Selim'in matematik öğretmeni olduğunu öğrendiğim dakikadan beri soğuk soğuk terliyordum. İlk ders boş bırakmıştı ama ikinci derste test çözdüreceğini söyleyip çıkmıştı sınıftan. Teneffüs zili hala çalmamıştı ve ben şimdiden heyecanlanmıştım diğer ders için. O kadar tersine gittim. Mutlaka kazık gibi bir soru beni bulur. Kendi kendime çözsem çok rahat bir şekilde çözerdim ama tahtaya kalkıp çözemezdim. Çünkü hem yeniyim hemde aşırı stres altında kalıyordum. "Bak şimdi. Hani Emre var ya." dedi Asya konuya girerek. Bende elimi devam et dercesine salladım. "Hah işte o Emre. Bana çıkma teklif etti. Sence kabul etmeli miyim ?" dedi yine ıslanmış köpek bakışlarıyla. Kaşlarımı kaldırıp indirirken diğer yandan da kafamı sağa sola salladım. Asya gözlerini büyüterek bana baktı. "Bence kabul etme." dedim rahat bir tavırla. "Yaa ama niye ?" şımarık çocuk moduna girmişti şimdide. Sınıfta öğretmen olmadığı için herkes kendi halindeydi. Bende Asya'yla ilgileniyordum. "Abisini sevmiyorum. Şimdi yanlışlıkla evlenirsiniz falan akraba oluruz o suratsızla. Çekemem hiç." dedim ama tabi ki şaka yapıyordum. Suratsız abi kısmı gerçek, teklifini kabul etmeme kısmı şakaydı. Asya birşeyler düşünür gibiydi. Gözlerinin içine bakıyordum ama o ben hariç heryere bakmıştı. "Teklifini kabul ettin, değil mi ?" dedim bilmiş bilmiş sırıtarak. Asya gözlerini büyüterek bana döndü. "Saçmalama." dedi ama bu kilit cümleydi. Asya bizden birşey saklıyorsa veya söylemeye çekiniyorsa 'saçmalama' der. Ona gözlerimi kısarak baktım. "Ya oha gerçekten oha. Sana inanamıyorum. Yalan makinası gibi kızsın maşallah." dedi ellerini birbirine vurarak. "Aman ha şu bacınıza bir yalan söyletmeyin. Sakın ha anlamazdan gelmeyin." derken zil çaldı. Asya bir panik haline burundu. "Lan saçım düzgün mü ? Rimelim akmış mı ? Eyeliner'in iki kuyruğuda eşit mi ? Kızım bi cevap versene." tek nefeste söyledi bunları. Ona hayretle bakıyordum. Dediklerinin hepsini kontrol ettim ve hepsi de düzgün duruyordu. Daha ona cevap veremeden Emre bizim sınıfa damlamıştı. Gözleri Asya'yı arıyordu ama önce beni gördü. Gözlerini büyüterek yanımıza geldi. Asya'nın yanağından öpüp karşımıza oturdu. "Ben senin haftaya geleceğini sanıyordum." dedi. Cevap vermek yerine gülümsedim. "Bir dakika ya. O zaman okulda dedikodusu dönen yeni kız sen oluyorsun." dedi. "Dedikodu mu yayılmış ?" dedi Asya. Ben yorum yapmayıp sadece onları dinliyordum. "Bia bugün sınıftan dışarı çıkma bence. Çünkü son sınıflar senin üzerinden bahis bile oynadılar." dediğinde sinirlerim tamamen bozulmuştu. Asya da bunu hissetmiş gibi bana döndü. "Kimler oynadı ?" dedim sakin kalmaya çalışarak. "Söylersem iyice nefret edersin." dedi üzgün bir yüz ifadesiyle. Bu da demek oluyordu ki çıbanın başı Ares. Emre bilmediğine göre yeni kızın ben olduğumu kimse bilmiyor. "Peki ne üzerine girdiler ? Olayı anlatır mısın ?" dedim. Evet şimdi tam anlamıyla sinirliydim ve Ares'e yapacaklarımı şimdiden kafamda planlamaya başladım. "Ya bak sabah okula girdik. Bir kız geldi abimin sınıfından. Az önce okula yeni bir kız geldi dedi bizim oğlanlara. Sonra oturduk konuşuyorduk. Giray ortaya laf attı. İşte yeni kızı kazanan benden ne isterse istesin dedi. Giray'ın motorunu isteyip duruyordu bizimkiler. Neyse sonra abimde bende arabayı ortaya koyuyorum o kız benim dedi." söyledikleri karşısında afallamıştım. Bir kızı elde etmek bu kadar kolay mıydı ? "Yani anladığım kadarıyla Giray dışında hepsi Bia'ya yürüyecek öyle mi ?" dedi Asya. Emre de başını aşağı yukarı salladı. Gülümsedim. Asya bana dik dik baktı. "Minik bir oyuna ne dersiniz ?" dedim. Asya da gülmeye başladı ama Emre ikimize bakıp duruyordu. "Bak şimdi canım sevgilim. Sen biraz salaksın anlamazsın. Bia'yı istemeyen tek kişi kim ? Giray. Bia da Giray'a kazandıracak bu oyunu. Anladın mı ?" dedi Asya. Emre onu taklit ederek konuştu. Ben onların bu haline gülerek baktım ama birden ayaklandım. "Hadi aşağı kata inelim." dediğimde çifte kumrularda ayaklandı. Birlikte aşağıya indik. Emre abisini görme bahanesiyle onların sınıfına girdi. Asya ve ben kapıda duruyorduk. İçeride bir çocuk "Yeni kızı gördün mü ? Nasıl birşey ?" diye sordu. İğrençler size ne ? Nasılsam nasılım. "Asya'nın yanında kapıdalar şu an." dedi Emre. Bir iki saniye sonra kapıda iki tane çocuk belirdi. Asya'yı Emre'nin üzerine doğru iteklediler. "Ben Kerem." dedi kumral çocuk elini uzatarak. Eline bakıp kafamı çevirdim. Bu sefer diğer çocuk öne atıldı. "Bende Alper." dedi ama aynı şeyi ona da yaptım. Asya yanıma gelip koluma girdi. "Hiç şansınız yok ezikler." diyerek beni çekiştirmeye başladı. Ama ben daha Giray'ı görmedim. Ona oyundan bahsedicektim. "Giray'ı aradım. Durun burda gelir şimdi." dedi Emre. Biz beklemeye devam ederken zil çaldı. Asya somurtmaya başladı. Tam bu sırada merdivenden Giray iniyordu. Beni görünce durdu. Gülerek yanımıza geldi. "Demek sürpriz buydu." dedi Giray gülerek. Selamlaştık ve diğer teneffüs için sözleştik. Sınıfa gitmek istemiyordum. Selim kesin beni yiyip bitiricek. Sınıfa girdiğim an bir kasvet havası bulaştı üzerime. Zaten çok sürmeden Selim de gelmişti. Elindeki kağıtları masaya bıraktı ve eliyle oturmamızı işaret etti. Önünde oturan kıza doğru fırlattı kağıtları. Kız bile şaşırmıştı yani. Baya sinirli görünüyordu. Onun bu hali daha çok korkmama sebep olmuştu. Kız tek tek dağıtmaya başladı kağıtları. "Bu testleri eve gidince çözersiniz. Aynı soruları yarın tahtada birlikte çözeceğiz. Şimdi o ertelediğimiz soruları bana sorabilirsiniz." dedi buz gibi bir sesle. Kimseden çıt çıkmıyordu ama orta sıradan bir kız elini kaldırdı. Selim gözlerini ona çevirdi ve kız da sanki bunu bekliyormuş gibi hemen ayağa kalktı. "Hocam çok gençsiniz. E zaten ilk günde yeni öğretmen olduğunuzu söylemiştiniz. Acaba diyorum sevgiliniz falan var mı ?" dedi saçlarıyla oynarak. Selim'in suratındaki ciddiyet kaybolmuştu. Şimdi gülüyordu ve gözlerini sınıfta gezdirdi. Asya'ya dönüp baktığımda kıza kötü kötü bakıyordu. "Sürtük." dedi fısıltıyla ve kafasını çevirdi. "Sevgilim yok." dedi Selim kıza dönerek. Kızın dudakları resmen kulağına kadar gelmişti. Daha sonra Selim bana bakıp tekrar kıza döndü. "Ama evliyim. Hatta bir oğlum var." dedi parmağındaki yüzüğü göstererek. Asya'nın bile dikkatini çekmişti evli olması. "Size oğlumu göst-" derken sözünü kesip birden ayağa fırladım. "Hocam bende soru sormak istiyorum." deyiverdim. Ne demek size oğlumu göstereyim ? Asya Berkay'ı biliyor. Gösteremezsin değil mi ? "Sor bakalım." dedi bana ukala ukala bakarak. Cidden ben ne sorucaktım bu adama ? Atladım sazan gibi ama soracak birşeyde yokki. "Şey sorucaktım. Iııı. Hocam eşinizle nasıl tanıştınız ?" dedim ama dediğim şeyi söyledikten sonra fark ettim. Selim bana 'mal mısın' der gibi bakıyordu. Bende salaklığımı belli etmemek için gülümsedim. Selim sorduğum soruya cevap vermemişti. "Bir cevabınız yok mu ?" dedi Serkan alayla. "Yenge hanım duymasın hocam." diye devam etti. Bunu derkende alt dudağını ısırmıştı. Selim ona dik dik bakıp, bana döndü. Masasına doğru ilerleyip sandalyeyi ortaya çekti. Otururken derin bir nefes verdi. Ortada bir hikaye yoktu ve böyle yaparak zaman kazanmaya çalıştığını biliyordum. "Ortak arkadaşlarımız sayesinde tanıştık." dedi bana bakarak. Gülümsüyordu ve bu gerçek bir gülümsemeydi. "Biz birbirimizi sevmiyorduk ama ben zorla onun evine yerleştim. Gençliğin verdiği cahillikle ufak tehtidlerle onu yanımda tuttum. E tabi ateşle barut yan yana durmaz. Biz zamanla birbirimize aşık olduğumuzu anladık. Şimdi evliyiz ve minik bir oğlumuz var. Açıkcası ikiside iyi ki var." dedi gülerek. Anlattığı hikaye karşısında ne güldüm ne de cevap verdim tekrar yerime oturdum. Asya'nın sevmediği kız bu durumdan pek memnun değil gibi duruyordu. Hatta evli olduğunu bile duyar duymaz yüzü beş karış sallanmıştı. "Vay be hocam. Bazen zor kullanmak gerekiyor bu kadınlara." dedi bir çocuk. Selim gülümsedi ama cevap vermedi. "Belki de evine yerleşmeseydiniz hiç sevmeyecektiniz birbirinizi. Ayy çok romantik." dedi önde oturan peltek bir kız. "Başka sorunuz var mı ?" diye sordu hevesli hevesli. "Eşinizin fotoğrafı var mı ?" diye sordular arkadan. "Var." dedi. Gözlerim kocaman olmuştu. Selim'in gözlerine bakıyordum ama o bana bakmıyordu. "Ama o benim eşim. Siz görmeseniz de olur." diyip göz kırptı. Derin bir nefes verdim ve arkama yaslandım. Saçma sapan sorular gelmeye başlamıştı. Ama sonunda evlilik konusu kapanmıştı. Ben önümdeki defteri karalıyordum ve zilin çalmasını bekliyordum. Zaman resmen geçmek bilmiyordu. Kollarımı sıraya koydum ve başımıda kollarımın üzerine koydum. Gözlerimi kapattım ve zamanın geçmesini bekledim. "Uyan bakalım prenses." dedi biri beni hafifçe dürterek. Kafamı kaldırıp bana bakan bir çift mavi gözle karşılaştım. Aslında uyumuyordum ama yinede yeni uyanıyor gibi yaptım. "Neler oluyor anlat hadi." dedi Giray. Gülümsedim ve bu bahis işini anlattım. Hatta Ares'i sevmediğimi, onun arabasını kaybetmesini istediğimi anlattım. Giray ilk başta biraz garip baksa da sonradan kabul etti. "O zaman bu öğle arasında yemekler benden." dedi Giray. "Olur valla." dedi Emre hemen. Asya ve ben gülmeye başladık. "Oğlum sen doymak bilmez misin ?" dedi şakaya vurarak. Daha sonra zil çaldı ve herkes sınıfına gitti. "Şila nerde ?" dedim merakla. "Bilmem." dedi Asya. Sınıftadır diye düşünerek kafama fazla takmadım. O aptal Ares'e olacakları düşünüyordum. Sınıfa öğretmen girdiğinde ayağa kalktık ve tekrar oturduk. Açıkcası ders dinlemeye pek niyetim yok, bu yüzden rahat bir uyku çekebilirim.
Gözlerimi açtığımda boynumdaki ağrı yerini belli edercesine sızladı. Kafamı kaldırıp sınıfa baktığımda kimsenin olmadığını gördüm. Yerimden doğruldum ve çantamdan telefonu alıp yemekhaneyi bulma ümidiyle sınıftan çıktım. Telefonun tuş kilidini girerken durdum. Arkamdan biri bana çarpıp yere düştü. Tam azarlamak üzere arkamı döndüğümde iki tane oğlanın kavga ettiklerini gördüm. Ama bana çarpıp düşenin Serkan olduğunu görünce durup izleme isteği geldi. Bir kız beni kolumdan tutup yanına çekti. Kızı ilk defa görüyordum ve bana gülümsedi. "Sen yeni kız olmalısın." dedi sevecen bir tavırla. Başımı aşağı yukarı salladım ve Serkan'a döndüm. Bir çocuk Serkan'ı resmen duvardan duvara fırlatıyordu ama Serkan bundan zevk alıyormuş gibi kahkaha atıyordu. Okulun yarısı bu koridorda toplanmıştı. Giray'ı koridorun başında gördüm. Hatta Şilan'ı ve Asya'yı da. Buraya doğru geliyorlardı. "Aras." diye bağırdı Giray. Eliyle durmasını işaret ediyordu ama ortada o manyak yoktu ya da ben göremiyordum. Bir veya iki saniye geçmeden sırtımda bir soğuk hissettim. Nefesim kesilmişti ve bunun sebebi üzerimde bir öküzün olmasıydı. Ortamda bir anda sessizlik oldu. Kimse konuşmuyor, gülmüyordu. "Bia." dedi tok bir ses. Üzerimdeki hayvana baktığımda, o da kaşlarını çatarak bana bakıyordu. Üzerimden kalkmadan yana attı kendini. Derin bir nefes aldım ama o da boğazımda kaldı. Bir çift el beni tutup kaldırdı. Nefesimi düzenlemek için beni tutan kişinin ellerini sıkıp "Bir saniye." dedim. Etrafımda artık bir kalabalık vardı ve bu durumdan nefret ediyordum. Bu kokuyu tanıyorum. Kafamı kaldırıp beni tutan kişiye baktım. Selim'i görmek bir anda çok iyi geldi. Etrafımı incelerken Selim ellerini koluma kaydırdı ama o anki ağrıyla küçük bir inleme kaçtı dudaklarımın arasından. Selim elini elime kenetleyip beni dikkatlice çekmeye başladı. Kalabalıktan çıktıktan sonra beni bir sınıfa soktu. "Koluna ne oldu ?" dedi. Kolumun ağrıdığını o dokunmadan önce hissetmiyordum ama şimdi katlanamayacağım bir acı vardı. "Bilmiyorum." diyebildim sadece. Sınıfa Şilan ve Asya girdi. "Hocam ?" dedi Asya. "Asyacığım. Bence hastaneye gitsek iyi olur." dedi Selim öğretmen tavrıyla. Asya başını aşağı yukarı sallayıp belimden tuttu. Selim'in suratındaki endişeli ifadenin gerçek olması beni şaşırtıyordu. Sınıftan çıktığımızda koridordaki kalabalık yoktu ama onların yerine Emre, Ares, Giray ve Serkan vardı. "Okula tekrar geldiğimde sizinle özel olarak görüşeceğim." dedi Selim gözlerini büyüterek. Giray ve Emre masum masum bakarken, Serkan ve Ares'in alaycı bakışları sinirimi bozmuştu. Giray bizimle hastaneye gelmeyi telif etsede Selim bunu çok sert bir şekilde reddetmişti. Gelir gelmez direkt acile girdik. Muayene sırasında minik çığlıklar atmıştım ama önemli birşey yokmuş. Sadece kas ezilmesiymiş. Birkaç tane krem ve jel tarzı birşeyler yazıp gönderdiler. "Bak gerçekten istersen eve gidebiliriz. Bugün sizde kalırım hem Berkay'la da ilgilenirim." dedi Asya ama böyle birşeyi kabul etmem imkansızın da ötesindeydi. "Hocam okula gidelim size de zahmet verdik." dedim mahçup bir tavırla. Asya onu dinlemediğim için somurttu hemen ama Şilan gözleriyle azarladı Asya'yı. Sessizce yolumuza devam ettik. Okula geldiğimizde hemen arabadan indim ve koşar adım okula ilerledim. Zil çalmıştı. Öğrenciler sınıflara dağılıyordu. "Ölmemişsin." diyerek biri kolumdan tuttu. Kolumun acısıyle hızla geri çektim ama yaptığım bu ani hareket bile bana zararla dönmüştü. Kolumu tutarak geri çekildim. "Ne istiyorsun ?" dedim sakin kalmaya çalışarak. "Arabamı." dedi. Ben arabasına ne yaptığımı düşünürken aklıma şu bahis meselesi geldi. Demekki Giray onunla konuştuğumuzu söylemişti. Doğal olarakta Ares bu oyunu kaybetmişti. Acıyla birlikte gülümsedim. Suratındaki bu ifadesizlik beni öldürecekti. "Anahtarlar Giray'da sanırım." dediğimde tek kelime bile etmedi. Bende tekrar gülümsedim. Bu ufak gülüşlerin altında kolumun ağrısı vardı ve her an patlak verebilirdi. "Sınıflarınıza." dedi Selim. Beni önüne aldı ve götürmeye başladı. Bir anda durdu ve arkasını döndü. "Aras. Teneffüste koyun sürünle birlikte yanıma gel." dedi. Ares ona bakıp "Tamam." dedi ama resmen o bir kelime, bin küfür barındırıyordu içinde. Yolumuza devam ederken Selim beni durdurdu ve sınıfıma girdi. Çantamla birlikte çıktı. "O ibneyi nerden tanıyorsun ?" dedi fısıltıyla. Cevap vermedim ve yürümeye başladık. Arabaya doğru giderken Ares ve diğerleri dışarıda oturuyordu. Ares salak salak gülümsedi. "Hocam ben ve koyun sürüm işte karşınızdayız." dedi. Selim onların yanında fazla olgundu. Bu yaşının getirdiği olgunluktan çok zekaca bir olgunluktu. Selim onları süzerek baktı. Giray ve Emre bana bakıyordu ve bende onlara iyiyim dercesine minik bir tebessüm ettim. "Bu kavganın sebebi neydi ?" dedi Selim direkt konuya girerek. Ares önce o salak gülümsemesini tekrar suratına yaydı ve konuşmaya başladı. "Kaşınıyordu. Kaşıdık." dedi gevşek gevşek. Selim alayla güldü. "Haftalık mı alıyorsun yoksa aylık mı ?" diye sordu. Ares'in yüzündeki gülümseme bir anda yok oldu. "Anlayamadım ?" dedi tek kaşını kaldırarak. "Hiç şaşırmadım" dedi gülerek ve derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti. "Kaşınıyordu dedin ve kaşıdık dedin, değil mi ? Bende diyorum ki sen onun kölesi gibi işini yapıyorsun ya. Hah işte maaşını nasıl alıyorsun diye sordum. Merak ettim sadece." dedi hala gülüyordu ve Ares sinir küpüne dönmüştü. Yine sinirden kızarıyordu. "Fazla merak iyi değildir. Aileniz öğretmedi mi ?" dedi Ares ama sinirli olduğu her halinden belliydi. "Ailem mi ? Babamı çok uzun zamandır görmüyorum ve annemde merak duygusunu öğretmek yerine adamlığı öğretmiş. Kusura bakma." dedi. Bana dönüp arabayı işaret etti. Emre ve Giray sessizce olayı izliyordu. Selim olduğu yerde durup omzunun üstünden Ares'e baktı. "Babanla didişmek yerine birşeyler öğrenmelisin ufaklık." dedi. Emre birden abisinin koluna yapıştı. Selim tüm bedeniyle ona dönüp kahkaha attı. Bende hemen arabaya doğru gidip bindim. Selim birşeyler daha söyledi ama benim düşündüğüm bunlar kavga ederse kim dayak yer ? Selim ve Ares fiziki olarak aynılar. Hatta Selim biraz zayıf. Arabaya bindiğinde ordaki yüz ifadesinden eser yoktu. Ciddiyet yine tüm mimiklerine hakim olmuştu. Okuldan çıkmıştık ve sanırım Berkay'ı almaya gidiyorduk. "Okuldayken sana bir soru sordum." dedi bana kısa bir bakış atarak. Ona dönüp baktım. "Kardeşi arkadaşım. Onunla bir samimiyetim yok." dediğimde başını iki yana sallayarak "Olamaz zaten." dedi. Bunu yapıp neden işi inada bindiriyor ? Anlamıyorum. "İnsanlarla olan samimiyetime karışamazsın." dedim ama ani bir frenle durdurdu arabayı. Bana öfkeyle döndü. "Karışırım Bia !" diyerek kükredi. Kendimi hafifçe geriye çektim ama kolumu hiç hesaba katmadım. Arabanın koltuğuna değdi ve acısını beynimde hissettim. Niye bu kadar çok ağrıyordu ? Gözlerim dolmuştu ama ağlamak istemiyordum. "O şerefsizde ne arasan var. Zengin züppenin teki. Sanki büyük dağları babası, küçük dağları kendisi yaratmış gibi." dediğinde aslında onu dinleyemiyordum ve ağrıma yenik düştüm. Gözyaşlarım yanaklarımdan minik minik damla halinde süzülüyordu. "Bia ?" dedi Selim. O sinirli hali duman olmuştu bir anda. "Sana tek kelime laf söylemedim. Neye alındın ?" dedi ama kolumun acısıyla sessizce ağlamaya devam ettim. "Birşey mi oldu ? Kızım özel gününde misin ne bu alınganlık ?" dediğinde gözlerinin içine bakıp kahkaha attım. Normalde utanırdım ama şu an sinirden gülüyordum. Selim de suratına bir gülümseme yayıldı ama gözlerindeki şaşkınlığı görebiliyorum. Gülmeye devam ettim. "Gerçekten özel gününde misin ?" gözlerini büyüterek. Acı yavaş yavaş dağılıyordu. Bende kahkahalarımı gülümsemeye çevirdim. Kafamı iki yana salladım ve dışarıya baktım. Anladığını belirten sesler çıkarıp, yola devam ettik. "Bana bak. O günlerinde böyle oluyo musun ? Alıngan yani." dedi. Gözlerimiz bir an buluştu ama utancımdan hemen gözlerimi kaçırdım. Hala bana bakıyordu, hissediyordum ama cevap vermedim. Sesli bir şekilde güldü ve arabayı park etti. "Sen bekle ben geliyorum." diyip arabadan indi. Birkaç dakika geçmeden baba oğul kapıda göründü. Berkay küçük çığlıklar atarak mutlu olduğunu belirtiyordu. Selim benim olduğum tarafın kapısını açıp Berkay'ı kucağıma bıraktı. Sağ kolumda bir sorun olmadığı için o kolumla sardım Berkay'ı. Saçlarımla oynuyordu ve bir türlü anlayamadım şeyler konuşuyordu. "Evet oğlum. Annen çok utangaç." dedi Selim sanki Berkay'ın dediklerini anlıyormuş gibi. Berkay tekrar birşeyler dedi. "Aynen oğlum. Annesi sana diyor." dedi. Dönüp ona baktım. Annesi diyordu. Beni Berkay'a her fırsatta bu şekilde tanıtıyordu. Eskiden bu duruma fazlasıyla sinirleniyordum ama annesizliği bildiğim için küçük bir bebeğinde bu şekilde büyümesini istemiyordum. Sanki onun annesi olmak artık beni mutlu ediyordu. Gülümsedim Selim'e. "Ne diyormuş ?" dediğimde bana baktı, sonra tekrar yola döndü. "Bu tür kızsal olaylarında babamdan utanma anneciğim dedi sana az önce duymadın mı ?" dedi gülerek ama ben hemen gözlerimi kaçırdım. Dışarıya baktığımda Selim kahkaha attı. "Kızım ne var bunda utanacak ? Her kadın oluyo yani tek sana özel bir durum değil ki."
"Susar mısın ?" dedim saniyesinde. Bu konuyu bir erkekle özellikle de daha yeni tanıştığım, hem öğretmenim hemde çakma kocamla konuşmak istemiyordum. Selim ağzına görünmez bir fermuar çekti ama gülümsemeye devam ediyordu. Birkaç dakika sonra eve gelmiştik. Selim arabayı park edip kapımı açtı. Berkay'ı kucağımdan aldı. Bende arabadan indim ve çantamdan anahtarları çıkarttım. Kolumdan dolayı ağır ağır hareket ediyordum. Eve girdiğimizde Selim çantamı elimden alıp kenara bıraktı. Daha sonra Berkay'ı yatağa koydu ve bana döndü. Bende ona baktım. Kafamı ne var dercesine salladım. "Tişörtünü çıkartmanı bekliyorum." dedi tek kaşını kaldırarak. Gözlerimi büyütüp omzuna bir tane vurdum. "Ne diyorsun sen pislik ?" dedim ama Selim halinden gayet memnun bir şekilde gülüyordu. "Salak mısın ? Biz evliyiz ve sana istediğimi yapabilirim." dedi gevşek gevşek. Odanın tam ortasında durduğum için elime birşey alıp saldıramıyordum ama bu kolumla ona pek karşı da koyamazdım zaten. "Yapamazsın." dedim korkuyla. Yüzü bir anda ifadesiz bir hal aldı. "Yaparım ama yapmayacağım çirkin şey. Koluna kremi sürmek için tişörtü çıkartman gerekiyor." dedi elinde ki dikdörtgen kutuyu sallayarak. Derin bir rahatlama