Vaveyla 2

39 5 4
                                    

  Dünyaya gelen herkese bir şeyler armağan edilirdi elbette. Bazen o armağanı dipsiz bir kuyuya yolcu ederiz, bazense nasıl kullanacağımızı bilemeyiz. Peki ya verilen armağanı kaybedersek? Hatta daha kötüsü ne olduğuyla ilgili hiçbir fikrimiz yoksa? İşte o zaman bilinmezlik denen kelime hayatınızı anlatabilmek için yetersiz kalır. Bu cümlelerse son birkaç saatime ait.

  Vücudumu yasladığım kapıdan ayırdım ve ellerimden destek alarak ayağa kalktım. Yorgun düşmüş bedenimin uykuya ihtiyacı olsa dahi beynimdeki karmaşa uykuyu inkar ediyordu. Yalpalayarak ilerlemeyi sürdürüp yatağa ulaştım. Düşünceleri yok sayıp uyumak istedim. Uykunun içinde kaybolmaktı bana iyi gelecek olan şey. Gözlerim kapanırken duymuş olduğum kilit sesine aldırış etmedim.

  Odaya dolan ışık uyanmam gerektiğini hatırlatmıştı çoktan. Ruhuma umudu vaat eden güneş yeni bir kelepçeden daha fazlası değildi. Kendimi bulamadığım her gün biraz daha kayboluyorum ve bunun sonu gelmiyor. Hatırlamam gereken birkaç bilgi aklımdan kilometrelerce uzakta. Bense ona ulaşmak için çok yorgunum ve tabi ki aç.

  Kapı aralıktı, içeriden ses yerine yoğun bir sigara dumanı geliyordu. İki üç adım sonra yabancının yanına ulaştım. Düşen her bir kar tanesini incelemek istercesine dikkatliydi bakışları. Parmakları arasına sıkıştırdığı sigaradan bir nefes daha aldıktan sonra dudakları arasında yaşamı bulan zehrin hayatına son verdi. Arkasında döndüğünde saniyelerce gözlerini gözlerime kenetledi. Gözünün altındaki morluklar ve yeşillerini ele geçirmiş kan rengi hayatta olmadığını haykırır gibiydi. 

 ''Uyanmışsın.'' dedi gözlerime baktığı saniyelerde. Yarım yamalak bir gülüşle cevap verdim. 

 ''Mutfak hemen arkanda.'' dedi bu defa. İma ettiği şeyi başta anlamasam bile kavramam çok sürmemişti. 

 ''Biliyorum ama dün sen gelmeden önce baktığımda pek bir şey bulamadım.'' dediğimde ifadesi değişti ve birkaç adımda yanıma geldi.

 ''Sen evi mi karıştırdın?'' diye çıkıştı. Panikleyen ellerimi koyacak bir yer bulamadım, yine.

 ''Sadece acıktım ve bir şeyler yemek için mutfağa baktım, hepsi bu.'' dedim gelen ani cesaretle. Hatırlamadığım hayatımda nasıl biriydim bilmiyorum ama umarım cesaretini böylesine zor toparlayan bir insan değilimdir.

  Kaşları yukarı kıvrıldı 'öyle mi?' dercesine. Duruşumu dikleştirdim. Kendimden emin olmak zorundaydım bu tanımadığım adam karşısında. Kanlı dergi ve dün gece olanlardan sonra nasıl bu kadar normal bir muhabbet içerisinde oluşumuz ise muammadan başka bir şey değildi.

 ''Artık gitmem gerek.'' dedim sabit tutmaya çalıştığım mimiklerimle. Benim aksine o bunu çok daha rahat bir şekilde başarıyordu.

 ''Bu halde dışarı çıkmak ölüme verilen davetiyenin ta kendisi.'' dedi. Çoktan kapı dışarı ederdi diye düşünüyordum. Ama yanılmıştım. Belki de kafamda kurduğum paranoyakça şeylerin aksi biriydi. Düşünceler denizine yeni bir adım attığım esnada iğneleyici kahkaha kulaklarımı tırmaladı. Yüzü mide bulandırıcı görünüyordu ve gözlerindeki yeşillikler huzurun kıyısından dahi geçmiyordu. 

 ''Gitmek için fazla bekleme.'' deyişinin ardından gözleriyle kapıyı işaret etti. Gözlerimi kısıp incelemek istedim. Sadece nasıl böylesine gaddar olabildiğine dair bir iz bulmayı amaçlamıştım. Ama tek bir hareketin dahi can bulmadığı yüzünde böyle bir iz ustaca gizlenebilirdi. Kendime sakin olmak adına birkaç komut verdikten sonra arkamı döndüm ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Ben yürümeye başladığım esnada Poyraz'ın telefonu çaldı. Kesilen telefon sesi açtığına işaretti. Ama bununla fazla ilgilenmeden yürümeye devam ettim.  

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 14, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

PİNHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin