimi bozmaya başlamıştı. "Bia kalk ordan ve Asya'nın yanına otur." dedi Selim ama bana bakmıyor aksine önündeki kağıtlarla ilgileniyordu. İlk başta dediğini yapmadım ama bir anda elindeki kalemi sert bir şekilde masaya vurunca olduğum yerde kaldım. "Oraya oturmak istemiyorum. Başka bir yere otursam ?" dedim umutsuzca. Asya hemen yanındaki çocuğu kovaladı. Selim kaşlarıyla Asya'nın olduğu yeri gösterince oflayarak yerimden kalktım. Cam kenarına geçip oturdum. Asyada yanıma oturdu. Çantasından küçük bir defter çıkardı ve birşeyler yazmaya başladı. Kafamı çevirip dışarıyı izlemeye başladım. Defteri önüme koydu ve beni dürttü. Özür dilerim :( yazıyordu. Ona ne kadar kırgın olsam da seviyordum. Çünkü o benim çocukluğumdu. En güzel ve en kötü anılarımda yanımdaydı. Biz üç kız kardeş olarak büyümüş, bu zamanlara gelmiştik. Ona baktım ve defteri tekrar önüne koydum. Hiçbirşey yazmamıştım ve zaten Selim'in varlığından huzursuz oluyordum. Asya arabada kim olduğunu sormuştu. Demekki yüzünü görmemiş. Görse kesin bilirdi. "Sana birşey söylemem lazım. Daha Şila'ya bile söylemedim." dedi fısıltıyla. Tüm bedenimle ona doğru döndüm. Yüzüne doğru biraz yaklaştım. "Sizin değeriniz benim gözümde aynı. Ne bir eksik ne de bir fazla. Burda seninle konuşmama sebebim şu aptal hoşlanma olayını bana anlatmaman. Şilan'a anlatmış olman değil. Kıyaslama yapıp durma. Değerleriniz aynı benim gözümde eşitiz yani anlayabiliyor musun ?" dedim sakince. Alt dudağını sarkıttı ve bana yavru köpek gibi bakmaya başladı. Bu bakışlardan etkilenmeyen bir öküz ben değilimdir heralde ? "Şilan dedin ya. Gerçekten kırılmışsın." diyip boynuma sarıldı. İlk başta iç çekip oflasamda bende beline doladım kollarımı. Sarılmayı sevmesemde karşılık vermiştim. Hatta kollarımı belinde hisseder hissetmez daha sıkı sarıldı. "Barıştık dimi lan ?" diye sordu kendini geri çekerek. Aslında biraz daha trip atmak istiyordum ama zaten beceremediğim için çok uzatmakta istemedim. Minnacık gülümsedim ama parmaklarıyla gülümsememi büyüttü. Daha sonra işaret parmağıyla yanağıma kalp çizdi. Bu çok küçüklükten beri yaptığımız birşeydi ve 'iyi ki varsın' anlamına geliyordu. Bende onun yanağına görünmez bir kalp çizdim sonra tekrar sarıldık. İşte küçük kız kardeşimle de küslüğüm burda son bulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrı ve Tanrıça
Teen FictionGözyaşları belli olmasın diye yağmur altında yürüyen her kadın birer deniz kızıdır. Fakat ben Tanrıçayım.