nefesi vermiştim. "Yok. Teşekkür ederim. Ben hallederim." dedim sevimli olduğumu düşündüğüm yüz ifademle. "Yemem seni korkma." gözlerini ilk defa devirdiğini görüyordum. Kafamı iki yana salladım. "Bana bak. Az önceki dediklerimi uygularım ve emin ol hiç çekinmem." dedi kaşlarını kaldırarak. Berkay'a dönüp baktım ve tişörtümü çıkartmaya hevesli değildim. Ama dediklerini yapacağından da adım gibi eminim. "Berkay seni koruyamaz. Boşuna bakma." diyerek tişörtümün önünden tutup kendine çekti. Vücudumuz yine çarpıştı. Selim'in suratındaki gülümseme de bu çarpışmayla büyüdü. "Bakıyorumda bayılmadın." dedi. Gözlerimi kısarak baktım ama cevap vermedim. Selim Berkay'a döndü. "Oğlum kapat bakalım gözlerini. Anneyle babanın küçük bir işi var." son cümleyi söylerken sırıtıyordu ve bana bakıp göz kırptı. Göğüsüne bir tane vurdum ama kolumu hesaba katmayı unutmuştum. Ağrısıyla birlikte dişlerimi sıkarken Selim çok rahat bir şekilde tişörtümü çıkarttı. Şu an yok olmak istiyordum. Böyle duman olup kaybolmak falan iyi gelebilir yani. Selim'in yanında yarı çıplak olma çok rahatsız edici birşeydi. Kremin soğukluğu kolumu delip geçince koluma baktım. Yavaş yavaş morarmış olan yerlerine sürüyordu. "Herşeyin mat siyah." dedi bana bakmadan. "Anlamadım ?" dedim onun aksine suratına bakarak. Cevap vermedi. Kremle işi bittikten sonra kolumu sardı ve parmağını bir peçeteye sildi. "Dolabına bakmıştım. Açık renk, koyu renklere oranla daha az. İç çamaşırlarının hepsi mat siyah." dedi gözlerimin içine bakarak. Dolabımı hangi ara karıştırdın diyerek kavga çıkartmak istiyordum ama gözüm sütyenime kaydı. Mat siyahtı. Aslında pek dikkat ederek almazdım iç çamaşırlarımı. Sadece siyah olmasına dikkat ederdim. Öyle parlak siyahmış veya mat siyahmış, umursamazdım. Sonra ayağa kalktı ve dolabımın kapağını açtı. Bir pijama takımı çıkarıp üzerime attı. Berkay'ı kucağına alıp odadan çıktı. Bana verdiği şeyleri giyip bende yanlarına gittim. Berkay'ı mama koltuğa koymuştu ve mutfakta birşeyler hazırlıyordu. Domatesleri doğrarken "Börek yapmasını biliyor musun ?" dedi ama işine odaklanmaya çalışır gibiydi. Gözlerini domatesten ayırmıyordu. Öyle dikkatli bakıyordu ki domates dillenip 'abi sen zahmet etme ben kendi kendimi parçalarım' diyebilirdi. "Evet ?" dedim. "O zaman akşama peynirli börek istiyorum." dedi. Kafamı olumlu bir şekilde sallayıp malzemeleri tezgaha çıkartmaya başladım. Herşeyi çıkartmıştım ama en önemli malzeme yoktu. "Yufka alman gerekiyor." dedim. Bana dönüp hayretle baktı. Elindeki bıçakla kendini gösterdi ve bende hı hı gibi sesler çıkarttım. Kafasını iki yana salladı. "Konuşmadan da anlaşabiliyormuşuz." dedi gülümseyerek. "Hadi." dedim elimle hafifçe itekleyerek. Selim ofladı ve ellerini yıkayıp evden çıktı. Salata yapıyordu. Yarım kalmıştı. Bu yüzden bende geriye kalan işleri tamamlayıp güzel bir akşam yemeği hazırladım. İşlerim bittikten sonra Berkay'ın karnını doyurup altını değiştirdim. Selim eve döndüğünde hava kararmıştı ve yemeklerde soğumak üzereydi. "Hiç gelmeseydin." dedim elindeki poşetleri alarak. "Trip attın." dedi gülürek ama ona bakmak yerine mutfağa ilerledim. Poşetten yufkayı çıkarırken Selim kolumdan tutup kendine çevirdi. Kolumun ağrısını fazla derinlerden hissedince kafasına bir tane geçirdim. "Senin elin vurmaya iyi alıştı." dedi şakayla karışık sinirle. "Kolum çok ağrıdı öküz." dedim ama sesim daha çok homurtu gibi çıkmıştı. "Kılım çık ığrıdı ıkız." dedi sesini incelterek.
