Seni tanıyorum!

887 31 6
                                    

{multi = Hakan Mirza Yalınoğlu}

Derin nefes almalıyım! Yapabilirim....
Al ver ,al ver , al ver .... Hayır işe yaramıyor . Olamaz şimdi burda kırtasiyede insanların arasında rezil olamam....Sakinleşmeliyim. Elimde ki tükenmez kaleme bakınca nefeslerimin daha da sıklaştığını hissettim . Kendimi zor tutuyordum her an kendimi yere atıp çocuk gibi ağlayabilirdim. Allah aşkına kimdi bu adam? Elimdeki kalemi tekrar görünce sanki elimde iğrenç bir böcek varmış gibi fırlattım ve ön tarafa doğru hızla yürüdüm. Gözlerimi etrafı tarayıp Rauf'u bulmaya çalıştım. Kitapların arasında kaybolmuş Rauf ile gözlerimiz kesişince hemen yanıma geldi. Tansu: Ra- Rauf gidelim burdan lütfen çok bastı burası beni ! Diyerek ufak bir yalanla geçiştirmeye çalıştım.
Rauf: Pekala ama sana inanmadım Tansu. Eve gidince herşeyi anlatacaksın! Hem tükenmez kalemin nerede? Onu almadan mı gitmek istiyorsun? Dedi hem güvensiz hemde hastalıklı bedenimin takıntısı olan kalemi almamış olmamdan kaynaklanan şaşkınlık vardı sesinde...
Tansu: Gidelim artık Rauf ! İstemiyorum kalem falan dedim ardından da sadece kendim duyabileceğim bir sesle mırıldandım "zaten ne geldiyse bu aptal takıntım yüzünden geldi başıma " . Belki bu kadar hastalıklı ve takıntılı olmasaydım o manyak herifle karşılaşmak zorunda olmazdım.
Raul: Tamam peki gidiyoruz ama bir şey olmuş ve sen bana bunu NE olursa olsun anlatacaksın!
Tansu: pekala söz veriyorum yeter ki gidelim artık ! Dedim umarım beni duymuştur çünkü ben bile kendi sesimi zor duydum. Kulaklarım çoktan uğuldamaya başlamıştı bile bir an önce buradan çıkmak istiyorum yoksa gerçekten güzel  şeyler olmayacak. Dışarı çıktığımız da soğuk hava beni üşütmemişti. Aksine fazlasıyla iyi gelmiş ve zihnimdeki kara bulutların dağılmasını ve ellerimin titremesinin geçmesini sağlamıştı. Arabayla gelmediğimiz için Allah'a bir kez daha teşekkürlerimi sundum. Rauf'un koluna girdim ve sakin adımlarla yanında yürümeye başladım ki zaten hızlı yürüyecek ya da ani haraket yapacak takadim kalmamıştı. Şimdi karşıdan bir kamyon gelse öylece durup bana çarpmasını beklerdim. Reflekslerim devre dışı kalmıştı sanki ...
Tabiki bunun sadece o yakışıklı manyakla alakası yok yani var ama çok yok.Çoğunlukla ölmek istememle alakası var . Sonunda eve geldiğimiz de hızla cebimden -ne Zaman cebime koyduğumu bile hatırlamadığım-anahtarları çıkardım ve tabiri caizse kapıyı kırarcasına açtım üstümdeki hırkayı çıkardım ve kendimi koltuğa attım. Rauf ' ta içeri girmişti kapı tarafı kanepenin arkasında kaldığından göremesem de kapanan kapı sesi ve yaklaşan adımlardan anlamıştım. Yanıma geldi ve yavaşça oturdu. O yanıma oturur oturmaz derin nefesler alarak ona sımsıkı sarıldım. . Tanıdık kokusuyla nefeslerim düzene girdiğinde artık fiziksel olarak tamamen iyi hissediyordum. Rauf kibarca çenemden tuttu ve ona bakmamı sağladıktan sonra sesindeki endişeyi saklayamadan konuşmaya başladı.
Rauf: Tansu ne olursun anlat hep saklıyorsun seni üzen sıkan şeyleri ama bu sefer ne olursun anlat ! O kadar masum söylemişti bunu kıyamadım o an. Benim yüzümden uykusuz kaldığı endişeden başının ağrıdığı çok olmuştu. Ona da çok büyük bir özür borcum vardı ve sanırım işe istediği gibi ona yaşadıklarımı anlatarak başlayabilirim. Kesik bir nefes aldım hastalıklı boğazımda takılı kalacağını bile bile . Hemen sonra yavaşça bu gün kırtasiyede olan herşeyi o yakışıklı herifin göz rengine kadar her ayrıntıyı söyleyerek eksiksiz anlattım. Rauf'un sinirlendiği miniklerinden çok belliydi. Benim aksime düşüncelerini ve hisslerini hemen açığa vururdu. Belki de bu yüzden o normal olandı ben hasta olan...
Rauf: Pekala sanırım sadece kötü bir gün olmuş üzgünüm.. Dedi sakinleşmeye çalışarak.
Tansu : Sorun değil kötü şeyler yaşamaya alıştım.. Herneyse biraz uyumalıyım sanırım . Başım ağrıyacak gibi şimdiden hafif hafif zonklamaya başladı migrenim tutmadan ilaç alıp yatsam iyi olacak .  Açıkça geçiştirmek istemiştim. Çünkü bunun onu üzmekten başka bir işe yaradığı yoktu . Ben uğursuzdum . Tabiki bu tarz şeyler benim başıma gelecekti . Ayağı kalkmadan önce tekrar sıkıca sarıldım. Ayağa kalkıp merdivenlerin önüne geldiğimde odama çıkmadan önce -hava kararmaya başladığından- iyi akşamlar diye sesim çıktığınca seslendim ve koşarak odama çıktım . Dolabımın önüne gelip Rauf'un dolabından çok rahat olduğunu düşünerek aldığım bana en az 3 beden büyük siyah uzun kollu -başka- tişörtü üsteme geçirip altıma da siyah tayt geçirdim. Elime tarağını alıp aynanın karşısına geçtiğim sırada soluk tenim gözüme çarptı. Soğuktanmıdır bilinmez burnumun üzeri hafif kızarmıştı ve bu kızarıklık çillerimle beraber ceset gibi bembeyaz olan tenimdeki tek canlı renkti sanırım. Kumral saçlarım çok uzundu belimin aşağılarına kadar geldiğinden tamamen taramak için uğraşmadım . Üstün körü tarayıp neredeyse kalçamın altına gelen saçları zayıf kollarımla salaş bir topuz yaptım. Son kez aynaya baktığımda gördüğüm tek şey hasta bir kız çocuğuydu . 20 yaşında olmama rağmen..
Daha fazla zaten olmayan morelimi  bozmamak için kahvenin en iğrenç tonu denebilecek gözlerimi aynadan çektim ve çift kişilik yatağıma yöneldim . Yorganı kaldırıp ,uzandım. Kitap okumayı planlamıştım . Bu yüzden yatağın başlığına yaslanıp başucumda duran kitaba uzandım. İsmi gökkuşağının 8. Rengiydi. Roman gibi olsada biraz felsefik bir olay akışı vardı . Kimilerine sıkıcı olabilecek bir kitaptı. Fakat bana göre son derece sürükleyici ve kişinin bakış açısını değiştirebilecek bir kitaptı. Yaklaşık 1 saat okumanın ardından , göz kapaklarımın ağırlaşmasıyla kitabı kenara koyup ışıkları söndürüp uzandım ve gözlerimi kapatıp kendimi tek kaçış yoluma uykuya bıraktım. 
Aşağıdan gelen gürültüyle gözlerimi açtım. Komidinin üzerindeki çalar saati elime alıp saate baktım. Gece yarısını çoktan geçmişti. Dışarıda çok şiddetli yağmur yağıyordu. Büyük ihtimal aşağıdan sandığım gürültü yağmurun sesiydi. Ayağı kalkıp pencereyi açtım. Mis gibi yağmur havasını içeme çektim. Bütün cadde de hiç bir sokak lambasının yanmamasıyla elektriklerin de gittiğini anladım. Fakat umrumda değildi şu an yağan yağmur o kadar güzeldi ki. Sanki bütün kötülüğü ve mutsuzluğu siliyordu . Arkamdan gelen kapı gıcırtısıyla Rauf'un geldiğini düşünerek sakince pencereyi kapatıp perdeyi çektim. Rauf her yağmurlu gecede gelirdi odama ve benimle uyurdu. Herşeyden korktuğum gibi şimşekten de korkardım çünkü. Oysaki ilk defa bu gece korkmamıştım yağmurdan . Doya doya içime çekmeye çalışmıştım o güzel kokusunu yağmurun. Bunu Rauf' a da söylemek için arkamı döndüğüm anda gördüğüm koyu renk gözlerle olduğum yerde kaldım. Vücudumdaki bütün kan yavaşça çekildi. Sadece bir kaç saniyeliğine nefes almayı bıraktım. Korkudan bacaklarım titremeye başlamıştı bile . Karşımda ki her kimse bana birşey yapmaya kalkarsa karşı koyma şansım sıfırdı. Çünkü karanlıkta bile görünen cüssesi benim 3-4 katım kadardı. Bir anda aklıma Rauf'un gelmesiyle Allah'a ona birşey olmamış olması için yalvardım. Ben içimden dua ederken gözlerimi  sımsıkı yummuştum. Kollarımda hissettiğim ellerle paniğim artarken ağzımda hissettiğim bezle artık debelenmeye başlamıştım. Şaka gibiydi şu olanlar resmen kendi evimden kaçırılıyordum. Tabiki karşı koyamamıştım. Zayıf ,cılız ve korkak bir kızım ben ! Nasıl karşı koyabilirim? Kendimi daha fazla aşalayamadan kendimi karanlığa ve arkamdaki koyu renk gözlü devin kollarına bıraktım. Fakat biliyordum ki uyandığımda başım gerçekten belada olacaktı ..

Tükenmez Kalem Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin