→ 2

104 8 1
                                    

Geçen bölüm için aldığım geri dönüşler tek kelimeyle harikaydı. Gerçektende kemik okuyucularım olduğu sürece Yangın'ın devam edeceğine inanıyorum. Her şey için teşekkür ederim, yorum atıp favorilerinize eklemeyi unutmayın. Sizi seviyorum!! -Hazel.

“… ve ayaklarıma kustu. İğrençsin, Arya.” Derken etrafımızdaki herkes kahkaha atmaktan yarılmış bir haldeydi. Kusmam bu kadar komik miydi cidden?

 “Kes şunu, Arda. Komik mi yani? Keşke yüzüne kussaydım.” Dedikten sonra yanağımdan makas alan Arda, çevresindekileri eğlendirmek için başka bir hikaye anlatmaya başladığında, gözlerim, Efe’nin sınıfının önünde, gergin bir şekilde tartışan Efe ve Ateş’e kaydı. Onlara bakmamaya çalışıyordum, cidden, ama imkansız gibiydi. Sinirliyken bile kendisine baktırıyordu işte, benden kimse kendimi frenlememi beklememeliydi. Saçlarımı öne atıp, olabilidiğince normal bir havada onları izlemeye devam ettim. Ateş beni fark etmiş olacak ki, Efe’ye kaş göz yaptı, o da omuz silkerek Arda’nın yanındaki boş koltuğa kuruldu. Ateş halen orada, başka işi yokmuş gibi dikiliyordu – acaba bizi mi dinlemeye çalışıyordu?

“Eee, Arda? Başka hikayen yok mu? Eğlendir bizi biraz.” Diyerek Arda’yla oturduğum yere kendini sığdıran Selen, otururken poposuyla bana bir güzel geçirdi. Gözlerimi devirmekten alamıyordum, Selen iyi bir kızdı ama Arda sevdası… Beni çileden çıkarıyordu. Selen kollarını Arda’nın omzuna doladığında, karnıma saplanan korkunç ağrının nedenini anlayamamıştım. Neler oluyordu? Selen hep böyleydi, mavi gözlerini kırpıştıra kırpıştıra herkesin ilgisini çekmeye çalışırdı, ama ilk kez Arda’ya bu kadar yakın olmasından rahatsız olmuştum. Yüzüm koltuğun rengine –mor -  dönmüş olacaktı ki, Ateş kahkaha attı.

Komik miydi? Bu insanların sorunu neydi gerçekten? On kişi kusmuk hikayesine gülüyordu, bu deli ise yüzümün renk değiştirmesine. Göz ucuyla Efe’nin yumruklarını sıkarak koltuktan kalktığını gördüm. Arda’nın ise çenesi titriyordu, Selen’in ellerinin altındaki kasları gerilmiş olacaktı ki, kız ona soran gözlerle bakmaya  başladı. Hiçbir şey olmamış gibi yerimden kalktım, Selen’i yavaşca ittirdim ve Arda’nın omzuna elimi koydum.

“Yasemin hocaya gitmem lazımmış, benimle yürümek ister misin?” yalandı. Gitmem filan gerekmiyordu, ama öyle masum gülümsüyordum ki, tanıdığım Arda asla hayır diyemezdi bana. Uzattığım elimi tutunca rahat bir nefes alabilmiştim en sonunda. Elele müdür yardımcısının yanına yürürken kafamı saniyeliğine Ateş’e döndürdüm ve haset gözlerle bizi izlediğini fark ettim. Tanrım, sorunu neydi? Hem Arda’yı delirtiyordu, hemde sakinleşince sinirleniyordu. Yeteri kadar uzaklaştığımızı düşündüğümde kendimi boş, izole olmuş koltuğa attım. Nefes almaya ihtiyacım vardı. Boğuluyordum.

 “Hani hocaya gidicektik?” sorusuna karşılık hınzır bir şekilde gülümsedim. Hemen de beni anlayıp, konuyu değiştirmişti. “Dün nasıldı? Ne yaptın hastaneden sonra? Amcan sen kusmaya başlayınca telaş oldu, dedim o öküz yemiştir sabah ayı gibi, beyin sarsıntısı filan yalan ama tabii, dinlemedi beni.” Eskisine döndüğümüzü fark edince içimden gelen, beni anlatan o klasik ama çocuksu kahkahamı patlattım. Ama sevincim kısa sürdü. Dün akşam. Arda’ya anlatmalı mıydım? Onu bu konuyla sıkmak istemiyordum, ama olan her şeyi içimde tutmak öyle zordu ki… Bazen Melis’e, bazen de oyuncak ayıma anlatıyordum ve bu sirkilasyondan sıkılmaya başlamıştım.

 “Araziye gittik. Geriye sadece beton, ve onların mezar taşları kalmıştı. Böylesi daha iyi,” dediğimde soğuk elleri, sıcak elimi kavradı. Kafamı omzuna yasladım ve gözlerim dolmasın diye kendi içimde savaş vermeye başladım.

Onlar gideli beş sene olmuştu. Beş sene evvel dün, okuldan dönerken yangın başlamıştı. Evde; işten erken çıkan babam, ablamla alışverişe gitmek için kafa izni alan annem ve ablam vardı. Kimse yangın neden ya da nasıl başladı bana açıklayamadı. Kundakçılıktı, ama nedensiz yereydi her şey. Kimse bizim gibi sıradan bir aileye kin beslemezdi. Ne çok zengin, ne de fakirdik – ama bir şekilde düşman edinmiştik demek ki. Seneler geçmesine rağmen, her gece rüyamda, o günü görüyordum. Sanki dünya durmuştu benim için. Babam ilk araziyi satın alıp evi yaptırdığında ablamda bende çok sevinmiştik. Sitelerden oldum olası nefret etmiştim, bana hiç samimi gelmiyorlardı ama belki de, sitede yaşasaydık, ailem ölmeyecekti. İçeri girmeye çalıştığımı hatırlıyordum. Onlar ölecekse, bende ölmeliydim. Beni bırakamazlardı, değil mi? En son hatırladığım şey, kapıdan içeri girişimdi. Amcamın sonradan anlattığına göre, kafama kalas düşmüştü – yoldan geçen biride, ya da kundakçının ta kendisi, beni dışarı sürüklemişti.

YangınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin