''Bu gece de sana mutlu uykular dilerken her şeyimi sana veriyorum bir solukta .Benim mutluluğum sende erimektir .''
Franz Kafka
Her şeyden biraz uzağa gidildiğinde ,şöyle hiçliğe doğru ,insanların, mavi gökyüzünü ile temiz ve bereketli toprakların arasında kalmış ,oradan çıkmayı bekleyen insanların , güneşli güzel güzel günlere inanan insanların olduğu , birinin birine benzemediği genellemelerin bir iftira misali insanların üstüne yapışıp kalmayacağı bir yer görürsünüz .
Oranın gökkuşakları mordur :koyu mor ...
Orada ruh ırkçılığı yapmayanlar yaşar mesela ...
Bazıları sorgulamadan denileni yapar ,bazıları hesap ister .Bazıları yüreksizdir , kadınını üzer .Bazıları onu yapamayacak kadar masum ...Kalemini aşkıyla büyüten ,sevgisiyle sivrileştiren, ağaçlarını nefretiyle budayan insanlar vardır orada .Hepsi sizden biridir aslında ama onları göremezsiniz .Çünkü bir şeyi saklamak istiyorsan ,onu herkesin görebileceği bir yere koyarsın .
İşte bu insanların hayatını merak eden değerli insanlar ,o yerin adı 'Belunda'.
Orada her şey olması gerektiği gibidir aslında .Ama kimse gerekenle yetinmez ...
..........................Uzun zaman önce Arteb'de ..................................
Geceyi en sevilen bir şarkının kulakta bıraktığı tada nispet yapar gibi kaplamıştı semayı .Hilal ve ebedi yoldaşları, karanlıktan korkup ağlayan sarı pijamalı çocuğa yardım etmek ister gibi saçıyordu ışıklarını o gece .
Kız kardeşi bir anne gibi sarmıştı ağlayan çocuğu .Her baktığında kardeşine ruhu ikiye bölünüyordu .Bir parçası bir kaplan misali korumak istiyordu canı gibi sevdiği ikizini ,diğer ve onun olduğuna şaştığı yarısı ağlamak istiyordu onun gözlerinden akan her bir yaşa kurban olur gibi...İkiz kardeşi yeterince ağlıyordu zaten onun yerine .Dünyada bir suçlu seçilse ,o tüm ağlayan çocuklar yerine ağlasa daha katlanılabilir olurdu bu hayat .Bunu düşündü küçük kız o gece , yaşına göre uzun parmakları kardeşinin incilerini yine bir anne şefkatiyle silerken .Ama bilmiyordu daha ne kadar çok hayalinin gerçekleşemeyeceğini .
Annesi o gece evde değildi babasıyla .Normalde böyle bir şeye annesinin gönlü el vermezdi ama çok önemli bir cenazeye katılmaları gerekmişti .Kocasının en iyi arkadaşına ve onun karısına son göreviydi .Kadın da zaten onları çok severdi .Zaten onları sevmeyen insan yoktu ki .Kocasının işleri nedeniyle anlaşamadıkları vardı bildiği kadarıyla .
Kadın ölen kişilerin yerinde kendisini ve kocasını hayal etti .O değil miydi her gece Allah'a kocasının son nefesiyle birlikte kendisinin de son nefesini vermesi için dua eden...
Bencilceydi belki .Ah, hayır kesinlikle bencilceydi .Ama hayatın kendisi bencil değil miydi ?
Hani mahalledeki bakkallar vardır ya on kuruş eksik olsa bir çikolatayı vermeyen ama kendisi para üstünü yirmi beş kuruş eksik verince sanki bir kaplan uçabilirmiş de paranın eksik kısmını alıp kaçmış ve her şey normalmiş gibi davranır .İşte hayat da böyleydi kadına göre .Bencil ve çıkarcı .
İşte bu yüzden kadın düşünmedi .Ardında bırakacaklarını ,çocuklarını ve o gittikten sonra oluşacak yeni depremleri ...
Onların ölümü bir depremdi hayır bir sel ...Kadın kızının da bu selin sularında boğulacağını kestiremezdi o an ...
Kadın kardeşine ve onun karısına emanet etmişti çok sevdiği çocuklarını .Zaten kadının neyi vardı ki ?O herkesçe konuşulan aşkı ,çocukları ve canından çok sevdiği kocasından başka önemsediği pek bir şey yoktu ...Kadının yüzünde yeni bir gülümseme peydahlandı, kocasını , onun için vazgeçtiklerini, anılarının bulunduğu rafsız kitaplıktan çıkarıp tozlarını ruhunun her bir zerresine üfleyince .Sonra arkadaşını hatırlayınca gülümsemesindeki tat nöbetini acıya devretti ...
....................
Küçük çocuk eskiden anne babasının olan ama şimdi babasının da kullanmaya cesaret edemediği yatağında uzanmış ağlamamak için direniyordu .Ellerini kulaklarına kapatmış ,yaşına göre uzun bacaklarını nerdeyse çenesine gelecek şekilde çekmiş ,sırtını dünyaya dönerek annesinin tekrar gelerek gelip ona çok efsanevi gelen sesiyle'aşkım' diyip saçını okşamasını bekliyordu .Babası neden hep çalışanlara kızıyordu ,neden hep her şeye lanet ediyordu ki?Küçük çocuk babasının lanet etmenin ne kadar günah olduğunu bilse bu kadar çıkmasına izin vermeyeceğini düşündü sigarası eksik olmayan dudaklarından '.Belki' diye düşündü çocuk, 'belki onun annesi ona öğretmemiştir.'Annesinin yokluğu onu daha çok parçalara ayırdı o an .Küçük aklıyla parçalarını toplamak istedi ama hemen sonra vazgeçti .Eğer eline parçalardan biri batarsa onu öperek efsanevi bir şekilde geçirecek bir annesinin olmayacağı gerçeği ona daha çok acı verirdi .Çocuk son kez bir hıçkırığın dökülmesine izin verdi dudaklarından ,usulca .
......................
Çocuk bugün belki de ilk kez gerçek acıyla karşılaşmıştı .Abisinin kollarında defalarca ağladı .Ama eline gelen her bir göz yaşı damlasını sanki çabuk kirlendiğine inandığı ütülü beyaz gömleğe gelen bir çilek lekesiymiş gibi hırçınca sildi .Abisi ona babasının ona aldığı müzik çaları ve kulaklığı vermişti .Hemen kulaklığını takıp sesli bir müzik açtı .Babasının özenle tarihine göre dizdiği kitaplığınönüne geldi .Annesinin en sevdiği şairlerden birini seçti ;Edip Cansever .'Fazla şiirden ölmüş ' derdi annesi ona .Ne güzel bir ölüm diye düşündü çocuk kafasını kaldırarak .Dudakları aralandı, yeni düşan bir kaç dişini hatırlatırcasına bir hıçkırık çığlık attı ona karşı çıkarcasına .Ölümün neresi güzeldi ki?
Çocuk o gece ölümün bile yakışacağı bir kadın göreceğini tahmin edemezdi ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzel Gözlü Kaplan
Teen FictionAğaçlar ayakta ölür .Turnalar ise yanlız kalınca ... 'Aşk' dedi şair ,kadının tüm varoluşudur . ''Git'' dedi adam .''Tan yeri' ağarıncaya kadar vaktin var .Ben beklerim seni ama sen yine de bekletme beni .'' ''Eskiden insanların beni anlamasını is...