Prolog
17 Haziran 2013
Gözlerimi ondan alamıyorum.
Kalbim göğüs kafesimde dağlanıyor..sanki..özgür kalmayı dilercesine çekeceği acıyo umursamadan gitmek istiyor. Dudakları kırmızı ve ufak . Dolgunluğu dişlerinin eziyetine maruz kaldıkça daha da göze batıyor. Sadece benim gözlerim onu farkediyor. Elleri titrek ve kahve bardağının yaydığı sıcaklık ile ılık ve yumuşak.
Nefes kesen kestane rengi saçları ipek bir şal gibi akıyor omuzlarından. Ne toka ne de başka bir kelepçe onu hapsedemiyor.
Eklemlerim tutmuyor.. Kanımda, damarlarımda canlı ve işkencevari sıcaklığı ile geziyor o.
Gözleri gözlerime odaklanıyor. Alt dudağını dişlerine kıstırıyor ve pembeleşen cildi ona ihanet ediyor.
Beni farketmiş, varlığımdan yansıyan o sıcaklığı ve takıntıyı göz ardı edemedi.
Elindeki kahveyi yarım olmasına rağmen arkadaşına, sınıfımdaki diğer öğrencime uzattı. O farketmeyince eli ayağına dolaşır gibi oldu..
Askılarından biri kaydı ve tişörtü bana mermer gibi pürüzsüz tenini sundu. Sigaramı söndürdüm ve gözlerimi utanmasına rağmen ona diktim.
Benim. Tamamen.
Arkadaşı yüzündeki şaşkınlık ifadesii le bardağı kavradı ve onun gözlerinin hızla kırpıştığını, dudaklarının kızarıklığını ve teninin beni göz ardı edemeyişi ve arzusu ile yanmasını fark edebildi.
Askısını gözlerime bakmamaya özen göstererek açık omzuna kaydırdı ve dudaklarını ıslatarak, binanın girişine ilerledi.
Kıvrımları onun tenini örterek bana işkence ediyor gözlerimi öfke ile yummama neden oluyordu.
Daha fazlası ve hepsi. Her hücresine tapıyorum, mimikleri, kokusu , teni, bakışları.
Ruhu. Kalbi. Sıcaklığı.
Lanetleri sıralayarak kendimi dinginleştirmek için bahaneler ürettim.
Bir gün daha öldüm. Bir gün daha ona dokunamadan geçti. Ona hissettiklerimi söyleyememenin talihsizliği ve imkansızlığı ile heba oldu.
İnce bir sızı bedenimi her köşesini sardı. Ürperdim ve birden soğuk hava ciğerlerime doldu.
Onun varlığına muhtactım. Kurallar beni ondan tel örgüler ve dikenler ile ayırıyordu.
Ava. Ava Francis.
Ellerimden kaymak üzere olan içki şişesini yavaşça masanın üzerine yerleştirdim.
İkili yatağıma. İronik değil mi ? İkili yatağıma yöneldim ve onun kullandığı o esanslı koku, yatağıma nakış gibi işlemiş kumaşı cennet gibi bedenime sardım.
Onu düşledim.
Telefon çalana dek.
Homurdanarak gözlüklerimi komodine fırlattık ve telefondaki bilinmeyen mumaraya kaşlarımı anlamsızca çattım.
"Evet ?"
Titrek bir iç çekiş ve minik tatlı ses tonu ile mırıldanmalar geliyordu . Tanrı aşkına.
" Bay Armond? Ö-özür dilerim ben y- sizi rahatsız ediyoru-um. Ama ben . Size tez hakkında soru sormak zorunday-yım efendim."
Gözlerimi yumdum ve uzun cümleyi tenimin ısınması kalbimin hızla çarmasını umursamadan dinledim. İlahi sesi. Melek gibiydi . Rahatsız ediyor ? Şu an yanımda ve kollarımın arasında olmasını istemem günahm ıydı ? Suç muydu ? Üniversite kuralları ?
" Elbette sorabilirsin. Sorabilirsiniz."
Sıcaklık kalbimden, damarlarıma ve mahrem hislerimin büyüdüğü merkeze yolculuğa çıktı. Onun sesi ile kendimi sınırda ve acı içerisinde buluyordum. Bu hastalık , hasta derecede beni tüketen takıntı, aşk ve açlık ile ona zarar vermemek için ikili yatağımda yalnızdım.
Onu caydırabılırdım, kandırabilir ve vaatler ile bana ait olması için ikna edebilirdim. Dudaklarında başlayıp alın alna yaslanmış ve nefesimiz kesilmiş bir halde bitirebilirdik.
Onu hapsedebilirdim. Sadece kendimi çin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O'nun Günlüğü (Askıya Alındı)
ChickLitHep onu bekledi. Dokunmadan, uzaktan . Öylece sevdi. Dokunursa kırılacaktı, büyüsü bozulacak ondan tiksinecekti. İşkence dolu beklentiler ve karşılıklı ve cevapsız bir aşk. Bir takıntı ve bir hastalık olarak kabullenmek istese de aşk çoktan kabul et...