"Sus." dedim.
"Susmuyorum." dedi.
"Sus."
"Susmuyorum."
"Susar mısın ?"
"Hayır."
"Anne."
"Kes se-" lafımı bitirememiştim.
Selim gözlerini şaşkınlıkla büyüttü. Birbirmize bakıyorduk ve konuşamıyorduk. Kafamı Berkay'a çevirdim. Bana minik minik kahkahalar atarak bakıyordu. "Ne dediğini sende duydun değil mi ?" dedi Selim fısıltıyla. Berkay ellerini ileriye doğru uzattı. O minicik ellerini bir yumruk yapıp bir açıyordu. "An-ne." dedi son heceyi uzatarak. Gözlerim dolmuştu. Gerçek bile olmasa bir insanın sana anne diye sahip çıkması ne kadar güzel birşeymiş. Selim gülümseyerek bakmaya başladı. Berkay'ın yanına gidip sulu sulu öptüm onu. "Şu an gülüyor olabilirim ama dediklerimi yapacağım." dedi Selim yemek masasına ilerlerken. "Nasıl ?" dedim. "Ona büyüdüğünde para vermeyeceğim." dedi sırıtarak. Bende gidip karşısına oturdum. Yemek yemeye başladık. Ama ben hala Berkay'ın anne dediği o anı düşünüyordum. "Yemekten sonra ödevlerini yap." dedi Selim bana bakmadan. "Ne ödevi ya ?" dedim bıkkınlıkla. Ödevden de ödev kelimesinden de nefret ediyorum. "Verdiğim testi yap. Zaten on tane soru var. Biri sana denk gelsin istemezsin." derken göz kırptı. Yemeğimi bitirmiştim. Çatalımı tabağın üstüne bıraktım. Çıkan sesle hem Berkay hemde Selim bana döndü. "O zaman mutfağı toplamak da sana kaldı." dedim sahte bir üzüntüyle. İtiraz etmesine izin vermeden mutfaktan çıkıp odama gittim. Test sadece yarım saat uğraştırdı beni ama son soruyu kendimi ne kadar zorlasam da bir türlü çözemiyordum. Selim'in yanına gittim. İçeride oturmuş televizyon seyrediyordu. Berkay da kucağında oyuncakla oynuyordu. Salona geçerken mutfağa bakmayı ihmal etmedim. Selim baya da güzel toplamıştı. "Hocam." diyerek yanına gittim. Selim yine bana mal mısın bakışlarıyla bakmaya başladı. "Bir soru sorabilir miyim ?" dedim. Gözlerini önce kağıtta gezdirdi sonra bana baktı. "İlk olarak dördüncü soruyu yanlış çözmüşsün ve son olarak onuncu soruyu çözmene yardım etmem." dedi bilmiş bilmiş sırıtarak. "Öküz." diyip yerimden doğruldum. "Çok ayıp. Ben senden büyüğüm." dedi gülerek. "Doğru söylüyorsun. Acaba sana okul dışında Selim abi mi desem ?" dedim dalga geçerek. Daha sonra birkaç kere fısıltıyla Selim abi diyerek onu sinirlendirmeye çalıştım. Yanındaki yastığı bana fırlattı. Bende sağa döndüm koluma değmesin diye. "Zevzek." dedi hala gülmeye devam ediyordu. Berkay sesli bir şekilde esnedi. Bana bakarak alt dudağını sarkıttı. Koltuğa oturduğumda bana doğru gelmeye çalıştı. Berkay'ı kucağıma alıp kalktım. Selim de dikkatle bizi izliyordu. Berkay omzuma yattı. Onu kendi yatağıma götürüp yatırdım. Bende yanına uzandım. Bana doğru dönüp uyudu. Tam uykuya dalmasını bekliyordum. Bu sırada Selim kapıda belirdi. İşaret parmağımı dudaklarıma götürdüm. O da başını olumlu bir şekilde sallayıp yatağa oturdu. Bugün fazlasıyla yorulmuştum. Uykum da vardı. Burda Selim'in olması uyumama engel oluyordu ama fark ettim ki uykum herşeyden daha büyüktü. O yüzden hiç direnmeden kendimi uykuya teslim ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrı ve Tanrıça
Novela JuvenilGözyaşları belli olmasın diye yağmur altında yürüyen her kadın birer deniz kızıdır. Fakat ben Tanrıçayım.